Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '18

 
Kategori
Sinema
 

Köprüdekiler

Köprüdekiler
 

2009 yapımı filmin senaristi ve yönetmeni Aslı Özge. 28.Uluslararası Film Festivalinde ödül almış. Oyuncular amatör, Fikret Portakal, Murat Tokgöz, Umut İlker, Cemile İlker.

Köprüdekiler, İstanbul’un varoşlarında oturan, işleri Boğaziçi köprüsünde kesişen, birbirini tanımayan üç kişinin hayatlarına dokunan, hayallerini ortaya döken bir film.

Umut, Taksim-Bostancı dolmuş hattında çalışan bir şoför. Gündelik yevmiye ile çalışmaktadır. Evlidir, karısı Cemile, zaman zaman çocuk bakarak aile bütçesine katkıda bulunmaktadır. Dizi filmlerinden etkilenerek daha iyi şartlarda yaşama, daha iyi evlerde oturma, pahalı kıyafetler alma hayalleri kurmaktadır. Bu durum aile huzursuzluğunun kaynağı olmaktadır.

Murat, Kayseri’den İstanbul’a atanan bir polis memurudur. Anadolu kültürüyle yetişen Murat, İstanbul’da bir türlü açılamaz. İş dışındaki etkinliği gittiği spor salonu ve geceleri internetten kız arkadaşı aramasıdır. Yapayalnızdır,  memleketini ve annesini özlemektedir.

Fikret, Boğaz köprüsünde yoğun araç trafiğinin aralarında izinsiz çiçek satarak para kazanmaya çalışmaktadır. Bir taraftan da düzenli bir iş aramaktadır. Tahsilinin olmaması işe girmesine veya girdiği işte tutunmasına engeldir.

Bu farklı dünyalara ait üç kişi Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan boğaz köprüsündeki trafik keşmekeşinde her gün karşılaşmalarına rağmen birbirini tanımıyorlar. Bu üç kişini hikâyesi birbirinden bağımsız olsa da aslında aynı hikâyenin farklı kahramanlarıdır. Bulundukları halden memnun olmayan, sınıf değiştirme isteği olan, zengin olma hayalleri diri olan ama bunun da imkânsız olduğunun farkında olan üç kahraman. Kalabalık bir şehir, ulaşımı zor, sıkışık trafik, yalnızlık, hız, parasızlık, huzursuzluk, yoğunluk ve yorgunluk ortaklaşa yaşadıkları gerçek. Aslında buradaki kahramanlar üç kişi değil, üç yüz kişi, üç bin kişi, belki de üç yüz bin kişi. İstanbul, zenginliğin, şaşaanın, görkemin hâkim olduğu, paranın su gibi akıtıldığı bir şehir diye bilinir ama aslında ana gövde bu üç kişinin yansıttığı hayatı yaşamaktadır. Gözden kaçan ya da kaçırılan hayatlar…

Hikâye vasat gibi duruyor.  Bu, birazda alışılmışın dışında olduğu içindir. Anlatım dili biraz zayıf kalmış. Amatörce görüntüler filmin bir görüntü yönetmeni olabileceğini unutturuyor. Zeki Demirkubuz filmlerine yakın duruyor. Nuri Bilge Ceylan ve Reha Erdem filmlerindeki deki şiirsel görsellikten uzak. Kurmaca yönü zayıflatılarak belgesele yakınlaştırılmış bir film.

Çöplerden kâğıt toplayan, köprüde kaçak çiçek satan, defalarca dolaştığı Eminönü’nde iş bulamayan, işe alınmayan, girdiği işte tutunamayan, gezdiği AVM’de hırsız olabileceği düşüncesiyle kovulan, aşağılanan, ötekileştirilen Fikret, cumhuriyet bayramı kutlamalarında tebessüm edebilmiştir. Askerlerin yürüyüşünü hayranlıkla izlemiştir. Sanki tüm ezilmişliğini burada telafi ederek, gücün yanında durarak kendine pay çıkarmıştır.

Bayramlar, bayrak, ezan ortak değer olarak bütün sınıflarda, katmanlarda benimsenmektedir. Ama daha çok alt tabakaya mensup insanların, ezilenlerin kendilerini egemenlerle eşitledikleri şeyler. Bunlar aradan çıkınca ötekileştirir alt tabakadaki insanlar egemen sınıflar tarafından.

İçine kapalı bir Anadolu delikanlısı olan Murat, İnternette tanıştığı kızlarla ilk buluşmasında kaybediyor. Para önemli değer oluyor. Murat’ın milliyetçiliği, kendini yüceltmesi kızları etkilemiyor; maaşının düşük olması terk edilmesi için yeterli sebep oluyor.

