Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Korkuyu yenme

Korkuyu yenme
 

Bazı insanlarda korku duygusu daha fazla gelişmiştir. Sık duyulan endişeler gittikçe, baska baska endişeleri uyandirir. İnsan en düşük bir sorundan bile endişe duymaya başlar. İleri düzeyde korku ve endişe, sinir sistemi için son derece uyarici ve tahrip edicidir. Her başarılı konuşmacı toplum önüne çıktıgında mutlaka heyecanlanmıştır. Her insan korku ve endişeyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarını yeniden gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapmalıdır. Bu gün korkunun nedenleri tek tek açıklayacagim. Korku anında insan kalbinde bir endişe hisseder. İnsan bir an önce bu durumdan kurtulmak için, o ortamdan uzaklaşmak, yapmak istediğini yapmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Ayrıca endişe veya korku toplum onune cikan insanin inandırıcılığını kaybetmesine yol açar. Davranışların kontrol edilmesi zorlaşır. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan başkalarıli olamaz, başı, elleri, dizleri titrer, adeta beyni dış dünyadan irtibatini kesmis gibi olur.Temel korku nedenleri arasında yaşanan stres ve hastalıkların yaninda baskı dolu çocukluğu, sosyal olmayan bir iş ortamında çalışma, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf kalmasını, söylenecek bir söz bulunamamasının duygusunu meydana getirir.

Korkunun nedenleri arasinda, çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile baskisi ve korkusu, baskı, şiddet, dayak gibi olaylar yaşanabilir. Normalin üzerine çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu durum kişinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik meydana getirir. Baskı ve şiddet ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder. Kişiliği bir yandan karsi koyma ve tepkici, diğer yandan da başkalarına bağımlıgı fazla gelişir. Sürekli aşağılanan çocuğun alt şuurunda başarısızlık imajı yatar. Bu başarısızlık duygusu normal şartlar altında özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün değildir. Bir şekilde yerleşmiş olan aşırı heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz.


Hafızanın kontrol edilememesi kişinin özgüvenini yitirmesinin ve konuşmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konuşmacı huzura çıktığında hafızasının kendisine yardımcı olmayacağını ve ne söyleyeceğini unutabileceğini düşündüğünden konuşmaya cesaret edemez. Esasen hafızası çok zayıf olan insanlar belirgin bir hastalığın işaretini verirler. Çoğunlukla hafıza eksikliği bir hastalığın belirtisi değil zihinsel tembelliğin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır. Konsantrasyon eksikliği ise girginlikten veya stresten kaynaklanır. Dolaysıyla kişi gevşedikçe konsantrasyon yeteneği artar; bu artış hafızanın doğal çalışma ritminin sağlam işlemesine yol açar. Konuşacağı konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yoğunlaşmış bir kişi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrıntılı olmamakla birlikte hafızamızın güçlenmesini ve bize yeterince yardım etmesini sağlayan bazı teknikler üzerinde duracağız. Mükemmel bir hafızaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki ısrarlı bir çalışma ile kısa sürede arzuladıkları hafızayı geliştirebileceklerini görebilirler.

Sürekli stres ve hastalıklar kalıcı bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur. Hısa süreli ve geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını artırabilir. Stres ve stres üreten hastalıklar hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa, kan dolaşım sistemine devamlı kortizol hormonu salgılar. Bu salgılama vücudu kısa sürede perişan bir duruma çevirir. Bu perişaniyet aralıksız devam etmesi halinde insan ölüme kadar gidebilir. Bünye bu durum karşısında otomatik bir tedbir alır. Beyin ile vücut arasındaki emir-komuta zinciri zayıflatılır. Çünkü kişi öyle bir düşünce alışkanlığına sahiptir ki bu düşünce gerginlik üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir.

Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, vücut gevşer ve rahatlar. Ama bu rahatlama aynı zamanda düşünce akışını da iyice tahrip eder. Bu süreçte düşünce akışı bloke olur, hatırlama iyice zayıflar, unutkanlık kendini gösterir, kişi iç sorunlarıyla iyice bunalır.Hhastalıkların stres üretmesi insanın düşünce biçiminden kaynaklanır. İnsan eğer hastalığı kendisini olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, ama psikolojisi sağlam olacağından tahrip edici stresi yaşamaz.

Istenmeyen işler veya iş ortamları, insanları toplumdan uzak tutar. Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup iş yapmak durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde uzaklaşirlar. Böyle calisan insanlarin zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama iyice kapılmıştır. Bu arada geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan insanlarin, konumları da toplumsal olmayan asosyal bir yapı taşır. Birey kendisini toplumdan uzaklaştıran işlere kaptirdiginda beyinleri bu ortama ayak uydurur. Farkli insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar ve topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar. Dolaysıyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiğinde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Çeşitli hobiler geliştirerek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler.

