Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '17

     
    Kategori
    Gezi - Tatil
     

    Köprü görmeye kaç saatlik yola gidilir mi?

    Köprü görmeye kaç saatlik yola gidilir mi?
     

    boya kutusu melegi


    Çok, çok evvelden develer tellal, pireler berber iken iki tane dev varmış, kocamanlarmış, yalnızlıkları da kendileri kadar kocamanmis. Sanki başka hiç bir kadın yokmuş gibi ikisi de aynı kadına aşık olmuşlar. Ayın ondördü kadar güzel Avone isimli  bu kadın ( adını nehire verecektir daha sonra) toplumsal bilicinci Şirin’den örnek alarak ötelerde bir yerdeki her yıl taşan göle kim kanal yaparsa onunla evleneceğini söylemiş. Devlerden biri becerememiş, beceremeyince de üzüntüsünden kendini nehre atıp boğulmuş, öbürü harıl harıl çalışıp dağları delmiş, kanyon yapıp denize ulaşmış, kızı da almış. Onlar ermiş muradına…. Ama, kanyonun iki yanında yaşayan halk nehrin öte tarafına ulaşmak için kayıkla geçmek zorunda kalmışlar. Baharda ılık rüzgarlarda tekne yolculuğu iyi ama fırtınalı havalarda dağları delme, aşkın gücü, muratlarına ermek gibi romantik düşünceler mide bulantısını bastırmadığı için bir köprü şart olmuş.
     
    Tarih boyunca yapılan köprülerin en ünlüsü şimdiki Clifton Köprüsü. Bu asma köprünün mühendisi  İsambard Brunel. Brunel’i bilirsiniz devasa zincirlere yaslanmış uzun silindir şapkalı, elleri saat cebinde, azimli kara gözleri ve kısa sakalı ile siyah beyaz fotoğraftan bakar size. Gözü kara bir mühendistir, o zaman kadar düşünülmemiş planlar yapar.  ‘Benim ilk göz ağrım, ilk sevgilim’ dediği döğme demir köprü inşaatına başlar ama bitişini göremez. İki kenardaki  kuleler 26 metre köprü ve 214 metre uzunluğunda, nehirden 76 metre yukarda. Araba ile de karşıya geçilebilir (£1), eğer yükseklik korkunuz yoksa  yürüyebilirsiniz de.   Köprüden  bakınca aşağıda bulanık Avon nehri hızla akıyor, yol kenarındaki arabalar oyuncak kadar  küçük, insanlar karınca kadar. Eğer başınız daha dönmedi ise öte tarafa   nehrin ağzına doğru bakın, denize sürüklenen başarısız devin başı ve omuzları olarak anılan iki küçük ada  da orda. Aman ha dikkat edin, fotoğraf makinalarınız, gözlüklerınız düşerse alma şansınız yok. Her gün saat 14.00 ve 15.00 de ücretsiz köprü turunda istemediğiz kadar detaylı köprü bilgisi (kaç tane vida, kaç tane demir çubuk, kaç ton taş kullanılmış, kaç yıl sürmüş, kaç kişi geçmiş ) öğrenebilirsiniz. Köprünün yakın çevresinde oturup çay içilip manzara bakılacak aile çay bahçeleri yok ama  yamacın içinde oyulmuş küçük bir balkon fotoğraf çekmek için güzel bir yer.
     
    Clifton Köprüsü Londra’ya 2 saat uzak Bristol’un en görülmeye değer anıtı. Ağustos’ta Balon Festivali dışında her gün açık. Festival süresince hava ılık, günler uzun, £125 den başlayan fiatlarla bu sefer  köprüyü havadan görmek de mümkün. Aşağıda, Bristol kent merkezinde nehir kenarında çay bahçesine çevrilen nehir teknelerinde çay, kahve içerek yüzlerce sepetli balonları seyretmek belkide o balonların içinde olmaktan daha eylencelidir.  Balon deyip geçmeyin, ev, dondurma külahi, çaydanlık, kutu, çizgi film kahramanları, ne ararsanız açık mavi gökyüzünde. Eğer festivali yakından görmek istiyorsanız 110 yıllık Ashton Court malikanesinin bahçesine de gidebilirsiniz. Giriş ücretsiz. Malikanenin merdivelerden  yukarı çıkın, odalarda dolaşın, resimlerdeki uzun kabarık elbiseli,  lüle lüle saçlı  kadınlara, dize kadar beyaz çorap giymiş dar pantalonlu beylere   bakın, kendinizi  o evde yaşamış gibi hissedin. Tazılarla  tilki avından geliyormuşuz, bahçede kendimize benzer hanımlarla 5  çayı içiyormuşuz, uşaklarımız arka planda küçük kek servisleri hazırlıyormuş. Halbuki şimdi dışarda hamburgerler, sosisli sandvıcler, patates kızartmaları satılıyor. Ama ‘Ben kendi ülkemin yemeklerini severim sadece! ‘ derseniz ‘Bristanbul’ Pastanesinden kurabiye, simit, kuru pasta, çikolatalı kek alıp yanınızda görürebilirsiniz. Ayran bile var, söylemesi ayıp.
     
    Köprüye bakacağım, balon göreceğim diye ordan oraya koştururken aman unutmayın Bristol meşhur grafiti sanatçısı Banksy’in de memleketi. Şehrin orasında burasında duvarlara sosyal içerikli resimler yapmış. Su kanalının kenarında, bir evin yan duvarında, sağlık merkezinin arkasında, aklınıza gelmeyecek ama çok sıradan alanlarda sprey boya ile resimler çizmiş. İnanmıyacaksınız ama resimleri görmek için grafiti turları bile yapılıyor. Bristol müzesinin girişinde başından aşağıya boya dökülmüş melek heykeli  ( Boya Kutusu Meleği)ne bakıp ‘Güzelim melek heykelinin üstüne boya dökmüş, ziyan etmiş, sanat mı bu?!’ başlıklı olağanüstü entellektüel tartışmalarınızı müzenin yan tarafında Bristol Üniveritesi Hukuk binasının tavan oymalarına hayran kalarak sürdürebilirsiniz.
     
    Londra’da Ağustos ayında Zindanları, Balmumu Müzesi'ni, Saat Kulesini görüp, alışverişinizi yaptıkdan sonra aklınıza gelsin. Sadece iki saat uzaklıkta, üstünden kocaman balonlar geçen bir köprü, balonlara ve köprüye bakarak piknik yapacağınız bir malikane bahçesi ve boyalı bir melek var. Güzel, sakin bir gün olacak, kurabiyelerinizi yerken ‘ne iyi ettikte geldik, huzur var burda‘ diyeceksiniz, köprü, ayı ve dayı üçlemesine bir kere daha kıkırdiyacaksınız, köprünün yapılma tarihinde başka ülkelerde neler olduğunu tartışıp, nerden nereye diye düşüneceksiniz. Yetmez mi?
     
    Bu köprü görmeye gidilir.
     
    Toplam blog
    : 1
    : 169
    Kayıt tarihi
    : 20.04.17
     
     

    Uzun suredir yurt disindayim. Hong Kong, Singapour, Hidistan'dan sonra Ingiltere'nin guneyinde ya..