Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '20

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

KORONA VİRÜSÜ TEORİLERİ

Korona virüsü ve uçuk-kaçık teoriler...

Tarih yine tekerrür ediyor ve bundan sonra da etmeye devam edecek. İnsan denen mahlûkatın, hırsı, bencilliği ve kindarlığı başta olmak üzere bu tür kirli duygu ve düşünceye kapılmış beyinleri ve vicdansız yürekleri oldukça benzerî olaylar sürekli gündeme gelecektir. Daha önceki yıllarda kuş  ve domuz gribi başta olmak üzere AIDS, SARS, ebola vb pek çok akla hayale gelmeyen virüs salgınları gördük, yaşadık. Ortalığı kasıp kavuran bu virüslerin bilinen doğal virüs ve hastalıklar olmadığı, aksine  lâboratuvarlarda kimyasal yöntemlerle geliştirilen türler olduğu herkesin malûmudur. Kısacası bu yaşananlar ilmi doğru yolda kullanmayan sapık zihniyetin ürünüdür. Bu sapık zihniyettekiler kimlerdir ve amaçları nelerdir? Bu konuda aklıma takılanları kendimce değerlendirmeye kalkıştım. Sonuç olarak “Bu kadar da olmaz!” diyeceğiniz ve uçuk-kaçık bulacağınız teoriler üretmeye çalıştım.

Güncelliğinden dolayı konunun özü olarak korona virüsü denen illet üzerinde yoğunlaşarak değerlendirme yapacağım. Yazacaklarımı okuyunca eminim ki “Aynen, ben de böyle düşünüyorum.” diyeceksiniz. Çünkü bir şeyi keşfetmeye, icat etmeye kalkışmıyorum. Var olanı, bilineni kaleme alıp aktarmaya çalışıyorum.

Öncelikle “Bu virisün çıkışında kimlerin parmağı olabilir ve kimlerin işine yarayacaktır?” sorusunu sormak ve cevap aramak gerekir. Çıkış noktamız bu olsun. Bunun cevabını 3 şık altında toplayabiliriz.

1 – Çin kendisi üretmiş olabilir.

  • Uygur Türkleri nedeniyle.
  • Ülkedeki nufus artışı nedeniyle.

2 – Amerika’nın parmağı vardır.

3 – Karanlık güçlerin sahibi olan azınlıkların planı.

Şimdi bu seçenekleri sırasıyla ele alalım.

1 – Çin kendisi üretmiş olabilir.

Bunun hem gerçek hem de gerçek dışı olasılıklarını inceleyelim. Sinsice bir soykırım planı söz konusu olabilir. Çin, bu amaç doğrultusunda böylesine çözümsüz bir virüsle işi bitirmek istiyordu. Ne gibi? Uygur Türklerinin bu virüs sayesinde kökünü kazımak, soy kırımı gibi. Bu varsayım söz konusu olabilir. Çin’de Uygur Türklerine yapılan zulmün görüntüleri ya da yansımaları sosyal medyalardan düşmüyor. Çin Hükümeti Uygur Türklerini tarihin geçmişine gömmek için her şeyi yapabilecek zihniyettedir. Korona denen bu virüsün kontrollü kullanımı ile bekledikleri sonuca rahatlıkla ulaşabilirlerdi. Ama olmadı, bomba her ne hikmetse pimi çekilerek ellerinde patladı. Bu kaza ile de olabilir birilerinin parmağı işin içine girmiş de olabilir. Ne gibi? Çok basit: Uygur Türkleri kaderine razı olacak yapıda bir toplum değildir. Türklüğün gururu ve onuru ile yaşayan bu ulusun, savaşta yenilgiyi kabul etmeme ve sonuna kadar mücadeleye devam azmi hâla kişiliklerinin yansımasıdır. İşte bu doğrultuda yapılan kimyasal deneylerden haberdar olmuş olabilir ve bir şekilde olayın pimini çekerek virüsü üreticilerinin kucağında patlatmış olabilirler. Sonuçta elbette kendilerinin de bundan etkileneceklerini bilmektedirler. “İnsan kendine bunu yapabilir mi?” diyebiliriz. Evet yapabilir. Yıllardır yaşadıkları zulüm ve gördükleri işkencelerden sonra canına tak etmiş olan Uygur Türkleri “Beni nasıl olsa yok emeyi kafalarına koymuşlar, madem öyle gidersem onlar da benimle birlikte belâsını bulsun.” diyebilir. Bu işin bir yüzü. Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. O açıdan bakıldığında Çin’in bu teoriye uygun uygulamalara kalkışması pek olası görülmüyor. Nedeni ise çok basit. Para babaları, organ mafyası işin içindedir. Büyük paralar dönmektedir. Dolayısıyla altın yumurtlayan tavuk gözüyle baktıkları halkı ortadan kaldırmak işlerine gelmez. Her yıl yüzlerce Uygur Türkü’nün şu veya bu nedenle tutuklanması ve sonrasında ortadan kaybolmasının nedeni artık bütün dünyaca bilinmektedir. Özellikle organların Arap para babalarına yüksek rakamlarla satıldığını bilmeyen kalmadı. İşte bu nedenlerden dolayıdır ki teorimiz çürümüş oldu.

