Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Korku

Korku
 

Hayatım korkular, sınırlamalar, kısıtlamalar ve talihsizliklerle örülmüştür. Yatılı okulda okurken, dağıtılacak elbiselerin dikim ihalesini kazanan terzi önce, üçyüz öğrencinin beden ölçülerini alırdı. Burada bir problem yaşanmazdı. Çünkü alınıp verilecek maddi bir şey yoktu. Sıra, teslime geldiğinde herkes, mutlu bir şekilde elbiselerini alıp çıkarken, benimki bir türlü bulunamazdı. Altı yıllık okul hayatımın beş yılında bunu yaşamışımdır.

Bir iş için bankaya yahut devlet dairesine gittigimde, ya sıra numaramı alır, ya da kuyruğa girer beklerim. Önümde üç dört kişi kaldığı zaman, işim çabuk bitecek diye ümide kapılırım. Artık sıra bana gelmiştir; talebimi bildirir veya belgemi uzatırım. Görevli tuşlara basar, bir daha basar...Sonra bana
dönerek: "Siz kenarda bekleyin. Sistem cevap vermiyor" der. Ben de içimden:"Bu sistem denilen şey, herkese cevap veriyor da, bana niye cevap vermiyor acaba!" diye düşünmem. Durumu, "demek ki, sistem bile beni tanıyor!" diyerek normal karşılarım.

Binde bir bunun tam tersi de olur.Gene aynı kurumlardan birine giderim.Sanki görevli beni bekliyor.Belgemi veya telebimi ilettiğimde şak diye işim bitiverir.Bu defa da inanamamam.Şaşırırım, "bu işte mutlaka bir bit yeniği var" derim.On yıl kadar önce, vergi dairesi müdürüne bir belge imzalatmam
gerekiyordu.Ana giriş kapısının önünde bekleyen birine, müdür beyin bürosunu sordum.Hiç cevap vermeden elimdeki kağıdı aldı ve:"kalemin var mı?" diye sordu.Yoktu! Ben de "yok" dedim.İçeri girdi, danışmadan
bir kalem aldı, kağıdı imzaladı ve bana uzatarak, "tamamdır" dedi.İşte bu olaydan sonra bir hafta, kıyametin kopmasını bekledim.Nasıl böyle bir şey olabilirdi! Düşünebiliyor musunuz? Vergi dairesi müdürü beni kapıda karşılıyor.Otuz saniyeden daha kısa bir sürede işim bitiyor. Benim için bu hayra
alamet olamazdı!

Çocukluğumda babamdan, öğretmenimden korktum.Rahmetli ninemin anlattığı cinli masallardan korktum.Hiç ormanla, baltayla ilgim olmadığı halde ormancıdan, yüzünü ayda bir bile görmediğim muhtardan korktum. Bazı kimselerce antipatik karşılanmasından dolayı, Okuduğum okulun bilinmesinden korktum.Biraz
büyüdüm, polisten jandarmadan, askerden korktum.Halbuki, herhangi bir suçtan dolayı hiç karakola gitmedim.Daha doğrusu suç işlemedim.Gariptir, asker olduğumda, kendimden korkmadım, kimseyi de
korkutmadım.Çünkü en sevmediğim tipler, gücünü kendinden değil makamından, kıyafetinden, silahından ve arkasındakinden alanlardır.Yani makamlarını, rütbelerini ve devlet otoritesini istismar edenlerdir.

Yaşadığım korkular ve şanssızlıklar beni sınırladı. Bu yüzden, sıkıldığımdan dolayı, topluluklarda anlatamadığım düşüncelerimi, çevremi saran dört duvarın verdiği sanal güvenle, Milliyet blog vasıtasıyla açıklamaya çalışıyorum. Başarabiliyor muyum? Tam olarak değil tabi. Çünkü burada da kısıtlamalar, sınırlamalar sözkonusu... Demek ki, korkuları olan başka insanlar da var.Korku duvarlarıyla
çevrili, korkunun dağları sardığı bir ülkede yaşıyoruz.

Fakat bazı insanların ise hiç korkusu yok. Onlar, adliye salonlarında meydan savaşı, polisin önünde kavga, stadlarda provokasyon yapabiliyor;meydanlarda, cadde ve sokaklarda terör estirebiliyorlar.Her
şeyi kırıp dökebiliyorlar, yakıp yıkabiliyorlar.Alkollü araç kullanırken yakalandıklarında polisin yaka numarasını isteyebiliyorlar.Hiç kimseden ve hiç bir şeyden korkmuyorlar. Kanun ve nizamı hiçe sayıyorlar.Sanki korkuya karşı şerbetliler.

Hazine arazisine yaptıkları kaçak binaları yıkmaya gelen belediye ekiplerine, zabıtaya, polis ve jandarmaya kök söktüren, çoğu kez devlete karşı galibiyetini ilan edebilen insanların, nasıl bu kadar korkusuz, benim de neden bu kadar korkulu olduğumu bir türlü çözemiyorum.Korkan ve bu sebeple kendini
sınırlayan, korkmayan ve bu sebeple de kendini sınırlamayan insan nasıl oluşuyor, bilemiyorum.

Girişini bulmak için metrelerce yürümek zorunda kaldığım bir alana, bulunduğu noktadan çiti yararak giren kimsedeki bu cesaretin ve bendeki bu endişenin sebebi nedir? Cevabını bilmesem de artık:"bu, onun şansı, benim şanssızlığımdır" diyorum. Çünkü ben, bir yasağı çiğnemeye niyetlendiğimde otoriteyi ensemde hissediyorum.Burada, hissedebilmeyi de bir şans olarak kabul edip kendimi, "züğürt tesellisi" ile ödüllendirmem lazım.En azından suçüstü olmaktan kurtuluyorum diye!

İmtiyazlı çevreye mensup olamamanın hadikaplarını, korkularını endişelerini yaşayarak bu günlere geldim.Belki genetik kodlarımdan, belki de fikrini taşıdığım camianın sürekli haksız konumda gösterilmesinden kaynaklanan durum, beni asabi bir insan yaptı.Sosyal ve siyasal ortamda, hatta hukukta adaletin gözetilmemesinden doğan haksızlıklar, ruhsal dengemi iyice bozdu.Bir gün bilgisayarlarınızın hoparlörlerinden;"Heeeeeeyyyyt savulun ulan, yetti artık!" diye, yeri göğü inleten bir ses duyarsanız bilin ki, o benimdir...Korkmayın, hiç bir şey olmaz!

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..