Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '08

 
Kategori
Öykü
 

Körfez şavaşı

Körfez şavaşı
 

"Savaş, hem ailesini, hemde kolarını almıştı..."


Sofrada çatal, bıçak ve kaşık üçlüsüne tabak sesi de ortak oldu. Televizyonda haberleri sunan bayan spikerin, ‘şimdi haberler’ anonsuyla birlikte masada fal taşı gibi açılan gözler, ekranda buluştu. Gündemdeki konu yine körfez savaşıydı. Savaşın gerçek yüzü ekrana bir kez daha yansıdığında, boğazlara inmeye çalışan lokmalarda yolunu zor buluyordu.

Spikerin, duygulu okumaya başladığı haber, çatal, kaşık seslerini bir anda bıçak gibi kesmişti. <ı>“ Sayın izleyiciler, savaş hem ailesini, hem de kollarını almıştı. Adı Ali İsmail Abbas, henüz on iki yaşında, bu savaş onu çocuk yaşında kolsuz bir bedene mahkûm etmekle kalmadığı gibi, tüm ailesini de elinden aldı. Bağdat’taki evlerine gece yarısı düşen bir füze ailesinin bir çok ferdin ölümüne, Ali’nin ise iki kolunun birden kopmasına neden oldu. O geceyi gözyaşları içinde anlatan Ali, ‘füze üzerimize düştüğünde, gecenin bir yarısıydı. Hepimiz uyuyorduk. Bende çok güzel bir rüyadaydım. Bembeyaz bir atın üstünde uçarcasına gökyüzünde dolaşıyordum. Atın üstünden birden boşluğa düştüğümde, havada öylesine güzel uçuyordum ki, birden büyük bir gürültü ile ne olduğunu anlamadan uyandık. Hepimiz telaş içinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk. Annemle, babama koştum. Onlar hareketsiz yatıyorlardı. Annem de kardeşime hamileydi. Doğumuna da az kalmıştı.” Artık çıt sesi bile duyulmayan sofranın etrafındaki düşünceler neye uğradığını şaşırmıştı. Masanın üstünde kalan yemekler, değişime uğramadan öylece buzdolabındaki yerini alıp, midelerin bir sonraki buluşmalarını bekledi. Moraller bir kez bozulmuştu. Sarı saçları, altındaki siyah kaşları yüzünden belli olan Semra’nın eşi Barış, sessizliğe meydan okurcasına hiddetlendi.

“ Birleşmiş Milletler etkinliğini artık kaybetti! Sanırım bütün dünyaya karşı sınıfta kaldı. Dünya, kimsenin ses çıkarmadığı Amerika ve onun etrafındaki diğer gelişmiş dedikleri G8 devletlerince yönetiliyor. Bu dünya çapında akım dediğimiz olgunun nereye varacağını da kestirmek mümkün değil.” Semra’nın eltisi Gonca, soğuyan çayından bir yudum çektiğinde,

“ Barış ağabey, söylediklerine katılıyorum. Ülkeler arasındaki dengelerde uçurum var. Adın gibi barış içinde bir dünya için çözüm ne olabilir ki?”

“ Aslında, önce dünyadaki tüm ülkelerin sınır problemlerinin çözülmesi gerekir. Demokrasinin önemini ilkokuldan itibaren dünyadaki her çocuğa vermek lazım. Öncelikle, insanlar, her insanın fikrinin değerli olduğunu kavrayarak algılamaları, ırkından, dilinden dolayı kimsenin kimseyi yargılamayacağı bir düşünce tarzının yerleşmesi lazım. Ayrıca, benim şimdi söyleyeceğim düşüncem bazılarına hayalî gelebilir ancak, Dünya Ordusu’nun kurulması lazım. Bütün ülkelerin Savunma Bakanlığı var mı?

“ Evet”

“ Saldırı Bakanlığı var mı?”

“ Duymadım”

“ Peki, bu savaşlar neden? Bahsettiğim bu orduya tüm ülkelerin, görüş ve siyasi akımları ne olursa olsun destek vermesi gerekir. Şimdiki NATO gibi ancak geniş katılımlı bir orduyu kurmak lazım. Bak, gelişmiş ülkelere, onlarda birtakım süreç sonunda, artık bu savaş olgusunu artık felsefelerinden çıkartmışlar. Sınır problemleri olmayan, kültür yönünden gelişmeyi yakalayan ülkeler arasında da savaş genelde yok gibi. Tabi ki dünya jandarmalığına soyunan ülkeler haricinde Bunun nedenini de bilmemek doğrusu ayıp olur.”

“ Nedenmiş?”

“ Kendi ülkelerinin refahı için başka ülkelerin gelirlerine göz dikmek. Onları içindeki sorunları ile çatıştırıp, darbelerle ele geçirmek ve sömürmek. Çünkü onlar artık demokratikleşme sürecini tamamlamışlar ve teknolojiyi hızlandırmışlar ve ellerindeki teknolojilerle kendinden güçsüz ülkeler karşısında kuvvet uygulamaktalar. Bizler ise hala, basit konuları tartışmakta ısrar ediyoruz. Giyim kuşam, kaş, bıyık derken fiziksel simgelerle uğraşıyoruz. Bilmediğimiz konu üzerinde tartışmakla gerçeklerin ne olduğunun farkına varamıyoruz. Sonra da, hayıflanıp, gelişmiş ülkelerden geri olduğumuzu kabullenip, onların gelişmişlik seviyesini yakalamak için çırpınıp duruyoruz. “ Eşi Semra,

“ Çayını soğuttun tatlım”

“ Konu konuyu açtı, çenemiz düştü. Sen şunu tazele de keyfim yerine gelsin.”

“ Nerde kalmıştık?

“ Gelişmişlik seviyesi demiştin.”

“ Bakın Ortadoğu’nun haline. Müslümanlar kendi aralarında bile değişik mezheplere ayrılmışlar. Biliyorsunuz, insanoğlu’nun aklı her türlü kötülüklerin olduğu kadar iyiliklerinde kaynağı ve tezgâhlandığı yer. Her insanın, olaylar ve durumlar karşısında nasıl davranış içinde bulunacağı, nasıl tepki göstereceği, gördüğü eğitime, eğitimin o insan kişiliği üzerinde yapmış olduğu etkiye göre değiştiği bir gerçek. Herkes, benim fikrim daha iyi dayatmasıyla hareket edince, kendine yakın olmayan fikirler üzerinde, baskı uygulayarak tüm insanlığı tehdit eder konuma geliyorlar. Bu bölünmüşlükte kimlerin işine yarıyor? Tabi ki gelişmiş ülkelerdeki şirketlerin. Gelişmiş ülkeler, vatandaşlarının refahlarını, azgelişmiş ülkelerin emeğini ve geri kalmışlık yazgılarını sömürmek suretiyle gerçekleştirerek daha da güçleniyorlar.”

Barış’ın eşi Semra,

“ Desene böyle giderse büyük balık her zaman küçük balıkları yutacak”

“ …?”

<ı>

<ı>

<ı>2003/ Bursa Ertuğrul ERDOĞAN

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..