Burada bir ayraç içinde şunu söylemeden geçmemeliyiz: Bütün bu olanların aşikârlığına rağmen kimse Çin’e gıkını çıkaramıyor. Uygur Türklerinin hakkını arama tepkisinin arkasında duramıyor. Bu da işin diğer boyutu. Kahrolsun kapitalizm ve ona hizmet eden uşakları.

Yine Çin ile ilgili olan b- teorisine bakalım: Her ne kadar dünyanın ekonomik devlerinden biri hatta ilki olsa da Çin artık yaklaşık 1,5 milyarlık nüfus yoğunluğuyla baş edemeyeceğini anlamıştır. Güşlü bir ekonomi söz konusu iken bu güç halkın tamamına ulaşmamaktadır. Gelinen noktada ne yapacaklarını bilemez durumdadır. Sınıflar arasındaki uçurumların varlığı gün be gün daha da üst düzeylere tırmanmaktadır. Yoksullar bir yana, varsıllık içindekiler bile akla hayale gelmeyen ürünleri daha doğrusu şeyleri yemeyi âdet edinmişlerdir. Bu anlamda resmen çılgınlık yaşanmaktadır. Hatta daha da ilerde belki hemcinslerinin cesetlerini bile yemeye başlarlarsa şaşırmamak gerekir. Heba olmasın diye bu fikri de benimsediklerini duyarsam hiç şaşırmam. İşte bu noktadan yola çıkarak  birinci teorinin ikinci şıkkı gündeme getirilmek istenmiş olabilir. Kendi halkının işe yamaz(!) diye değerlendirdiği kesimlerini yok etmek için virüsün yine kendilerince üretildiği –her ne kadar uçuk-kaçık olsa da- söylenebilir. Buna şaşırmamak gerekir. Fakat yine sonuca ulaşamadan ellerinde patlayarak kontrolden çıkmış olmalı. Bu teori için de sav olarak şu söyleyebilir: Eğer böyle bir şey yapmayı düşünmüşlerse, beklenmeyen olasılıklardan dolayı mutlaka bunun panzehrini de yapmış olmaları gerekirdi. Oysa şu an böyle bir şey söz konusu değil. Olsaydı çoktan çözüm üretilir, virüsün bu kadar hızlı yayılmasının önüne geçebilirlerdi. O halde bu teori de çürüdü. Ya da şöyle diyelim: Daha o aşamaya gelmeden ellerinde kaza sonucu patladı.

2 – Amerika’nın parmağı vardır.

“İşin içinde Amerika’nın parmağı mı var acaba?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Biliyoruz ki dünyanın  neresinde terör, kıyım vb olaylar eşliğinde çıkar çatışması varsa orada mutlaka bir şeytan uşağı, pardon Amerika vardır. Daha doğrusu oraya demokrasi(!) götürmeye kalkışmıştır. Ufak tefek ülkeleri avucunun içine alıp kedinin fareyle oynadığı gibi oynamakta çok maharetlidirler. Böl, parçala, yok et… Fakat eğer karşısında diş geçiremeyeceği bir devlet varsa işte o zaman gizli kapaklı işler yapmak en doğru çözüm olacaktır. Ki bilindiği üzre şu an dünyada yaşanan ekonomik savaşların en güçlü rakipleri bu iki ülke, yani ABD ve Çin’dir. Daha büyümek ve büyümeye çalışanı ezmek Amerika’nın kanında vardır. Son yıllarda devleşen Çin ekonomisi karşısında günden güne acizleşen ABD son çözüm olarak biyolojik unsurlara bel bağlamış olabilir. Yapmadığı iş değil. Korona virüsünü bile, isteye yaymış olabilir. Konuyu daha geriye taşıyıp geçmişte olanlarla bağdaştırınca olaylar daha da anlam kazanmakta, mantık kokusu alınmaktadır. Şöyle ki: Amerikanın yüz binlerce Çinlinin kan örnekleri üzerinde araştırma yaptığını biliyor muydunuz? Bu açıklama Pekin’den yapılmış. Dediklerine göre yaklaşık 30 yıllık süre içerisinde sinsice yürütülen çalışmalar sonucu alınan kan örneklerinin çoğu Harvard Üniversitesi merkezli araştırma programları dahilinde işleme tabi tutulmuş. Her ne kadar araştırmaların durdurulduğu söylenmiş olsa da atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş. Bu bir merak ya da Çinlilere duyulan sempatiden kaynaklanıyor olabilir mi? Malûm nedenler... Şimdi konuyu buraya bağlamak için bilinmesi gereken tam da zurnanın zırt dediği bir noktadan söz etmek istiyorum: Korona virüsünün 2014’te patenti, Amerikan Pirbright Institute denen merkezce alınmış? Hadi şimdi teoriyi siz tamamlayın. Virüsün kaynak sahibi Amerika, bu virüsten etkilenenlerin, ölenlerin sadece Asya kökenli oldukları şu ana kadar yapılan açıklamalardan belli, yukarıda sözünü ettiğimiz alınan onca kan örneklerinin işlendiği belli… Daha ne olsun ki? Devleşen Çin ekonomisini bundan daha güzel bir yöntemle çökertmek mümkün olabilir miydi acaba? Sonuç olarak bu işten en kârlı çıkacak olan kimdir? ABD yılan yiyenleri resmen yılan gibi soktu.

