Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '19

 
Kategori
Deneme
 

Körüklü Kırmızı Otobüs

   İstanbul. Bir otobüse binebilmek için yine koşar adımlarla yürüyorum. En sakin, en acelesiz günün olsun fark etmez bu şehirde. Koşturmak milli bir sembol olmuş, kanımıza işlemiş. Nefes nefese durağa varıyorum; fakat gideceğim yönde bir aracın silüeti dahi yok. İnsanlar sürekli bir devinim halinde, bekliyor bekliyorum.

   Ufukta yusyuvarlak iki göz, geniş bir alın ve bir kambur gibi peşinden sürünen gövdesi ile körüklü kırmızı bir otobüs beliriyor. Kapıdan içeri yollanırken şoför, hoş geldiniz diyerek içeri buyur ediyor. Sol tarafta yer alan koyu kahverengi bir bavulu andıran kısımda bilet satan bir amca yer alıyor. Bilet borcumu ödeyip otobüste kendime yer beğeniyorum. Bir teyze ile amcanın yan yana oturduğu ikili koltuğun karşısına, pencereden caddeleri ters yönde izlemek üzere yerleşiyorum. İkili arasındaki koyu muhabbet dikkatimi çekiyor.

    Hiç adetim değildir anlatılanlara kulak misafiri olmak; ama bu muhabbet kendini dinlemeye mecbur kılıyor. Eski İstanbul sözleri beni benden alıyor. Birden kendimi tıka basa dolu, nefes almanın güç olduğu, küçük bir kıvılcımın bile kavgalara neden olabileceği, agresif sürücülü modern bir otobüste buluyorum. Sözlerin yakalayabildiğim kısmı ‘’eskiden buralarda kimsecikler yoktu’’ gibi klişe bir lafla başlıyor.

     Gözlerimi kapatıyorum. Tekrar körüklü bir otobüsteyim ve eski İstanbul’un turuna başlıyorum. Otobüs İstanbul’un cafcaflı semtlerinden birine, Nişantaşı semtine doğru sürünüyor. Sürünüyor diyorum, çünkü kamburunu taşımak için bas bas bağıran motorları caddelerin sessizliğini bozuyor. Otobüs bizi Avrupa Yakası’nda ofis olarak gösterilen binanın önünde, dört yol ağzının kesiştiği yerde bırakıyor.

    Teyze iner inmez köşedeki dikilitaşı göstererek anlatmaya başlıyor. ‘’Kemankeş adlı en ünlü yeniçeri okçularının önünde yapılan ok yarışmalarında, atılan okların düştüğü en uzak yere Nişantaşı (menzil taşı) adı verilen taş sütunlar dikilirmiş.’’ Teyze böylelikle semtin tur rehberliği unvanını hemencecik ele geçiriyor. ‘’Bu taş sütun dört metre yükseklikte olup dört köşelidir.’’

     Dört yol ağzından kuzeye doğru yürümeye başlamışken söze amca karışıyor. Teşvikiye Camii’ni göstererek, buraya gösterilen yoğun ilgi nedeniyle Teşvikiye adının verildiğini söylüyor. ‘’Caminin girişinde dört sütun bulunmaktadır. Tavanı renkli nakışlarla bezenmiştir. Sağında tek şerefeli bir minaresi vardır. Büyük kubbenin dört bir yanında birer ufak kubbe daha bulunmaktadır.’’ diye hevesle anlatıyor amca. Sıra sıra hazır olda bekleyen bitişik binaların göze batmadığı, hatta göze hitap ettiği tek semt olsa gerek Nişantaşı.

      Sırt sırta vermiş irili ufaklı binaları geçip dönüş yolu için durak buluyoruz. Beni tebessümlerle uğurlayan amca ile teyze hafızamdan gün yüzüne, karşımdaki ikili koltuğa geçiyor.

     Koyu muhabbetleri bitip tükenmezken semtime geldiğimde otobüsten iniyorum. Anlıyorum ki eski İstanbul bilgileriyle dolu körüklü kırmızı otobüsü çoktan kaçırmışım.

 
Toplam blog
: 15
: 438
Kayıt tarihi
: 21.06.15
 
 

İstanbul Üniversitesi İnşaat Mühendisliği eğitiminin bana kattığı sayısal düşünme yetisini yedi y..