Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '15

 
Kategori
Dünya
 

Korkunç iddia: Dünya gerçek değil, simulasyonu yaşıyoruz!

Korkunç iddia: Dünya gerçek değil, simulasyonu yaşıyoruz!
 

Korkunç İddia : Dünya Gerçek Değil, Simulasyonu Yaşıyoruz !


Yıllardır birçok şey araştırıyorum, bazı konularda sonuca ulaşabiliyorum, bazı konular ise beni aşıyor, bazı konular ise tüm insanlığı aşıyor. Her zaman evrenin bir gizemi olduğunu düşünmüşümdür, bizim bilmediğimiz, insanlığın "şimdilik" ulaşamadığı gizemler. Belki uzaylılar, belki tanımlanamayan farklı cisimler. Belki de çok daha fazlası. Hangimiz evrende başka bir dünya olmadığını iddia edebilir ki ? Başka bir yaşam, başka hayatlar. Gizemlerin çok fazla olduğunu ve insanoğlunun gelişmişlik düzeyine göre bu gizemleri açıklığa kavuşturabileceğini düşünüyorum. Birçok bilim insanının bu konuya hayatlarını adaması da fikirlerimi teşvik ediyor. Evrendeki gizemlerin bazılarına ise yalnızca ölümle beraber ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Daha önce bahsettiğim gibi ölümün bir son değil, başlangıç olduğuna inanıyorum. Türlü türlü teoriler beynimi kurcalarken, son okuduğum bir teori adeta tüylerimi diken diken etti. Önce çok saçma deyip ilgilenmedim, sonra ise araştırmayı yapan adamın biyografisine baktım. Yazıyı tekrar okuyup, ufak çaplı bir araştırma yaptım. Hala tatmin olduğum söylenemez, ancak beni fazlasıyla düşündürdüğünü ve düşündüreceğini söylemek isterim. Şimdi o teoriden bahsedeceğim size.

1999 yılında Matrix isimli bir film salladı piyasayı. Konusuyla oldukça dikkat çekti ve insanları bu konuya bir nebze de olsun yaklaştırdı. Bir simulasyon hayatını anlatan konusu insanlarda merak uyandırdı. İnsanlar sanal bir hayatı sürdüklerini tartışmaya başladılar. Bu filmin de etkisiyle 2002 yılında bir yayınlandı. Dr. J.R. Minkel'in kaleme aldığı bu yazının başlığı : " Neden hepimiz bir hologramın içerisinde yaşıyoruz ? " New Scientist isimli bilimsel derginin bunu manşetlere taşıması ise olayın ciddiyetini fazlasıyla arttırdı. Şimdi başka bir makaleden bahsedeceğim benim gözümde daha önemli olan. 2003 yılında Oxford Üniversitesin'de görev yapan Felsefeci Nick Bostrom(Biyografisini araştırdığım adam. Oxford Üniversitesini görünce yazıyı dönüp tekrar okumuştum, daha dikkatli şekilde.) bir yazı yayınladı.  “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?" başlıklı olan bu yazı fizik ve felsefe çevresini hareket geçirdi. Evreni kopyalayabileceğimiz bir teknolojiye ulaşmak için son birkaç adım kalmış. Yakında bilgisayarların insan beyninden daha iyi ve hızlı çalışacağına dair bir araştırma videosunu da yaklaşık 3-4 saat önce izledim. Son iki cümleye bakıp bir yorum yapacak olur isek, bilgisayar ile dünyayı kontrol etmek, hatta yeni bir dünya oluşturmak oldukça mümkün. Bu araştırmacılar ise simulasyonu yaşadığımızı kanıtlayabileceklerini söylüyorlar. Bu soruya çözüm yaratabilmek için ise Washington Üniversitesi öncü olmuş durumda. Fizik Profesörü Martin Savage ve bir grup araştırmacı birkaç yıldır çalışmalarını sürdürmektedirler. Bilgisayarımızda yaptığımız simulasyonlar ile gerçek hayat arasında ortak bulunan bir işaret aramaktadırlar. Bu hayatında simulasyon olduğunu varsayarak, bir işaret üstüne gidiyorlar. Ve bunu bulabileceklerini düşünüyorlar.  Savage bir açıklamasında : “Simülasyonları yeterli büyüklükte yaparsanız, evrenimize benzer bir şey ortaya çıkacaktır” diyerek, simulasyon yaşıyor olabilme ihtimalimize yeşil ışık yakıyor. Ve işareti bulmaya çalıştıklarını söylüyor. Sanal bir dünyanın, gerçeğe yansımış halini arıyorlar bir nevi. Yazıyı yazarken de bazı noktalarda kaynak edindiğim Amerikan haber siteri cnet.com işaretlerin nerede olduğu sorusunu dikkat çekici bir şekilde sormuş : "Böylelikle evrenimizin Big Bang değil de yumuşak bir tuş darbesi ile başladığını söyleyen işaret nerede ?" Big Bang'in de hala bir teori olduğunu varsayarsak, bilimin açtığı her kapıya neden olmasın sorusunu sorabiliriz sanırım.