Başarısızlık inancı olan insanlar toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine iyice yerleşmesinden kaynaklanir. İnsanın her davranışa yüklediği anlam, bilincaltina bir emir olarak gönderilir. Insan her zaman istediği sonucu elde edemeyebilir. Bazı insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen başarısız olduklarını düşünürler. Sonuçta insan farkında olmadan kendi alt bilincine ben başarısızım hükmünü yerleştirmiş olur. Çünkü insan bir kere bu inancı hafizasina yerleştirdiğinde bu inanç onun hemen her işinde başarısız olmasına yol açar. Neye inanıyorsak beynimiz onu doğrulamak uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltır. Kişi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi vazgeçme noktasına getirir. Toplum karşısında konuşabilme ise cesaret gerektiren bir başarıdır. Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşısında konuşamaz. Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde derin bir korku veya endişe yaşar.

Söylenecek bir sözün olmaması başarıyı engelleyen son faktördur. Pek tabii ki ne söyleyeceğimizi bilmiyorsak konuşmaya başlayınca takılırız. Bunu bir çok defa tecrübe etmişizdir. Düşüncelerimizden emin olmadığımızda konuşmaya cesaret edemeyiz. Bir sözün bulunamamasinin nedenleri, çok kapsamlı bir problemdir. En temelde bu durum kişinin iyi bir okuyucu olmamasından kaynaklanır. İnsanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Okuma aliskanligi olmayan insanların bilgileri çok sınırlıdır. Ancak insanlar okuma dışında kişisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düşünmüş olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyen insandır. Çünkü söylenen söz ancak başkalarını ilgilendirdiğinde başkalarına anlatılir. Genel problemler üzerinde düşünmeyen insanların beyin aktiviteleri zayıftır. Dolaysıyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiğinde ne söyleyecekleri konusunda endişeye kapılırlar. Bu endişe konuşma cesaretlerini zayiflatır.

Insanların huzurunda konuşma tecrubeniz yoksa her konuşmaizda heyecan duyarsınız. Bazen heyecanınız o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çıkaramazlar.
Kendinizden emin olursaniz, korkuyu ve heyecanı çok kolay yeneceksiniz. Bunu gerçekten arzuluyorsanız şimdiden emin olun, toplum önüne çıktığınızda kalbiniz sakin, gözleriniz ışıl ışıl olacak.

Unutmuyorsunuz.

Korkular zihninizde yerleşmiş otomatik programların sonucudur.

Ortamı oluştuğunda bu programlar bir CD gibi devreye girmektedir.

CD’yi bozmaz ve yerine yenisini koymazsanız eskisi bozuk pilak gibi çalmaya devam eder.

En kötüsü de devamlı çaldığınız CD’ler daha da fazla bozulurl.

Bu korkuları üç temel esasta çalışarak yok edeceğiz.

Birinci esas “kelimelerle” kurulu alandır. Düşüncelerin bir boyutunu kelimeler oluşturur. Korkularımız varsa bunlar kelimelerle örülmüştür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi” yle çözeceğiz.

Ikinci esasi “imaj telkin sistemi” oluşturur. Kendinizi nasıl canlandırıyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mı? yoksa Başı dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mı? İnsan kendini hayalinde en çok nasıl görüyorsa odur. Kendimiz hakkındaki imaj filmlerini değiştirmemiz gerekiyor.

Uçüncü bir esasta “davranışı” kullanacağız. Kelime veya imajlardan oluşan tüm düşünceler, tekrar edildiginde eyleme dönüşürler. Eylem davranıştır, tutumdur. Beynimizdeki kalıpları asıl pekiştiren sergilediğimiz tutumdur. Düşünce tutuma dönüştüğünde tüm algılarımız devreye girer. Davranırken yaptıklarınızı duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacağımız çalışmaları “Tutum telkin Sistemi” kavramıyla ifade edelim. Şimdi gurur verici büyük kişiliğinizi inşa etmeye hazırsınız.

Not: Bu bolumu 3 bolumde ele alacagiz. Bu gun birinci bolumu sizlere yazdim, yarin ikinci bolumu yazamaya calisacagim.


Saygilarimla,

Mustafa Ucman

 
Toplam blog
: 92
: 2862
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

Hatay-Antakya’da 1963 yılında doğdu. İzmir İmam Hatip Lisesinden sonra 1981 yılında aile birleşim..