Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Korku ve panik atak, ruhsal açıdan bir bakış

Korku ve panik atak, ruhsal açıdan bir bakış
 

Bilindiği gibi panik atak tüm dünyada giderek artan bir önemi ve dikkati üzerinde toplamaktadır. Bu önemi hak etmesinin en önemli nedeni, giderek yaygınlaşması, toplum sağlığını tehdit eder boyuta ulaşmasıdır. Yakın zamanda yapılan bir araştırma sonucuna göre ABD de her beş kişiden birinin panik atak geçirdiği belirlenmiştir. Ülkemizde de her yüz kişiden 4'nün tedavi gerektirecek düzeyde panik atak problemiyle karşı karşıya olduğu sanılmaktadır. Her yüz kişiden 10’u da panik atak için sırada beklemektedir.

Korkularımız ve korkularımız sırasında geçirmiş olduğumuz panik ataklar veya daha ileri safhasına kaçış sendromu dediğimiz olaylar tıp dünyası tarafından mercek altına alınıyorlar ama kesin bir çözüme de ulaşılamıyor bir türlü. Bugün öncelikle korkularımızın hiç incelenmeyen bir boyutundan bahsetmek istiyorum. Acaba bizim korku dediğimiz olay nedir gerçekte? Korkuyu birçok alt dala ayırabiliriz uçak korkusu, ölme korkusu, karanlık korkusu gibi. Yapılan bir araştırmaya göre korkunun 500 çeşidini saptamışlar ve bunların fiziksel bedenizmizde oluşturduğu yansımaları da bir tıp kürsüsü yaratabilecek derinliktedir. Korkuyu oluşturan asıl duygu nedir?

Korkma tamamen Allaha imansızlıktan kaynaklanıyor. İnsanlar Allaha inanabilirler ama imanları az olduğu zaman Allahın onları koruyacağından şüphe ederler. Halbuki kendi kendilerine düşünseler ki Tanrı bizi herşeyimizle korur. Artık Tanrıya kimse nasıl birşey yapamazsa bize de kimse birşey yapamaz. Bu arada akıllara şöyle bir fikir gelir; ama bizim evrimimiz düşük. Evriminiz düşük de olsa Tanrıya hiçbirşey bana birşey yapamaz diyorsan, Tanrı zaten hiç kimse sana birşey yapamaz hale getirir seni.

İnsanların kalb krizi geçiriyorum, nefes alamıyorum, kontrolümü kaybediyorum, paramı kaybedeceğim, kalabalıkta bulunamama, yükseklik korkuları ve adını saymadığım tüm korkularının hepsi negatif duygulardır. Bu duygular ilgi çekmekten ziyade Tanrıya olan imansızlıktan kaynaklanıyor. Yani enerji açlığını nasıl karşılayacaklar. Kendilerinden parçalar, pazıllar kopmaya başlıyor. Şöyle bir örnek vermek istiyorum; nasıl ki mağazalardan bir resmi oluşturan ve yap-boz’lardan oluşan bir oyuncak alırsınız ve onları bozarak resmi tamamlamaya çalışırsınız. İnsanoğlunu da yap-boz’lardan oluşan bir resim olarak düşünürsek, eksik kalan yap-boz’ları tamamlıyacağına zaten tablonun bir bölümüyle, diyelim ki bir bölümüyle yaşıyor. Ondaki olan parçaları da çıkarıp atmaya başladığı andan itibaren zaten ruhsal korkusu başlıyor. Ruhsal korkusu demek, Tanrıdan uzaklaşma korkusu farklı bir şekilde ortaya çıkıyor demektir. Yani sevgiden yoksunluk. Ne sevgisi? Tanrı sevgisi. İçsel olarak ruh diyor ki acaba Tanrı beni sevmiyor mu ki başıma bu felaketler geldi. Kişi belki bunu dünyevi olarak yapmıyor ama bilinçaltında Tanrı beni sevmiyor mu ki benim sıkıntılarım var. Tanrı beni sevmiyor mu ki bunlar oluyor ve korkular başlıyor. İşte ortaya çıkan korku Tanrının onu bırakıp gitme korkusu. Ama bu kişinin bilinçaltında yatıyor ve bu da başka korkular olarak çıkıyor dışarıya. Örneğin karanlıktan korkma, kötü insanlarla karşılaşma korkusu, insanların ona tuzak kurması, büyü yapması ve diğerleri gibi daha çok sayılabilir. Bunlar hep kişi Tanrıdan uzaklaşmaya başlayınca oluyor. İnsanlar Tanrının uzaklaştığını düşünüyorlar, halbuki kendi uzaklaşıyor Tanrıdan. Tanrı kimseden uzaklaşmıyor.

“Bana büyü yaptılar” diye düşündüğünüzde, düşünce sisteminiz de kendini aşağıya düşürüyor. Halbuki Tanrıyı büyü tutar mı? Tutmaz. İnsanlar korktukları zaman karşı tarafın enerjisini çalmış oluyorlar. Sadece o kişi ona yardım etmeye çalışıyor. Öyle bir durumda korkan kişinin ona değil Tanrının yardımına ihtiyacı var. Çok korkan insanlara söyleyeceğiniz tek şey; Tanrının onun yanında olduğu, onu bırakıp gitmediğini söylemektir.