İşler geri döndürülemez bir boyut aldığında, müdahale edilemez denilecek kadar kötüleştiğinde, düğmeye basıp sistemi kapatmak ise kıyamet olarak yorumlanabilir. Tabi yaptığım tüm bu yorumlar varsayım üzerine. Kutsal kitaplarda da bu dünyanın gerçek olmadığının söylenmesi ve böyle bir konuya ters düşülmemesi, yine acaba sorusunu beyinlerde tur attırmaya başlatıyor. Bu konu gündeme geldiğinde bazı insanlar dinin unutulduğunu dile getiriyorlar ancak bunun bir teori olduğunu unutuyorlar. Ve benim okuduğum tüm teoriler arasında şu ana kadar bana en yakın gelenlerinden.(Hala tatmin olmasam da) Sims oyununu oynayan vardır illaki aranızda. Ya bizde bir oyun içerisinde simule oluyorsak ? Gizemlerle dolu bir evrene inandığımdan dolayı, kesinlikle sırtımı dönemeyeceğim sorulardan birisi. Paralel evren teorisi de bu bağlam da hayata geçmiş olabilir, simulasyona uğramış başka bir dünya daha olabilir. Bizim hayatlarımızın bir yansıması olan dünya. Araştırmalarını bitirmelerini dört gözle beklediğim bir çalışma oluyor gerçekten. Gerçe simulasyon içinde olduğumuzu öğrensek ne olacak ? Bu da yine karşımıza çıkan başka bir soru olacaktır.

Bu konuyu irdelerken forumlarıda sıklıkla gezindim ve bazı fikirlere rastladım. Kendi yorumlarımı da katarak bu paragraf da bunları anlatacağım. Şimdi eğer bir evren yaratıyorsak bunun bir amacı olmalıdır bu konuda hemfikiriz. Ve benim tahminim eğer biz bir simulasyon içindeysek, bunun amacı insanlığın gelişmişlik düzeyini test etmektir. Çünkü milyar yıllar geçmiş ve bu konu yeni yeni gündeme geliyor. Yani insanoğlu bu soruyu sorabilecek bir düşünme yetisine kavuştu. Sonuçta insana verilmiş en büyük lütuf düşünmektir, ve bununda bir amacı olmalıdır. İnsanın gerçeğe ulaşmasını istediler ve eline sadece düşünme özelliğini verdiler. Evrenin sırrı çözülmeden de kıyametin geleceğini düşünmüyorum şahsen, çünkü evrenin bir sırrı kalmadığında insanoğlu yapması gerekeni yapmış olacak ve hayata devam etmek için bir sebep kalmayacak. Belki de tuşlar kapatılacak. Ancak hergün farklı bir gizemin ortaya çıktığını düşünürsek az önceki teorimin gerçekleşmesi için, insanın gelişiminin hızının evrenin işleyişinin hızını geçmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zordur. (Hiçbir şeye imkansız diyemiyorum artık.)

Her şeyin bir yaratıcısı olduğu ve bu dünyanın gerçek dünya olmadığı kesinleşen iki şey arasında. Ancak bu dünya gerçek bir dünya değilse, biz sahte dünyaların hangisini yaşıyoruz ?

Bostrom'un makalesinden sonra bu sorunun cevabı simulasyon hayatı olarak her geçen gün artmaya başladı. O makaleden bir kesit ise şöyle der.  "..elimizde dünya hakkında bazı alternatif iddiaların doğru olduğuna inanmazı sağlayacak kadar yeterli ilginç ampirik veri mevcut.." Alternatif iddiadan kastın da simulasyon hayatı olduğunu bizzat vikipediden okudum. İddiaların kanıtları gün yüzüne çıksa kim inanır orası da muamma ancak dünyayı sarsacağını şiddetli bir şekilde düşünmüyor değilim. Adeta bir sims oyunu karakteri olduğunu öğrenen insanların nasıl bir tepki vereceğini de fazlasıyla merak ediyorum. (Tabiki hepsi varsayım, ben Oxfordlu'nun yalancısıyım)

