Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

03 Temmuz '13

 
Kategori
Siyaset
 

Korkmak zorunda mıyız? "CHP'ye oy verirseniz aman ha istikrar bozulur" korkusu

Korkuyoruz demek; şimdilerde ülkemize hâkim olmaya başlayan korku kültürünün açık anlatımıdır.

Bir kere bireysel haklarımızı bilmiyoruz bilsek yasalara ve yasa koyuculara güvenmiyoruz.

Diğeri de ne ülkemizin ne yaşadığımız şehrin sorunlarıyla ilgileniyor, ne de tepki gösterip hak arıyoruz.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı egemenken halkın arasında, yaratıcılığın, sanatsal anlamda üreticiliğin olmasının imkân ve ihtimali var mıdır?

Çok değerli bir bilim adamı dostum “korku” zafer coşkusunun korkuyla bütünleşmesi halinde insanlarda sadist düşüncelerin arttığını söylemişti. İşte tereddüdüm odur ki bu korku kültürü bu ülkede beklenmeyen felaketlerin doğmasına neden olacaktır…

***

Hem Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında hem Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonraki siyasal yaşamda göze çarpan en büyük etken “korku kültürüdür”

Ülkemizin her yeri işgal altındayken kalpleri imanla dolu olmayan ama cepleri yabancı ülke paralarıyla dolu olan sözde din adamları, işgalcilere direnmemeleri için halkın üzerine fitne dolu korku salmışlardı. Ülkenin işgalini makul göstermeye çalışıyorlardı. Halka öylesine derin korkular salınmıştı ki, işgal edilmiş ülkelerinde esaretten kölelikten kurtulmak için hiçbir şey yapamıyorlardı.

İşte İstiklal marşımızın ilk cümlesinin “korkma” diye başlamasının nedeni budur. Bir adam çıktı ortaya “korkma” dedi ve ülkenin temeline yıkılmaz bir betonu döküverdi…

Bu yüzden de iddia ediyorum bazı din adamları “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak” diye başlayan İstiklal Marşımızdan da nefret ediyorlardır. Ellerinden gelse mutlaka kaldırırlar.

***  

Bir can dostum akvaryumuna Japon balığı almıştı. İşten çıktıktan sonra doğruca evine gidip balığını seyrediyormuş.

Ona göre günün en güzel anıymış balığı seyretmekmiş, balığı suyun içinde balerinler gibi yüzüyor dalga dalga gidiyormuş.

Ama bir süre sonra balık yan yatmış, debelenmeye başlamış. Kavanoza koyup atladığı gibi arabasına deniz biyoloğu olan bir arkadaşına götürmüş.  Biyolog incelemiş, demiş ki;

“Bir iyi haberim var, bir kötü haberim var, hangisinden başlayayım?”

-Hangisinden istersen…

“İyi haberim balık hasta değil. Kötü haberim suyun hasta”

-Su hasta olur mu ya?

“Evet, olur iyi oksijen almıyor bu su. Bundan dolayı bir bakteri girmiş ve bu bakteri balığın sinir sistemini böyle etkilemiş.”

-Ne yapmam lazım?

“Balığın suyunu, bir de pompanı değiştireceksin o kadar…”

Su değişince, pompa sistemi değişince gerçekten de balık iyileşmiş bir süre sonra. Balık yine balerinler gibi yüzmeye dalga dalga gitmeye devam etmiş…

***  

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Taksim Meydanı Gezi Parkı ve sonrada tüm ülkeye adım adım yapılan eylemlerin ortaya çıkardığı en bariz şey bana göre “korku kültürü” dür.

Başbakanın daha ilk günden itibaren ta bugüne gelene kadar saldığı “korku” ve şiddet öfke ve dayatmalar inkâr edilmeyecek kadar açıktır.

Yazımın ilk başında belirttiğim tarihlerde din adamlarınca salınan korkuların şekli artık ülkemizde işgal ve savaş durumları söz konusu olmadığı için değişti…

***  

Gerek halk gerekse iş adamları aldıkları krediler yüzünden korku içindedirler. Yaşayacakları ufacık bir sorun yüzünden bir daha kredi kullanamayacaklarından ya da aldıkları kredileri ödeyemeyeceklerinden korkarak açıkça esir alınmışlardır. Bir taraftan krediler ve kredi kartları sayesinde “tüketim çılgınlığı” desteklenerek halkın sözde refah düzeyi artırılmış diğer taraftan ise borçlanmayı artırarak “istikrarın sürmesi” sağlanmıştır.

İktidarın gerek seçim konuşmalarında gerekse hemen her ay sonu çıktığı eskilerde “icraatın içinden” diye bilinen TV programlarında “ ana muhalefete yüz vermeyin geçmişte onlar şunları bunları yaptı diyerek eğer “istikrar sürsün” istiyorsanız…” şeklindeki söylemlerdeki amaç da aynıdır.

Yani halkı ve iş adamlarını kendi iktidarlarının devamı için “istikrarın sürmesiyle” korkutmaktadırlar.

Daha da acısı iktidar istikrarın sürmesi için devleti, halkı ve iş adamlarını daha fazla daha ağır borçlandırmaktadır.

***

Bir tarafta dinin istismarından asla vazgeçilmemekte, son yapılan konuşmalarında tıpkı seçim kazandıkları ilk dönemlerde olduğu gibi “türban, camiler ve içki içmek, ötekileştirilmek” kavramları sıkça kullanılarak “dinin elden gideceği” korkusu inançlı insanlara enjekte edilmektedir.

Bir başka taraftan ise darbe korkusu hemen her fırsatta işlenmekte ana muhalefet partisinin darbe zihniyetinde olduğu özellikle kendi seçmenlerine ve sempatizanlarına kabul ettirilmektedir. Olası her türlü eylem hazırlığına ”darbe korkusu” çalınmaktadır.

***

Kendi kendime düşünüyorum ”su kirlenmiş hatta hasta” biz hala neyden korkuyoruz ki?

Şu güzelim memleketin ve milletin insanlığın demokrasinin özgürlüğün tertemiz bir oksijene ihtiyacı yok mu?

İktidarın hemen her fırsatta öne attığı CHP nin iktidara gelmesi halinde;

“Dinimizin elden gitmesi, camilerin yıkılması, ahır yapılması, azınlıkların farklı muamele görmesi, istikrarın bozulması ekonominin zayıflaması, halkın fakirleşeceği, ahlakın bozulması, inançlı insanların baskı göreceği, ezanın Türkçe okutulacağı, terörün tırmanacağı, ülkenin itibar kaybedeceği” gibi “korku teorilerine” daha ne kadar tahammül edeceğiz acaba?

***

İktidardakilerin söylediği gibi “İnsanları, partileri, amaçları, değerleri, kurumları olayları geleceği algılayamayacak yorumlayamayacak ve gerekli önlemleri alamayacak kadar” aklımız beynimiz zekâmız yok mu bizlerin?

Geçmişte olduğu gibi lütfen dikkat ediniz “korku kültürünün” baş aktörleri aynı; din adamları…

Gençler bize öğretti, hatırlattı, ülkeye karanlığa sürükleyeceklerin önüne korkmadan geçebiliriz, dediler.

Şimdi şapkamıza önümüze alıp cevabını bulacağımız şu soruyu sormamız gerekiyor;

“Korkmak zorunda mıyız?”

Üstelik birinin çıkıp bize “korkma” demesi de gerekmiyor artık öyle değil mi?

Madem İstiklal Marşımızla başladık konuya onunla da bitirelim;

“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar…”

Sevgi ve saygılarımla;

Erdoğan ÖZGENÇ

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..