Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Kör Uçuş

Kör Uçuş
 

İşte Böyle

Gün doğar, gün ölür;

Yaşam bir çile iplik kucağımızda;

Sırlar örülüp dırlar çözülür,

Bir niyet titrer dudağımızda,

Bin niyet içimize gömülür.

Gültekin Yazgan.

İletişim Yayınları’nın Anı Dizisi’nden birkaç yıl önce çıkan Gültekin Yazgan’ın "Kör Uçuş" unu anlatmak için size edebiyat tarihinden bir takım kör yazarları sıralamayacağım. Belki de su son 10 yıldır çok moda olan ve satış rekorları kırıp baskı üstüne baskı yapan yeni akım kitaplardan söz etmeliyim. Hani, “Başarı İçin Stratejiler”, “Etkili İnsan Olmak”, Gerçek Başarı”, “Hayatı ve Zamanı Yönetmek”, “Büyük Düşünmenin Büyüsü” v.s. gibi. Hani, her yıkıldığımız, yeni bir çıkış yolu aradığımız, hayatta tutunacak bir dalımızın kalmadığını düşündüğümüz anlarda sarıldığımız kitaplar. “Bu sabah uyanın ve çevrenizdeki tüm insanlara gülümseyin, yolda gördüğünüz herkese “merhaba” deyin ve hayatta yapmak istediğiniz 10 şeyi bir kağıda yazıp buzdolabının üstüne asın” diyen kitaplar...

Kitabın kapağında İletişim/Anı amblemi ile Kitabın adı ve yazarının ismi Braillle alfabesi ile kabartma olarak da yazılmış. Kitabın içinde de Braille alfabesi bütünüyle tablo olarak yer alıyor. Elimde olmadan gözlerimi kapatıp parmaklarımı kabartma noktaların üzerinde gezdirip ne hissettiğimi ve gerçekten parmaklarımla görüp görmeyeceğimi denemeye çalıştım. Alfabaye birkaç kez dönüp baktıktan sonra ilk bir kaç harfi görmeden sezebildim. Ondan sonra her kitabı okumak için tekrar elime aldığımda garip bir şekilde farkettim. Her defasında gözlerimi kapatıp o kabartma harflerin üzerinde parmaklarımı dolaştırıyor ve okumaya çalışıyordum. Ne olursa olsun, bunun onları yani tümüyle görme yeteneğini kaybetmiş insanları anlamama yardımcı olacağını sanmıyorum. Schiller’in 18. yüzyılda yazdığı William Tell’den bir karakter geliyor aklıma. Yaşlı bir adam vardı. Kördü ve dilenci olmaktan başka bir çaresi kalmamıştı. Oğlu da ona, hatırladığım kadarıyla aşağıdakine benzer sözler söylüyordu: “Ah, o gözlerin ışığı, Tanrı’nın bizlere sunduğu en değerli armağan... Bundan sonra günlerini sonsuz bir karanlığın içinde geçirecek! Ölmek bir şey değil. Yaşamak ve hiçbir şey görememek, Ah Tanrım hu gerçekten korkunç olmalı!” Ya da şimdi adını hatırlayamadığım bir başka romanda yine kör bir kahraman, körlüğün nasıl bir şey olduğunu soran kadına şöyle yanıt veriyordu: “Bir avantaj olmadığını söyleyebilirim. Bir çok insanın düşünemeyeceği kadar çok karşılığı var. Araştırılacak yeni bir dünya, yeni tecrübeler, yeniden ayırdına vardığın bir takım güçler, çok değişik yeni sezgiler, kısaca dördüncü boyutta yeni bir yaşam.” Bu kitabı okuduktan sonra her ikisinin de doğruluk payının olmadığını çok iyi anlayacaksınız.

Ulusal Körler Federasyonu (National Federation of The Blind) ‘nun 1999’da dizenlediği bir konferansta Dr. Kenneth Jernigan diyor ki, “ Bize insanoğlunun geçmişte yaşadıkları ve yaptıklarının kayıtlara geçirilmiş halinin, tarih olduğu öğretildi. Edebiyat ise onların ne düşündükleriydi. Geçen yıl yaptığım araştırmaların sonucunda, körlerin edebiyattaki yerinin söylendiği gibi olmadığını öğrendim. Onlar bizim gerçekten yaptıklarımızı değil, kendi hatırladıklarını yazmışlardı.”

İşte bu boşluğu dolduracak bir kitap Gültekin Yazgan’ın yazdığı. Çünkü hayatını yazmış, çünkü bugün Türkiye’de körler, onların sorunları, eğitim ve gündelik yaşama uyum problemleri, hukuk ve onu ilgilendiren konular, akşam ticaret liseleri gibi tüm bu konularla ilgilenen isimlerin mutlaka duymuş olacakları bir isim, çünkü gerçekten yaşayan bir örnek. 1939 yılında görme yeteneğini tümüyle yitirdikten sonra, o yaştaki bir çocuktan beklenmeyecek bir sağduyu ile geleceğini planlamış ve her şeye rağmen bütün planladıklarını yerine getirmiş birisi Yazgan. Kitabı okudukça inanamayacağınız, hatta belki kendi yaşamınızdan bir takım örneklerle karşılatırıp hafif hafif de kendinizden utanacağınız bir kahramanlık öyküsü. Bir çoğunuz abarttığımı sanacaksınız ama kitabı okumadan böyle düşünmenizi normal karşılıyorum. Ancak okuduktan sonra hepinizin de benim gibi düşüneceğinize eminim.