Bu noktada en büyük tutanak ve öne sürülerek arkasına saklanılan nokta, Çinlilerin yedikleri yılanlardan, farelerden ya da yarasa vb. iğrenç yemek alışkanlıklarından kaynaklandığına vurgu yapılmasıdır. Buna yedikleri hayvanları bırakın kargalar bile güler. Yüzlerce yıldan beri yemek kültürleri böyle olan ve bu güne kadar gül gibi geçinen(!) Çinlilerle korona virüsünün bugün mü araları açıldı? Ne oldu da galeyana gelip hortladı bu virüs? Palavra, yalan, düzmece…

3 – Karanlık güçlerin sahibi olan azınlıkların planı.

Dünyanın dengesine yön veren karanlık güçler ve onların zirvesideki güçlü para babaları herkesçe bilimektedir. Bu azınlık hemen hemen tüm dünya ekonomisini ellerinde oyuncak edebilecek güce sahip olduklarını söylemektedir ve istediklerini de yapmaktadırlar. Önlerinde durmanın çok zor olduğu, ortaya çıkışlarından bugüne kadar geçen sürede yaşananlardan bilinmektedir. Her şey onların istekleri doğrultusunda olmak zorundadır. Bu cesareti nerden aldıklarının cevabını yapılan istatistiklerde buluyoruz. Sözünü ettiğimiz yaklaşık 2000 kişilik bu azınlığın, dünyadaki 4,5 milyar kişinin mal varlığı toplamından daha çok mal varlıklarının olduğunu biliyor muydunuz? İşte bu güçle ortaya çıkıp “Güç bende!” diyerek belirledikleri amaç doğrultusunda yaklaşık 8 milyar insanın kaderini yönetmeye cür’et etmektedirler. Dünyanın direksiyonunu tuttuklarını söylemekten çekinmezler. Sanki o 8 milyar insandan biri de kendisi değilmiş gibi farkı bir açıdan bakarlar. Bu nüfus onlar için çoktur. Huzurlarını kaçırmaya başlamıştır. Neden mi? Bilinen gerçekler ortadadır: İklim değişiklikleri. Yer altı ve yer üstü kaynakların gittikçe azalmaya başlaması ve dünyanın artık yavaş yavaş yaşanılması zor bir hâle gelmesinden kaynaklanan endişeler… Mars veya başka ulaşabilecekleri gezegenlerden yer almalar, dünyanın sonu geldiğinde kaçmak için bir yerlerinin olması kaygısı boşa değildir. Fakat bu da biraz karışık ve hoş olmayan bir çözümdür nihayetinde. Dolayısıyla en iyisi dünyayı yeniden düzene sokmak. Peki ne yapılabilirdi? Avustralya’nın bilmem kaç bin deveyi suyumuzu bitirecek endişesiyle öldürmesi ilginç(!) bir yöntemdi. Acaba buna benzer bir yöntemle 8 milyar insanın bir kısmını ortadan kaldırmak nasıl olurdu? Onlar için ha bir deve ha bir insan ne fark eder ki? Dolayısıyla bal gibi olurdu. Böylece dünya nüfusu azalacak ve kendi akarları daha da artacaktı. İnsan hayatı denen şey nedir ki? Ne önemi var? Önemli olan mal varlığı, güç, otorite…

Sonuç olarak gelinen nokta korona virüsü. İşte dünya nüfusunu azaltacak, istedikleri düzeye çekebilecekleri bir yöntem. Onlar için böyle bir virüs üretmek, arkalarındaki gücü düşünüce çocuk oyuncağı olsa gerek. Kim bilir belki de –ki mutlaka tedbirini almışlardır- ne belkisi, kesinlikle ellerinde bu virüsün pahzehiri vardır. Dahası çoktan aşılarını olmuşlardır bile. Şimdi dünyanın en lüks yerlerinde, en lüks yaşamları sürdürürken insancıkların bu endişeli, korkulu virüs telaşına bıyık altından kıs kıs gülüyorlardır. Eee sonuçta ona dokunmayacak yılan bin yaşasın.

Acaba Dan Brown benim bu teorilerimi okusa ne derdi? Ben teori uzmanı değilim, fakat aklın yolu birdir diyenlerdenim. Yazımın başında da dediğim gibi işte size aklımdan geçen uçuk-kaçık teoriler. Varın boşlukları siz doldurun.

Tahsin MELAN

 
Toplam blog
: 87
: 3041
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

Çankırı doğumlu (1954). İlk ve ortaokulu tamamladıktan sonra liseye Ankara'da devam etti. Özel ti..