Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '20

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

KORKU RUHU KEMİRİR

 

ANGST ESSEN SEELE AUF/ ALİ: KORKU RUHU KEMİRİR

 

Aradan geçen kırk beş yıl, ırkçılık ve Fassbinder’in Yeni Alman Sineması

 

Fassbinder, 1974 yılında çektiği “Angst essen Seele auf (Korku ruhu kemirir)” filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday oldu ve Fibres Özel Jüri Ödülü’nü kazandı. Filmi bu kadar özel yapan şeylerden biri göçmenliğin, dışarlıklı olma durumunun, ayrımcılığın bu kadar sade ve güçlü bir şekilde aktarılması. Vicdan rahatsızlığına ve muhakemeye zorlamak yerine yönetmen, gerçeği basit ve vurucu bir hikayeyle anlatıyor bana kalırsa.

 

Fas’tan Almanya’ya çalışmak için göçmüş Ali, iş çıkışında arkadaşlarıyla takıldıkları -kendi dünyalarını yaşatabildikleri- bir barda kendinden 20 yaş büyük, temizlik yaparak geçimini sağlayan Alman vatandaşı Emmi Kurowski ile tanışıyor. Bu tanışmanın sonucunda evlenmeye karar veriyorlar. Fakat bu sanıldığı kadar kolay olmuyor. Ali, Emmi’nin evine girmeye başladığı anda apartmanın meraklıları ve sürekli alışveriş ettiği market tarafından dışlanıyor çift.

 

Molada, sildikleri taş merdivenlerin üzerinde iş arkadaşlarıyla yemeklerini yiyip bir yandan dedikodu yapan Emmi bir anda kendini hedef olarak buluyor. Film boyunca Ali çok konuşmuyor, zaten Almancayı tek tük biliyor, filmin adındaki dil bilgisi hatası da buradan geliyor. Ali’nin film boyunca kırık ve kulağa hoş gelen Almancasını duyuyoruz. 

Evlendikten sonra çift lüks bir restoranta gidiyor, bu da Emmi’nin fikri elbet. Siparişi alan garson, bifteğiniz medium mu olsun derken Emmi’nin şaşkınlığı ve isimleri yeniden garsona söyletmesi dil-sınıf ilişkisini gösteriyor bize. Tekrar rica ederken garson karşısında küçülüyor Emmi. O utancı, sıkışmışlığı hissediyoruz çiftte. Restoranda onlardan başka kimse olmasa da garsonun bakışları ve tavrı yine burada da kıskıvrak yakalıyor çifti. 

 

Filmde önemli bulduğum diyaloglardan biri de:

 

“Kif kif. Arapçada ‘kimin umurunda’ demek.” 

“Çok hoş geliyor kulağa.”

 

Ali tüm bu dışlanmalara karşı Emmi’de güç buluyor, onunla bir şeyler paylaşmak istiyor ve bunu da kendi dilinden bir ifadeyi paylaşarak yapıyor. 

 

Emmi kısır çevresini yavaş yavaş kaybediyor. Filmin başlarında sık sık Ali’yle görünmek isteyen Emmi yine bir umutla gittiği çay bahçesinde kötü bakışlarının üzerlerine çevrilmesinden sonra kendini kaybediyor. Yola çıkıp her şeyin düzelmesini umuyorlar. 

Çiftimiz tatilinden döndüğünde ise gerçekten her şey yoluna girmiş oluyor, en azından Emmi için. Bakkal, Emmi’ye eskisi gibi selam veriyor ama halbuki en iyi müşterisini kaybettiği ve maddi zarara uğradığı için selam vermek zorunda kalıyor, komşuları ve bahsetmediğim ama evliliklerine karşı çıkan çocukları da Emmi’yle barışıyorlar. Fakat hepsinin bir menfaati var. İşte bu an itibariyle Emmi, Ali’yi metaya dönüştürüyor, kaslı yakışıklı işçi genç kocasını arkadaşlarına iştahla gösteriyor.

Ali’nin var oluşunu sorgulaması da burada başlıyor. Çift birbirinden kopuyor. Beraber likör içip masada konuştukları zamanlar geride kalıyor. Ali, arkadaşlarıyla takıldığı Arapça şarkılar çalan barın sahibi olan Alman bir genç kadına sığınıyor. Aslında tek istediği ona kuskus yapması. Şefkati onda buluyor. Çünkü eskiden ona kuskus yapan karısı artık “hayır, Alman yemekleri yiyeceksin,” diyor. 

 

Emmi yeni işe giren, iş arkadaşı bir genç kızı arkadaşlarıyla çekiştiriyor merdiven başlarında. Çünkü yeni öteki, o genç kız. Ve Emmi, öteki olmaktan kurtulup bir ötekinin sayesinde var olmanın tadına varıyor burada. Kadınlar genç kıza bakarak fısıldaşıp konuşurlarken yönetmen, genç kızı yakın çekimden göstermiyor ama biz zaten onu ve duygularını anlayabiliyoruz. 

 

 Filmin sonunda Emmi yaptıklarından pişman bara geliyor ve müzik kutusundan çalınan müzik eşliğinde Ali’yle dans ediyorlar. Ama Ali düşüp bayılıyor ve hastaneye kaldırılıyor. İşçilerde çok sık rastlanan bir hastalık olan mide ülseri rahatsızlığı olduğunu öğreniyoruz. ‘Güçlü ve kaslı Ali’ gerçekten hastalanıyor. Emmi ise ona her zaman çok iyi bakacağını söylüyor ve film burada bitiyor.

 

Filmin ilginç yanı melodramdan öte olmayı başarıp bir o kadar insancıl ve huzurlu sahneler barındırırken aynı zamanda toplumu topa tutmadan çok yalın bir şekilde rahatsızlığı, çekişmeyi ve toplum tarafından ortak yaratılan sürekli çatışma halini ve çatışma ihtiyacını ustaca yansıtmasıdır. 

Menfaat aracılığıyla ortak çatışmaların bittiği yerde, iç çatışma başlıyor. 

 

Tam çevirisiyle: “Korku, ruhu kemirirler.” 

 

 

 

 
Toplam blog
: 5
: 110
Kayıt tarihi
: 26.11.20
 
 

15 Kasım 1996'da İstanbul'un küçük bir semtinde doğdu. Yazmaya ilgisi küçük yaşlarda başladı. Lis..