Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '07

 
Kategori
Spor
 

Korku: 2 Galatasaray: 1

Korku: 2 Galatasaray: 1
 

Galatasaray, Bordeaux’a 2-1 yenildi. Maçtan önce bu skor bize söylenmiş olsaydı şaşırır mıydık? Hayır. Neden, çünkü maç öncesi “bu duruma” takım gibi biz de, psikolojik olarak hazırlanmıştık. Hem de kim tarafından? Kalli! Maçı izledikten sonra, "bu skor bizi şaşırtmadı" diyebilir miyiz yine, elbette hayır! Peki ne oldu da Galatasaray farklı kazanabileceğini gördüğümüz böylesine kolay bir maçı kaybetti?

Bunun birden fazla nedeni vardı. Önce basit nedeni söyleyelim, sonra daha karmaşık olanı açıklayacağız. Basit olan, Lincoln’ün olmaması ve Galatasaray’ın hala Lincoln’ün olmadığı bir takımın, oyun yapısı ve kurgusunda ikinci bir stratejisinin olmamasıydı. Bunun sorunlar yaratabileceğini başka yazılarımızda da söylemiştik. Bu konuda fazla detaya gerek yok.

Şimdi ikinci ve daha karmaşık olduğunu düşündüğümüz kısma gelirsek, o da şuydu: Kalli’nin rakibini tanımaması ve buradan doğan psikolojik üstünlüğün Bordeaux tarafından kullanılması. Bu maça benzer bir durumu Sion’la oynanan ilk maçta da yaşamış, orada bu gecekinin tersi olarak, rakibi aşırı küçümsemenin bedelini 3-1’lik bir mağlubiyet olarak ödemiştik. Bu defa da, gerçekte güçsüz olan rakibi güçlü zannederek yapılan hatayı gördük. Öyle ki, maç öncesi yapılan basın toplantısında Kalli “Bu seneki Bordeaux geçen yılkinden daha güçlü” demişti. Demek ki geçen yıl 3-1 yenildiğimiz takımdan bu takım daha güçlüyse Lincoln’süz Galatasaray’ın hiç şansı yoktu rakibe karşı. Hem futbolcularımız, hem de biz buna hazır değil miydik? Oysa gerçek bu muydu? Geçen yıl ki kadrosundan üç önemli oyuncusunu Avrupa’nın daha üst düzey takımlarına kaptıran Bordeaux, elbette geçen yıl ki kadar güçlü değildi. Bu takımdan Mavuba ve Jurietti gibi iki orta saha oyuncusunun yanı sıra bir de Darcheville gibi bir forvet gitmişti. Ve takımın gerçekte Galatasaray’ın çok daha altında bir kaliteye sahip olduğunu da ilk yarıdaki futboldan kolayca görmüştük. Ama işte psikolojik hazırlığın yetersizliği Galatasaray’a ağır bir bedel ödetti. Özellikle ilk yarıda... Öyle ki, karşılarında çok daha etkili olacak bir rakip bekleyen futbolcularımız, girdikleri pozisyonlara adeta inanamaz bir vaziyette, çok kolaylıkla yapabilecekleri golleri kaçırıyorlardı. Hele Nonda’nın atamadığı bir kafa golü vardı ki…

Eğer Galatasaray, bu takımı çok kolaylıkla yenebileceğine inanarak çıksaydı sahaya, bu psikolojik üstünlükle, maçın ilk yarısı en az 3 farklı kazanır, ikinci yarıda da daha kontrollü bir futbolla oradan kolaylıkla 3 puanla dönebilirdi. Bu noktada Kalli’nin yaptığı hata affedilmez oldu! Rakibi tanımanın önemini Kalli kavramadıkça ve takımının motivasyonunu bunun üzerine kurmadıkça, Galatasaray’ın bu tür maçları kazanma ihtimali olmadığını hep birlikte gördük. Maç boyunca oyuna yaptığı müdahaleleri ve oyuncu değişikliklerini dehşet içinde kalarak izledik. Hele ki, ilk Sion maçı kahramanı Carusca’yı bir kurtarıcı olarak oyuna alması…

Ahlar, vahlar içinde, bu denli kolay bir maçı, Kalli’nin sayesinde zorlaştırmayı ve kaybetmeyi başardık. Yazık oldu!

Peki, şimdi Kalli’ye bunun hesabı sorulacak mı, ya da sorulabilir mi? Göreceksiniz, bu yapıl(a)mayacak; hesap yine, gol kaçıran futbolculara ve hakeme kesilecektir. Oysa asıl sorgulanması gereken şey olan, futbolcuların o denli kolay pozisyonları neden kaçırdıkları, sorusu yine atlanacaktır.

Bahane olsun diye değil ama, maç boyunca sinirlerimizi hoplattığından, hakem hakkında da birkaç söz etmeden geçmeyelim. Son yıllarda gördüğümüz en kötü niyetti hakemdi dersek sanırım abartmış olmayız. İlk yarıda verdiği penaltıya aldanmamalı çünkü onu da vermedi aslında. Pozisyonu çok net görmesine rağmen düdüğünü çalmadı, yan hakem ısrar etmeyip, penaltı noktasına koşmasa; vermeyecek, tıpkı maçın sonunda görmezlikten geldiği pozisyon gibi, bunu da atlayacaktı. Maç boyunca aleyhimize tüm pozisyonları çalarken, lehimize olacak neredeyse tüm düdükleri ıskaladı. Ya, vermesi gereken kartlardaki tutu mu? En başta, penaltı pozisyonundaki “bariz gol şansı”ndan “kırmızı”yı atlayarak gösterdi tavrını. Ki söyledim, aslında penaltıyı bile vermeyecekti; kartı da karambola getirip unutturdu. Oysa Ümit Karan, son rakibini geçse, bariz gol şansında olduğundan, pozisyon penaltı ve kırmızı kartı gerektiriyordu; tıpkı maçın son dakikalarındaki benzer pozisyonda olduğu gibi. Sözün kısası hakem… neyse işte, ben söylemeyeyim siz uygun sözcüğü yerine koyun.

Sözün özü Kalli’nin hataları ve hakemin de art niyetiyle birlikte 3 puanı bırakıp döndük Fransa’dan. Bakalım gidiş nasıl olacak bundan sonra; Kalli’ye rağmen…

 
Toplam blog
: 16
: 1207
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1972 yılında Afyon'da doğdu. Tüm eğitim hayatını "şehrinde" tamamladı.Kronik muhalifliği yüzünden ta..