Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '12

 
Kategori
Psikoloji
 

Korkunun kökenine inebilmek

Korkunun kökenine inebilmek
 

Korkuyla başa çıkabilmenin, savaşmanın iki yolu var. İlki, az önce de söylediğim gibi ruhsal yanınızı güçlendirmek, ikincisi ise bir pisikiyatr eşliğinde tedavi olmaktır.


Korkunun diğer özellikler gibi alttan gelen yani genetik bir özellik olduğunu söyleyebiliriz.  Bu duygu uygun astrolojik açılımlar sonucu ortaya çıkar.

İnsanların yaşamlarında bir yığın korku vardır.

Ancak şunu da itiraf etmek gerekir ki korku, bir yönü ile belli ölçüde kendimizi kötü alışkanlıklardan koruyan bir etmen. Şayet içkinin sigaranın zararlarını biliyorsak bu gibi nesnelerden uzak dururuz. Peşinde olmayız. Ateşten korkuyorsak, elimizi ona sokup yakabilme cesaretinden vazgeçeriz. Veya hiç düşünmeyiz.

Bu ve benzeri şeylerden sakınmak, korku sayesinde olur.

Bizlerin gereksiz bir tehlikeden sakınması için bazen korkması gerekmeyebilir. Bunu fiziksel korkudan ziyade, psikolojik korku şeklinde tanımlayabiliriz. Ancak birisi sizi fiziksel şiddetle tehdit etmişse, burda bilinç-psikolojik korku yetersiz kalabilir, tam anlamıyla tedirginlik gibi bir şey hissedebilirsiniz. Bu noktadan sonrası serseri mayınlar misali ortalıkta dolaşmaktır. Bu ikisini ayırt etmek gerekiyor.

Korkuyu tetikleyen faktör, amigdaladır.

Amigdalanın özelliği korku ve duyguyu yansıtmasıdır. Ve beyindeki bu bölüm acelecidir. Olaylar üzerinde yeterince düşünmeden devreye girer. O nedenle vardığı doruklarda inanılmaz şeyler yaşayabiliriz. Ama bunun bir yerde faydası da bulunmaktadır. Süratli bir şekilde korku ortamından kaçar, uzaklaşırsınız.

Anlayacağınız, bu tür hareketlerde insan olağanca hızıyla geri çekilmelidir.

Ama burada sözünü ettiğimiz psikolojik korku hali değildir, fiziksel bir korkudur.

Bir paradigma. Kavga ortamına karışmak istemezsiniz.

Veya yüksek katlı ve inşa halinde olan bir binada rahatça dolaşabilme imkânınız olabilir mi?

Bunun psikolojik korkuyla herhalde bir ilgisi yoktur.

Psikolojik korku; vehim, biraz da gülünç, acınası fakat göreceli cehalet yansıtan durumlarla ilgilidir. Huzursuzluk, endişe, sinirlilik, gerilim gibi birçok şekilde gelebilir, yaşanır.

Bu tür psikolojik korku, “olan bir şeyden değil, olabilecek bir şeyden”, bir düşünceden kaynaklanır. Ve bu türü proses alanında önemli yer tutar. Uygun bir zemin bulduğunda açığa çıkar.

Şayet siz manevi güç ile temasınızı yitirmiş, mutlak varlığı kendinizde görmeyip ötekileştirmişseniz, endişe-korku, artık sizin değişmez refakatçinizdir.

Az da olsa onunla başa çıkabilmenin, savaşmanın iki yolu vardır. İlki, az önce de söylediğim gibi ruhsal yanınızı güçlendirmek, devamlı kendinize telkinde bulunmak, ikincisi ise bir pisikiyatr eşliğinde tedavi olmaktır.

Ne var ki bütün bunlar yine yeterli olmayabilir.  Korkudan kurtulmanın asıl yolu, kişinin öz benliğini bulmasından geçer. Varlığın tümel bir yapı olduğu bilinci ve kader algısı sizde oturursa korkacak ikinci bir varlık olmaması nedeniyle, endişelenecek bir şeyde kalmaz. Çünkü her şey ezelde yazılmıştır. Bundan kaçış yoktur.

Bu idrak, korkuyu kökünden silebilir.

Ego bu duygu karşısında çok savunmasız ve güçsüzdür. Vehmin tetiklemesi ve Allah’ın Mudil isminin sonucu, kendisini sürekli olarak tehdit altında görür. Kişi dıştan çok güvenli görünse bile bunu saklamasını bilir. Korku içinde yaşar. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.

Şimdi bu duygunun, beyninizde gösterdiği tepkiyi bir düşünün. Beden sürekli, olarak sanal benliği oluşturan prosesten ne mesajı almaktadır?

“Tehlike! Ben tehdit altındayım! “

Ve bu tür sürekli mesajlar insanı ne hale getirebilir?  

Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum.

Korkunun görünüşte birçok çeşidi vardır, ama iki türü çok yoğundur.

İlki kaybetme, ikincisi ise ölüm, korkusudur. Şayet sizde belirli bir bilgi ve güç yoksa doğal olarak kaybetme korkusu vardır demektir.

İnsan ölümle birlikte başlayacak yeni hayat ile ilgili kesin bir bilgisi yoksa durum gerçekten vahimdir. Bu koşullarda yaşayan bir insanın sağlığına azami derecede dikkat ettiğini, kimseye bulaşmaksızın bir hayat sürdüğünü söyleyebiliriz.

Bir yerde “bana dokunmayan binyıl yaşasın” deyişinin altında işte bu ölüm korkusu bulunmaktadır.

Şayet sağlam bir felsefeye sahip değilseniz, varlık bütünlüğü, yani teklik inancı sizde oturmamışsa, bu duygu gerçekten sanal benliğinizi-egonuzu çocuk oyuncağına çevirir, hayatınızı darmadağın eder. 

Kişisel uğraşlar da bir sonuç vermez. Çünkü bu yersiz duygu bir yerde, bir anda sizi kıskıvrak yakalayabilir.

Unutmayın!

Başkaları üzerinde bir güce sahip olmağa çalışmak, kuvvet kılığına bürünmek nahiflik olup, üstü örtülü olan bir korkunun işaretidir. Zira prosesi korku ile özdeşleşmiştir. Bu konumu aşmış insanların sayısı henüz çok azdır. Buna göre çevrenizde tanıdığınız hemen herkesin bir korku hali içinde yaşadığını varsayabilirsiniz.  

Bir yerde yaşam isteği, diğer yanda korku ve huzursuzlukla bu hal devam eder. Yoğunluğu kâh azalır kâh artar. Bu astrolojik tesirlerle alakalıdır. Korkudan tümüyle kopmak, bahsini ettiğim şarta odaklanmakla gerçekleşir düşüncesindeyim.

 

Ahmed F. Yüksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..