İnsanların o kadar çok korkuları var ki. Yalnız kalma korkusu, uçak korkusu, deniz korkusu gibi. Uçak korkusunda kişi yukarıda uçakta iken ölecek ve tanrı onu bırakıp gittiği için de, öldüğü zaman da diğer boyutta Tanrıyla karşılaşamıyacak kimbilir ne garib yerlere girecek gibi düşüncelere dalıyor bilinçaltı kişinin. İnsanların çoğunun en büyük korkusu olan ölüm korkusu da yine aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Korkuları olan insanlara Tanrının yanlarından gitmediğini, Tanrının hep onların yanında olduğunu ama onların Tanrının yaptıklarından uzak davranışlarda bulundukları için Tanrıya bakacak yüzleri yok gibi düşündüklerini söylemek gerekir. Bu durumdaki insanlar Tanrının merhametine sığınacaklar ve onun hep yanında olduğunu düşünecekler. Bu düşünce kafalarına iyice işleyecek. Korkuyu halletmenin başka bir yolu yok. Tüm çözümler geçici çözümlerdir. Tek yolu budur. İlaç da geçici çözümdür. Korkuyoruz, ilaç alıyoruz. Korkuyu daha çok bastırıyoruz.

Artık korkularınızın nedenini daha iyi anlamaya başlıyorsunuz degil mi? Ölüm korkusu dediğimizde nedeni çok açık. Tanrıdan uzaklaşmış olan insanlarda bunlar gerçekleşiyor. Bu niye benziyor biliyor musunuz? Hani bu dersine hazır olmayan çocuklarınızın okulda sınava girmekten korkması gibi. Çocuğunuzda neler olur? Sınava gitmek istemez, midesi bulanır. Çünkü zayıf alacağını düşünüyor. Bunun gibidir mekanizma yani. İnsanların yaşamış oldugu olaylardaki asıl neden Tanrıya ulaşamamak. Çünkü yaptıkları bilincaltlarında yazılı. İnsanlar korkularına bir ad veriyorlar işte panik atağım var, ama şu nedenden. Bazıları da korkunun daha ileri safhasına hiç isim vermemektense kaçış sendromu diye bir ad uyduruyorlar. Buradaki olay farklı bir olay degil ki. Sadece fiziksel bedenleri kişilerin korkuyu biraz daha derinden yaşıyor. Ne oluyor ilk başlangıç mideden başlar sanki kişinin midesi bloklanmış ve taşlaşmış bir vaziyete döner, büyük bir ağırlık hisseder, bulantı ve kusmaları daha yogun yaşar. Sonra korkunun fiziksel bedendeki en önemli adresi olan böbrekleri bloke olur. Bağışıklık sistemi de hızla çökmeye başlar. Çünkü bağışıklık sistemini besleyen sevgi korkuya dönüştüğü için olur bu çökme işlemi.

İşte bütün bunları insanın kendisi yapıyor. Tüm bunları bilinçaltı yapıyor ve bilinçaltının bunu yapmasına da engel olamıyor. O zaman o kişinin yapması gereken ne? Kriz aşamasında hiçbirşey yapılamıyor. Kişideki tedaviye hasta olduğu yani krize girdiği sırada değil, krizden önce başlanması gerekir.

Herşey şu şekilde başlıyor. Bir kere kişinin Tanrıya inanması şart. Ondan sonra bir şekilde manevi hayatını düzene koyacak. İnsanlara yardım etmek kişilere büyük bir enerji sağlar. Her türlü şekilde yardım etmekte büyük bir enerji vardır. Bitkilere yardım etmekte bir yoldur. Tabi ne şekilde edebiliriz diye düşünüyorsunuzdur. Evinizdeki veya büronuzdaki çiçeklere şöyle bir bakın. Ölmek üzere olan çiçekler varsa onlara su verebilirsiniz, bir çiçekçiye götürüp toprağını ve saksısını değiştirip zamanı geldiğinde bakımını yapabilirsiniz.

İnsanlar dünyanın iyiliği için ağaç dikebilirler, bitki dikebilirler, ya da dedikoduyu önleyebilirler. Dedikodunun önlenmesi çok önemlidir. Negatiflikliğin arzu ettiği hiçbirşeyi yapmayarak aslında kurtulunabilir. Zaten bu panik atak denen şeyde negatifliğin bir bölümü işin içine karışmış oluyor. O vesveseyi, şüpheyi arttırıyor. O şüpheyi bulduğu anda yapmaya başlıyor aynı şeyi. Yine böyle olacak, yine böyle olacak diye korkuyor. Zaten korktuğu şey de başına geliyor. Aslında çözümü çok kolay.

İnsanların panik atak durumlarını yenmemesi için bir neden yok. Basit aslında. O kadar basit ki! Bu kadar insan panik atağa takılıp kalıyorlar. Aslında herşeyin çözümü iman.

Sevgiyle kalın

tograf: www.parishiltonblog.org

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..