Uzatıp olayın karmaşıklığını arttırmak istemediğimden, bir bilim insanın çalışmalarından daha bahsedip son paragrafa geçeceğim. Bu sefer ki misafirimiz : Rich Terrile. Bu beyefendi de yaşamın bir simulasyon yaşamı olduğunu düşünüyor. (Birçok bilim insanının bu konuyu desteklemesi insanı düşündürüyor paşam) Bilgisayarlarda insan beyninin yapılabileceğinden bahsediyor, bu da zaten insan yapmak anlamına geliyor. Rich Terrile bir belgeselde şöyle bir çıkarım da bulunuyor : "Bir kutu içine koyduğumuz bir beyine ve bir laptopa sorulan sorulara verdikleri cevaplardan hangisinin insan olduğuna karar veremezsem, bu ikisinin nitelik bakımından eşdeğer olduğunu gösterir" Bu da taa yukarılarda bahsettiğim bilgisayar - insan eşitliğini kanıtlar cinsten. Ve şimdi burayı dikkatli okumanızı istiyorum. Terrile diyor ki :  Bir simulasyon içerisinde olup olmadığınızı anlamanın kesin bir yolu vardır : "Görüntüye yaklaşmak. Ne kadar gerçekçi olursa olsun görüntü piksellere ayrılacaktır. İçinde bulunduğumuz dünyada bunun olmadığını düşünebilirsiniz, fakat yanılırsınız." Konuşmanın devamında maddenin küçük beneklerden yapıldığını ve Kuantum mekaniğini anlatarak yaşamımızda da böyle olduğunu anlatıyor. Evrenin piksellerden oluştuğunu söylüyor. Ve o belgesel şöyle bir çıkarım içeriyor : " Ve kuantum mekaniği der ki gördüğümüz her şeyin kuvvetli bir bilgisayar tarafından yaratılan program kodlarının satırları olabilir !"  Huuu! Ve evrenin bilgisayar ürünü olabileceğini videonun devamında belirtliyor. Rich Terrile'de bu konu üstünde oldukça çalışmışa benziyor ve anlattığı şeyler hiç yabana atılır türden gelmiyor, en azından bana öyle gelmiyor.

Ve son paragrafa da giriş yaptık. Evrenin gizemlerinden söz ederek başlamıştım, bitirirken de birkaç bir şey söylemek istiyorum. Uçsuz bucaksız olduğu söylenen bu evrende her şeyin bu kadar kolay olabileceğini hiç düşünmedim. Bir yaratıcı tabiki var, Allah'a inanıyoruz. Ancak bu yönetme işi nasıl oluyor ve yönetilen kişiler nasıl bir durum içinde yönetiliyor gerçekten merak konusu. Daha merak konusu olan yüzlerce sorudan sadece ikisi. Bir şeylerin döndüğünden emin olabilirsiniz bu evrende, ama nelerin döndüğü henüz kanıtlanamadı. Ve simulasyon olabileceğimiz fikri daha önce hiç aklıma gelmedi. Belki insanlık hep vardı ve hep olacaktır. Bu dünyada kıyamet koparken, başka gezegenlerde yaşam devam edecektir. Ya da 65 milyon yıl öncesine gidecek olursak. Çarpan bir göktaşı dinazorların neslini bitirdi ve buz devri başladı. Bunların hepsi bu gezegende oldu. Peki ya çarpmayan gezegenler ? Onlar buz devrini yaşadı mı ? Ya da ne kadar geliştiler ? Veya başka bir "dünya" olmadığını kim ispat edebilir ? Sorulması ve cevaplanması gereken çok soru var gerçekten. Ancak şimdilik araştırma kapsamımın içinde simulasyon hayatı var. Yazılmaya değecek yeni bir bilgi bulabilirsem eğer bu yazının part 2 sini düşünmeden yazacağımdan emin olabilirsiniz. Çünkü ne kadar saçma bir tarafı da olsa, neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmek bizi her zaman bir adım önce yapacaktır. Şu kadar yazı boyunca saçmaladığımı düşünen de illaki olacaktır, biraz karışık bir konu ancak varsayımlar üzerinden yorum yaptığımı ve bu fikri birçok profesör ve bilim adamının onayladığını hatırlatmak isterim. Bu arada şu an vizyonda olan Lucy filmi de tam da bu olaylardan bahsetmektedir. Sağlıcakla kalın.

UMUT KARADAŞ

 
Toplam blog
: 23
: 8045
Kayıt tarihi
: 06.08.14
 
 

Bilgi Güçtür ..