Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '17

 
Kategori
Psikoloji
 

Korku…Ne…Niçin…

Korku…Ne…Niçin…
 

Sessizce gelir korku;
Hem de ansızın, birden bire.
Bir annenin haykırışı olur,
Çığlık çığlık iner şehre.
Sessizce gelir korku,
 
Herkesin uyuduğu bir anda.
Bir ölüm haberi olur,
En yakın dostunun başucunda.
 
Sessizce gelir korku,
Saklanıp da gecenin içine.
Gözlerden yaşlar akıtır,
İnsanları takıp peşine….
 
Nizamettin Özel
 
Korku, bazen en insani, bazense canımızdan bezdiren bir duygu. Çocukluğumuzda sağlıklı yaşamak adına öğretilen ama bazen de bizi bir ömür boyu esir alan bir duygu.
 
Korku bir tehlike tehdidiyle, tehlikenin tanınmasıyla ilgilidir. İnsanın yok edilme, zarara uğrama endişesinden kaynaklanır. İlkel insan, doğa karşısındaki çaresizliklerinden ötürü, başlangıçta çok temel doğa olaylarından bile korkmuş, gökyüzünde gerçekleşen tüm olayları tanrı ya da diğer inanışlarıyla bağdaştırmıştır.
 
Sağlıklı Korku ve Patolojik Korku
 
Korku, her şeyden önce sağlıklı ve insanın hayatta kalabilmesine yardımcı olan bir duygu halidir. Korku öncelikle, hem kendi kendimiz, hem de çevremizdeki insanlar için sağduyulu ve itinalı olma yetisini kazandırır bize. Nasıl ağrının beden için önemli bir alarm fonksiyonu varsa, korkunun da hayati bir önemi söz konusudur. Örneğin korkmadan ve ağrı hissetmeden ateşe yaklaşabilseydik, hayati tehlike arz edebilecek yanıklara maruz kalmamız çok kolay olurdu.
 
 Ancak makul bir ölçüde gerçek korku hissine sahip olmak da önemlidir. Bu korkunun dozu, risk taşıyan bir olayda hazırlıksız yakalanmayacak kadar yeterli olmalı, ancak tepki gösteremeyecek kadar da ("korkudan donakalma") fazla olmamalıdır. Hem aşırı korku, hem de korkusuzluk derecesine varan az korku halleri, hastalık özelliklerini taşımaktadır. Aşırı korku halinde mutlaka yardıma ihtiyacınız var demektir, üstelik yaşam kaliteniz de kısıtlanmış olacaktır. Ancak korkusuzluk halinde sosyal açıdan topluma uyumlu ve de başarılı olmanız mümkündür. Korku olgusunun bu her iki türünün de hastalık niteliği taşımasına rağmen, aşırı korku vakasının daha önemli olduğu da bir gerçektir.
 
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor:
İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, yaşının kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
 
Görülüyor ki her durumun merkezinde insan beyni var. Bazı inanışlara göre insan beyninde evrendeki tüm bilgiler depolanmış durumda. Ancak biz evrim skalamızın izin verdiği kadarına ulaşabiliyoruz. Beynin çalışma sistemindeki büyük belirsizliklerde bilimin bu ulaşamadığımız bölümleri aydınlatamamasından kaynaklanıyor. Tıpkı DNA larımızın bir bölümünün ne işe yaradığını anlamayıp onlara “çöp” dediğimiz gibi.
 
Aslında çok daha fazla yeteneğe sahip olduğunu bilen beyin kullanılamadığı için ortaya çıkan bilinmeyenlere karşı korku mekanizmasını çalıştırıyor. Örneğin, gündüz normal olarak yanından geçip gittiğimiz mezarlıkların gece (hele karanlıksa) yanından geçmeye çoğumuz korkar. Oysa mezarlık aynı yerdir. Değişen ise, aydınlık karanlık olmuş ve biz göremiyoruzdur.
 
Kişisel düşüncem; Korku bilmediğimizden kaynaklanmaktadır. Beynimizde depolu bilginin tamamını kullanabildiğimizde korkularımız da ortadan kalkacaktır.
 
İzmir 03.03.2017
 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..