- Kategori
- Mizah
Kornanın faydası, zararı
Kızılderili Atasözü: Kornayı çalan, küfrüne katlanır!
Sene 1978. Liseyi bitirip üniversiteye girdiğim yıl. Cağaloğlu Yokuşundan yukarıya doğru dalgın dalgın yürüyordum. Farkında olmadan kaldırımdan inmiş, araba yolunu, en hacimlisinden bir tekerlek genişliğinde ihlal etmiştim.
Birden dibimde bir korna bangırdadı. Zaman kötü, gençlerin takır takır indirildiği bir devir. Bir egzozdan pat diye ses çıksa, saldırıya uğradık diye kendimizi korunaklı bir yere atabilecek kadar teyakkuzdayız.
Kornadan ses çıkmasıyla kendimi kaldırıma atmam bir oldu ve ağzımdan o şiirsel söz çıktı; aruz vezninde:
“Ananın …ı!”
Sürücü firene bastı, camı açtı. Bunu yapmak cesaret işi. Bir genç bir laf etmişse duymazdan gelip paşa paşa yoluna gidilecek dönemdeyiz. Hangi gencin beline davranıp adamın ayağının altına saydıracağını kestirmek imkânsız. Besbelli şoför, açılmaya başlayan tepemden dolayı beni genç bulmamış.
“Biliyorum,” dedi munis ve çekingen bir ses tonuyla, “O laf ağzından ‘gayri-ihtiyari’ çıktı… Yolun ortasında yürüyordun.”
“Gayri-ihtiyari” sözcüğünü ilk defa orada duydum ve asla unutmadım. İhtiyarlıkla, yaşlılıkla filan alakası yok, istem dışı demek.
O günden on sene kadar sonra, ilk defa sürücü koltuğuna oturduğum andan bugüne dek, önümde bir yaya gördüysem de asla kornaya basmadım. Arkada bir araba olduğunu ve arabaya ne hacet, sadece içindeki sürücünün bile üzerinden geçmesi halinde yamyassı edebileceğini, bazen gaza basıp ses çıkararak, bazen camı açıp, tıpkı 60’larda, klaksonların tamir edilemediği yıllardaki gibi arabanın gövdesine vurarak belli ettim. Sırf benim ağzımdan dökülen o iki sözcüğü başkasından duyma ve benim o sürücü kadar kibar olamama olasılığı yüzünden…