Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '18

 
Kategori
Öykü
 

Kör Öldü Badem Gözlü Oldu

Kör Öldü Badem Gözlü Oldu
 

          İlk kez tattığı bu duygu ne acı, ne dindirilemez bir sancıydı. Bu derdin dermanı var mı ki? Diye mırıldandı. Gözlerinden süzülen incileri silerken başı istemsizce yanında duran annesinin omzuna düşüverdi. Annesi hafifçe yüzünü dönünce gözleri yeniden buluştu ve sımsıkı sarıldılar.  Handan Hanım hemen toparlanıp zor zahmet ağlamayı bıraktı ve biricik kuzusunun gözyaşlarını elleriyle sildi yüzünü okşadı;

”Canımın içi ağlama” dedi 

“ Ağlama baban bizi ağlarken görmeyi hiç istemezdi ya” diye ekledi. 

Öyle ya babası onları böyle görmeyi hiç istemezdi toprağına baktı ve öylece kalakaldı.

           Bir ara başını kaldırdı. Cenazeye gelenlerin yakalarında babasının fotoğraflarını görünce;

”Ah babacığım bak şimdi herkes seni yüreğinin üzerinde taşıyor, ne garip meğer ne çok sevenin varmış.  Bunca  kalabalık şimdiye kadar neredeymiş?” diye geçirdi içinden. Babasının meslektaşları, öğrencileri, kardeşleri, akrabaları, arkadaşım, dostum dedikleri daha kimler kimler oradaydı. Oysa babacığı hayatı boyunca bir çok anında, zor zamanlarında, hatta hasta yatağında bile yapayalnızdı. Kırgınlıklarına, gördüğü vefasızlıklara, unutulmuş olmasına rağmen hiç şikayetçi olmamıştı. Düşündükleri canını daha çok yakıyordu ama kıyamadığından, haksızlıkları kabullenemediğinden yüreğini susturabilmesi imkansızdı. 

          Ağlayanlara, sızlayanlara,  karakterini ve insanlığını övenlere,  kendisinden gördükleri iyilikleri, vefayı anlata anlata bitiremeyenlere, kitaplarından, konferanslarından, öğrencileri için canını dişine taktığından söz edenlere şöyle bir baktı. Bu yapmacık sahneye daha fazla dayanamadı ve mezarlığın dışına çıkarak derin bir nefes aldı. Yerinde bir başkası olsa pekala inanırdı ama onu inandıramazlardı çünkü yaşanılana şahit olandı. Hayattayken kıymetini bilselerdi de babası mutlu olsaydı ne olurdu sanki?” Bazen babasına hak ettiği değeri görmediğini söylediğinde, bu kadar koşturmanın, herkesin iyiliği güzelliği için uğraşmanın fazla özveri olduğunu belirttiğinde, mükafat olarak çoğunlukla yalnız olduğunu gözlemlediğini ifade ettiğinde babası “Mutluyum “derdi. “Ben hiç karşılık beklemedim, insanları olduğu gibi kabullendim. İçimden gelene kulak verdim ve uyguluyorum hepsi bu” Öyle dese de gözlerindeki hüznü fark ederdi. Babasının içine attığını bilirdi. Elbette insan yaptığının karşılığını beklememeliydi ama bunca emeğin yanında bir nebze vefa, hatırlanmak, anılmak, merak edilmek, başarısında başarısızlığında sevdiklerini yanı başında görmek, hele ki hastalığında başını koyabileceği omuzlar olduğunu bilmek hiç insana iyi gelmez miydi? Babasına her zaman anlatmak istediği buydu. O naifliği, hiç bir olay karşısında kötü düşünemeyişi, insanı tüm canlıları sevmesi değer vermesi, herkese her uzatılan ele el vermesiydi etken. İnsan yedisinde neyse yetmişinde oydu değişmezdi, değiştirilemezdi. Can çıkmayınca huy çıkmıyordu işte. Babası da böyle bir kuldu. En merhametlisinden, en insancılından, en iyiliğe, güzelliğe baş koyanından. Aslında biricik evladına göre çok verici olduğundan insanlar aynı iyiliği, güzelliği, vefayı göre göre onun görevi bilmişlerdi bir çok şeyi. Göremedikleri onun da insana, önemsenmeye ihtiyacı olduğuydu.

          Aradan günler, aylar geçmişti. Babasının üye olduğu dernekler  adına geceler,  ödül törenleri  düzenliyor, telefonları hiç susmuyor, evleri boş kalmıyordu. Projeleri bir bir hayata geçirilmeye başlamıştı. Kitapları yeni baskılara giriyordu. Sosyal medyada meslektaşları, arkadaşları, öğrencileri, akrabaları babasını etiketleyip sözlerini paylaşıyor yokluğundan duydukları üzüntüyü dile getiriyorlardı. Birlikte anılarından, kendisinden öğrendiklerinden bahsediyor belki de vicdanlarını susturmaya çalışıyorlardı. Hatta üniversitenin kütüphanesine babasının adı verilmişti. Galiba babasının gidişi herkeste büyük bir boşluk yaratmıştı ve olan biten o boşluğu doldurma çabasıydı kim bilir...

          Anne kız olana bitene anlam verememişti. Aslında makbul olan yitip gittikten sonra değil nefes alıyorken kıymet vermekti. O en sevdiklerinin sağlığında ve hayattayken, bunları görememiş olmasından yanıp tutuşuyorlardı.  Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar Handan Hanım dilinin ucuna geleni söyleyecek gibi oldu ama sustu. Kızı yanan yüreğini susturamadı babasının gözlüklerine ve ajandasına bakarken dudaklarından iki kelime döküldü;

” Şaşırma anne hayat böyledir ya.  Kör öldü, Badem gözlü oldu”

 

SİBEL YILMAZ

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..