Gültekin Yazgan 18 yaşına geldiğinde, bir kör olarak sosyal yaşama uyum sağlama yöntemlerini kesinlikle çözmüş olarak geleceğe bakıyor. Hiç bir şey için geç değildir ve imkânsız diye bir şey yokturdan yola çıkarak zaten Braille alfabesini ve nota sistemini çözmüştür. Dışardan ilkokul, ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girer, hepsini inanılmaz bir azimle ve çok büyük bir sabır göstererek ve inanılmaz başarıyla bitirir. Daha sonra Hukuk Fakültesi’ne girmeyi aklına koymuştur. Onu da yapar. Ha, bu arada unutmadan çok iyi derecede İngilizce de öğrenmiştir. Tabi, ben bunları bir çırpıda, bir iki cümlede yazıp bitiriveriyorum ama Yazgan için o kadar kolay olmadığı kesin. Hele bir bölümü hiç unutmayacağım. İngilizce öğrenmeyi kafasına koyduktan sonra, o yıllarda hiç bir kabartma kitap olmadığı için, eline geçen İngilizce öğrenim kitaplarını kendisi oturup kabartma yazıya çevirmiş, Hukuk Fakültesi’nde okurken de hukuk ders kitaplarını aynı yöntemle kabartma yazıya çevirmiş. Ya aileden birisi, ya da dışardan ona yardım etmesi için tuttuğu küçük öğrenciler ona kitabı okuyor, oda kabartma yazı makinesiyle kitabı Braille alfabesiyle yazıyormuş. Hukuk Fakültesi’ni yine büyük başarıyla bitirdikten sonra, Ankara Körler Okulu’nda sekiz yıl öğretmenlik yapmış. Ondan sonra Akşam Ticaret Liseleri’nde öğretmenliğe devam etmiş. Çünkü bu arada avukatlık mesleğini de sürdürüyormuş. Bu arada evlenmiş ve iki tane pırlanta gibi oğlu olmuş. 28 yıl öğretmenliğe devam etmiş, avukatlık mesleğiyle birlikte. Yeni yeni emekli olmuş. Emekli olduktan sonra bilgisayar kullanmayı öğrenmiş. Körler için gerekli olan bir ekran okuyucu sistemle en az bir gören kadar internetten ve bilgisayardan faydalanmaya başlamış. Torunuyla bilgisayarda okumayazma ya da basit matematik işlemleri çalışabilecek kadar özel yaşantısına sokabilmiş bilgisayarı.

Kitabın tamamını yazmayacağım tabii ki burada. Fakat sıralamakla bitmiyor, beynim sürekli bir şeyler atladığım için beni uyarıp duruyor. Hukuk Fakültesi’nde okuduğu yıllarda Altı Nokta Körler Derneği’nin kurulmasına ön ayak olması gibi. Ya da “Ticaret Liseleri için Hukuk I ve Hukuk II”, “Ticaret Liseleri için Hukuk Temel Ders Kitabı” ve “Anadolu Ticaret Liseleri İçin Sigorta ve Taşıma Hukuku” gibi yıllarca Ticaret Liseleri’nde ders kitabı olarak okutulan kitapları yazması gibi. Daha bitmedi. Çevirileri de var. Bunlardan bir tanesini okudum. “S.O.S. Ana Babalara Yardım” ve “Üçüncü Bahar: Yaşlılık ve Bilgelik”. Çevirilerin de de kendi anılarını yazarken kullandığı gibi duru bir Türkçe ve çok yalın bir anlatım dikkati çekiyordu. Şimdi daha iyi anlıyorum.

Bu kitabı okuduktan sonra öncelikle sizin de farkına varmış olacağınızı sandığım bir değişiklik oldu hayatımda. Artık görme yeteneğini yitirmiş olan kişilere “kör” demekten çekinmiyorum. Çekinecek bir şey olmadığını biliyorum. İkincisi, mutluluk uğruna savaşacak bir şeyin varsa önünde sonunda seni bulmuyor, sen onu buluyorsun. Üçüncüsü Gültekin Yazgan’ın sadece azimli bir öğrenci, başarılı bir öğretmen ve hukukçu, yazar ve çevirmen olmasının yanında çok iyi bir eş, baba ve dede oluşunun altında yatan gerçeğin ne olduğunu daha iyi anlamam. Oğlu Yankı Yazgan ve eşi Şule Yazgan hem çocuklarımın doktorları, hem de yakın dostlarım. Ne kadar şanslı olduklarını eminim biliyorlardır. Bence Gültekin Bey, bir de bu konuda bir kitap yazmalı. “Mutlu Evlilik ve Mutlu Çocuklar Yetiştirmenin Yolları” konulu bir kitabı ondan daha iyi yazacak birini göremiyorum.


Hiç bir yaşam, basit kelimelerle sınırlandırılacak ya da ayrıntılandırılıp arkasına saklanacak kadar kolay değil. Yaşam kelimelerin arkasında değil. Aslında gözümüzün önünde. Nasıl gördüğümüzün bir önemi yok. Öyle ya da böyle. Görmeyi bilene.

****

Şubat 2002'de Radikal Kitap'da yayınlanan kitap eleştirilerimden biridir.

 
Toplam blog
: 22
: 1798
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

1968 yılında Ankara’da doğdum. Klasik Arkeoloji okudum ve Sosyal Antropoloji masteri yaptım. Çevirme..