Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '20

 
Kategori
Güncel
 

Korona Dili

Dil toplumsal bir kurumdur, bireyin, ulusun ve insanlığın kendini ifade edebilmesinin tek yoludur. Gelişmenin de ve soyut düşünmenin de yolu dili iyi kullanabilmekten geçer. Leibniz, haklı olarak “Dil zihnin aynasıdır.” demiştir. Dil, bir yandan zihnin bir anlatma aracı, öbür yandan da zihni yoğuran bir şeydir. Yine Leibniz’e göre “Halk diliyle anlatılamayacak hiçbir şey yoktur.”

Tıbbi terminoloji binlerce yıl içinde şekillenmiştir. Önemli bir özelliği konuşma dilinden farklı bir yapıda olmasıdır. Günümüzde tıp eğitimi dilinin nasıl olması gerektiği halen tartışma konusudur. Bilimsel dilin en önemli özelliklerinden bir tanesi bilimin kendine has ve genellikle günlük kullanımda olmayan farklı terimleri içermesidir. Bu terimlerin öğrenilmesi bilimin öğrenilmeye başlandığı ilk anda çok daha yoğun olmak üzere eğitimin tüm aşamalarında, mesleki ya da akademik yaşamda süreklilik gösterir.

Ülkemizde sadece kullandığımız konuşma dilinde değil tıp dilinin içinde bulunduğu dil sorunu, İlköğretimden Üniversiteye kadar, ortak bir Türkçe tıp bilim dilinin oluşturulması sorunudur.

Bilindiği üzere orijinal anatomik terimler Yunanca olup anatomik ortak dil olarak Latince ile takviye edilmiştir. Anatomik literatürde terminolojinin dil engellerini aşması profesyonellerin entelektüel iletişimi kolaylaştırmakta olup oldukça erken bir aşamada anatomide, evrensel terminolojinin Latince olması gerektiği, alanın öncüleri tarafından gayri resmi olarak kararlaştırılmıştır. 

Bugün, tip dilimiz; İngilizce, Fransızca, Latince, bir ölçüde de Almanca’dan gelen sözcüklerin, Osmanlı artıkları ile birlikte kaynaştığı alacalı bulacalı bir bohça görünümündedir. İngilizce sözcüklerin Fransızlaştırılarak, Fransızca sözcüklerin de İngilizleştirilerek, her ikisinin birden Türkçeleştirilerek, ya da yanlış söylenerek bozulup yozlaşmış biçimde kullanılması, durumu fark edenleri aşırı ölçüde tedirgin eden yaygın bir uygulamadır.

Türk toplumuna yüzyıllarca egemen olan Osmanlı, ulusun öz dilini görmezden geldiği ve yer yer Türkçe, daha çok Arapça ve Farsça karması bir yoz dili ( Jargon) yeğlediği için, ne sanatta, ne de bilimde yaratıcı olabildi. Osmanlı’nın ulus olma, uluslaşma çabası ve köktenci bir girişimi olmadığı gibi, bu tür girişim ve çabalara veri üretecek, alan açacak, dil gibi, tarih ve bilim kurumları gibi dayanak ve güvenceleri de yoktu. Bundan dolayı Osmanlı okumuşu, Kuran ve Hadislere bakarak düşünmek durumunda kalmıştır. Dipten doruğa kapalı devre dinsel bir kimliğe bürünen Osmanlı eğitimi, eğitim ve öğretim dili olarak Arapçayı yeğlemiş, devlet dili, yazışma dili olarak da (Arapça/Farsça + Türkçe) kırması bir sözde dili benimsediği için, Türkçe bir alt dil, yer yer bir aşiret dili olarak kabuğuna çekilmek durumunda kalmıştır.

Bugün için Türkçe, Arapçanın, Farsçanın baskısını büyük ölçüde yendi sayılabilir. Ama bu kez de Batı dillerinin yoğun bir saldırısıyla karşı karşıyadır. Hem de yalnızca bilim ve teknik alanında değil, iletişim alanında da yoğun bir saldırı söz konusudur.

Orijinal ismi ile Corona virüsü döneminde yeni bir iletişim dili ortaya çıktı. Ki bana en sorunlu gelen şey de nereden geldiği ve ne idüğü belirsiz şu “bulaş” kelimesinin icat edilmiş olmasıdır. Bulaşma riski ifadesi zaten dilimizde varken, buna bulaş riski denilmesine ne gerek var? Özellikle devlet görevlileri öz Türkçe dili kullanmalı, onu korumalı ve gereksiz kelime türetilmemelidir.

Pnömoni: Zatürre, Peak: Zirve, Entübe hasta: Solunum cihazına bağlanan hasta, Mortalite: Ölüm oranı, Epidemi: Salgın, Kıran, Pandemi: Yeryüzü salgını, Sosyal mesafe: Fiziksel mesafe, adeta tüm kavramların Türkçesi varken topluma tıp öğrencisi şeklinde davranmak niyedir?

Kaldı ki H1N1 virüsüne Domuz Gribi, H1N1 virüsüne (1918) İspanyol Gribi, Avian Influenza virüsüne Kuş Gribi demişken, korona (covid19) virüsüne neden Çin Virüsü demiyoruz?

Türk dili özleştirmesi açısından yabancı bir kelime olan korona hastalığının adını “gezentutan” olarak ta kullanabiliriz.

Bizler, İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız. Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da buradadır. Dili doğru kullandığında iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletken hatta yalıtkan hale gelebilir. Sonuçta biz dili ne kadar iyi tanır, dili ne kadar iyi kullanırsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır.

Bizim bugün yapabileceğimiz ise Türkiye Türkçesini diğer Türk lehçeleri ile destekleyerek geliştirmek; bilim, sanat, toplumsal bilimler, günlük kullanım gibi her alanda özleşmiş ve güçlü bir dil yapmaya çalışmaktır.

Ortak Türkçe ancak özleşmiş ve güçlü bir dille sağlanabilir.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..