Murat’ın yalnızlığı, ezilmişliği, ret edilişi bilinçaltına işliyor ve kaçış düşüncesi başlıyor. Annesine gönderdiği silahlarla çekilmiş fotoğrafları bir nevi güç gösterisidir. Ama sonuçta bir yenilginin sonunda anneye sığınmaktır. Kayseri’yi ve annesini özlemesi yaşadığı sıkıntılardan, yalnızlıktan ve İstanbul’dan kaçıştır.

“Umut evlidir. Murat evlenmek ister. Fikret ise evliliği hayal bile edemez. Murat’ın maaşlı bir işi vardır. Umut’un düzenli olmasa da bir geliri vardır ancak sürekliliği olmadığından maaşlı bir iş hayal eder. Fikret ise ne maaşı ne de düzenli bir geliri hayal edebilir. Üçü de geleceklerinden emin olamadıkları bir dünyada endişeli ve kaygılı yaşarlar. Polisin derdini şoför, şoförün derdini çiçekçi, çiçekçinin derdini polis anlamaz, anlaması istenmez. Yönetmenin bu yabancılaşmayı anlatması ve kitleleri rahatsız etmesi çok değerlidir. Herkesin kendini değerli gördüğü ve bencilliği öne çıkaran tüketim kültürü yoluyla toplumun her an yabancılaştırıldığı bir dünyada ‘gerçeklerin’ dile getirilmesi bile, iyiye ulaşmada atılan büyük bir adımdır çünkü kökünden koparılan gerçeklik hatırlamaya değil unutturmaya hizmet etmektedir.” (1)

Dindarlık şekil olarak yer almaktadır insanların hayatında. Minibüsün sahibine kızarken Cemile’nin “bir de hacı olacaklar” demesi dindarlığın ahlaktan soyutlandığını gösteriyor. Yine Murat’ın arkadaşının bira içme teklifini dini referansla geri çevirmesi, günahtır demesi ama piyango bileti alırken rahatsız olmaması geniş kitlerin çelişkisini ortaya koymaktadır.

Şehir, paranın tek geçerli akçe olduğu, kapitalizmin kendini gösterdiği bir yerdir. Şehrin etrafında oluşan varoşlar, kırsaldan gelip şehre tutunmaya çalışanların mekânı. Bu kitle, ne köylü kalabilmiş ne de şehirli olabilmiştir. Yoksulluktan şikâyet edip nedenini sorgulamayan kalabalıklar, ancak kader limanında teselli bulabilirler.

Köprü bir geçiş yeri, aradaki bağ, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan araç. Avrupa, zenginlik, gelişmişlik demektir. Asya yoksulluk, yoksunluk demektir. Filmde bu geçiş çok belirgin olmasa da etkili bir metafordur. Alt sınıftan üst sınıfa geçmek, köprüyü geçmek, sınıf atlamak, kurtuluş gibi çağrışımlardır köprü. Umuttur köprü. Meşakkatli, zor ama ufukta parlayan bir ışıktır köprü.

“Umut maaşlı bir iş bulamayacak, Cemile hayalindeki deniz manzaralı, geniş salonlu eve taşınamayacak, Fikret büyük ihtimalle genç yaşta ölecek ve ölene kadar çiçekçilik yapmaya devam edecek, Murat bir süre sonra küçük bir şehre tayin olacak, annesinin bulduğu biz kızla evlenecektir. Bundan ötesini hayal etmek boşunadır çünkü sahip oldukları bellidir ve fazlasını elde edecek imkânları yoktur. Ancak hepsi de TV’den aynı şeyleri izleyecektir. Amaç para, ev, tüketme, rahat yaşama olduğu sürece başarısız olacakları açıktır. Başarıyı dürüstlük, haysiyet, alın teri, dayanışma olarak görürsek başarılı olma olasılıkları yüksektir ancak kapitalizm başarılı olabilmek için bu değerleri yok etmek zorundadır. Bunun kişilerle hiçbir ilgisi yoktur. Sorun kapitalist düzenin kendisidir. Bir çiçekçi, bir polis, bir şoför ölecek yerine yenileri gelecek ancak düzen değişmeyecektir.”(2)

 

1. Salim Olcay, Aslı Özge’den: Köprüdekiler (2009), http://www.otekisinema.com/koprudekiler-2009

2.a.g.e

 
Toplam blog
: 22
: 597
Kayıt tarihi
: 10.01.15
 
 

Şiir ve sinema ile ilgileniyorum. Üç şiir kitabım var.      ..