Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '07

 
Kategori
Gelenekler
 

Korunması Gerekli En Önemli Nedir-2 (Töre Cinayetleri)

Korunması Gerekli En Önemli Nedir-2 (Töre Cinayetleri)
 

( Bu blogdan önce, önceki blog okununca daha iyi anlam kazanacaktır.)

Töre cinayetleri, feodalite yaşam ve kültür yapısının bir sosyolojik bir yansımasıdır. Bu sosyo-ekonomik yaşam biçiminin kendine has egemenlik ağları vardır. Bu yapının devamının sağlanması için toplumsal düzen işleyişi için organları, yaptırımları , kültürel gelenek, topluma yerleşmiş ananevi değer yargıları vardır.

Bu binlerce yıllık yerleşik sosyo-kültürel ön yargılı değerler manzumesini modern hukuksal önlem ve ceza müeyyideleri ile önlemek kolaycılığı sosyal olaylarda mümkün değildir. Bu olaya sosyo-ekonomik altyapı desteği vermek birinci şarttır. Daha sonra ekonomik modern yaşamın görsel etkileşimini yöresel tutucu geleneklerine yansımasında ara eğitim ve çok yönlü sanatsal el işlerinden toplum-aile eğitimine kadar geniş yelpazede yapmak gerekmektedir.

Ama maalesef bu güne kadar yapılan bütün düzeltme ve önlem önerileri hukuk ve cezayi müeyyideler bağlamında olmuştur. Aslında bu hukuki ve yasal düzenlemeler elbette boşluk bırakmadan gerekli düzenleme ve yasama faaliyetleri kendine düşen işlevleri yerine getirecektir. Ancak diğer sosyo ekonomik ve psikolojik çalışmalar bu husustan daha önde ele alınması gerekli konulardır. Fakat hukuk düzenlemelerinde cinsler eşitliği sağlanmalıdır. Hukuksal düzenlemenin eksik tarafı budur.

Genel halk yığınlarında tecavüze ilişkin bir vaka da, zımni olarak erkeklerde bu olaylardan sorumlu tutulup, zımni olarak lanetlenmektedir. Ancak yaptırım adaletsizliği ve bir tarafa (kadınlara ) hem adaletsiz hem de altyapı olumsuzlukları ve eşitsizliği dezavantajı üstüne, maddi ve yaşam hakkına mal olan insanlık dışı bir müeyyide uygulanmaktadır. Bir konu veya eylem suçsa herkes için suçtur ölçüsü cinslere göre değişmez. Ölçü ve müeyyide kadın erkek herkes için eşit olmalıdır. Biri aşağılanıp diğeri nasıl onurlandırılır veya iltifata layık insan olabilir. Bu konuda herkesin cinsiyet egosuna esir olmadan objektif düşünmesi zorunludur.

Aksi halde mevcut yapıya zaman vermek değil, katliamlara izin vermektir. “Töre cinayetleri”ni lanetlemek, hukuken daha da ağırlaştırılmış cezalar talep etmek sorunun çözümüne çok az katkı sağlar gibi gözüküyor. Çünkü bunlar zaten 90’lı yılların sonundan beri yapılıyor. Kaldı ki hukuki bedeli en aza indirmek için cinayetler daha çok on sekiz yaşından küçük erkeklere havale ediliyor. Lanetleme, töre cinayetlerinin işlendiği sosyal iklimde muhtemelen “bir başka dünyaya ait, anlaşılması güç bir tutum olarak” değerlendiriliyordur. Hatta “namus” kavramına karşı duyarsızlığın bir ifadesi olarak görülüp, sessiz bir öfkeyle karşılanıyor olması muhtemeldir. Feminist okumayla oradaki iktidar ilişkilerini çözümleyip, kadının edilgen rolüne dayalı toplumsal ilişkiler sistemi üzerinden cinayetleri temellendirme yaklaşımı bazı haklı tespitlere sahip."

"Tanım yerindeyse tam bir kadın katliamı yaşanıyor. Kadınlar vahşice katlediliyor. Öfkelenmemek mümkün değil. Kadını şiddetten korumayı vaad edip uluslararası sözleşmeler imzalanıyor. Kadınlar hala vahşice katlediliyor. Kolluğa sığınan kadın sığınak olmadığından bir imama teslim ediliyor yeddiemin niyetine . Yeniden ,yeniden öldürülüyor. Gündüz saatinde,üstelik hastanede.” Bu durum kimin sorumlu olduğu polemikleri ile geçiyor olan ölene canı korunamayana oluyor.

Bu konularda elbette yasal meslek örgütleri yasal yollardan mümkün olanı yapıp önerileri ile kamu oyu oluşturup yasamaya yol gösterecektir. Bu konuda dile gelen mağdura yönelik savunma önerileri ; "Baroların ve kadın örgütlenmelerinin açılacak ceza davalarında müdahale talebi olacak. Uygulamada azmettirenler aileden olduğu için çoğu kez müdahale talebi olmuyor. Sessizce yargılama devam ediyor.Bunun yolu açılabilirse çok yararlı olacak. Baroların müdahilliği konusundaki Avukatlık Kanunundaki düzenleme şöyle: Av. Kanunu Md./6" hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak" Av. Kanunu Md.95/21 : hukukun üstünlüğünü,insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak" olarak bu görev yasada belirtilmiştir"

BM Genel Kurulu'nda 20 Aralık 1993 tarihinde kabul edilen
KADINLARA KARŞI ŞİDDETİN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ.den

Madde 4
Devletler kadınlara karşı şiddeti yasaklar ve kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi konusundaki yükümlülüklerinden kaçınmak üzere herhangi bir ORF ve ADETI, GELENEGI veya DINSEL düşünceyi ileri süremez. Devletler her
türlü uygun araçla ve hiç gecikmesizin kadınlara karşı şiddeti tasfiye politikasını yürütür. Bu amaçla:

h) Kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi ile ilgili faaliyetler için
Hükümet bütçesine yeterli ODENEK koyar;

“Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) namus cinayetlerine indirim öngören 51. maddesinin halen yürürlükte olduğunu vurgulayan kadınlar, TCK'da kadını ailenin ve erkeğin malı gibi gören hükümlerin kaldırılmasını, namus cinayetlerinin ağırlaştırıcı suç kapsamına alınmasını istediler.

Kadınlar ayrıca, uluslar arası sözleşmelerin gereklerinin yerine getirilmesini; kadınlara psikolojik ve hukuksal destek verecek danışma merkezleriyle sığınma evleri açılmasını, bağımsız kadın kuruluşlarının açtığı merkezlerle ve sığınma evlerine destek olunmasını istediler. (BB) "Devlet, kararlılığını göstermeli"

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu Türk Ceza Kanunu (TCK) Alt Komisyonu'nda görüşülmekte olan TCK Tasarası'nda yapılan olumlu değişikliklerin önemli ancak yetersiz olduğunu vurgulayan kadınlar, taleplerini şöyle sıraladılar:

“TCK reformunun amacına ulaşması için, tasarıda, TCK Kadın Platformu'nun hazırladığı "Kadın Bakış Açısından TCK" başlıklı raporda da dile getirilen talepler doğrultusunda pek çok değişiklik yapılması gerekiyor.

"Haksız Tahrik" maddesinde yapılan olumlu değişikliğin hayata geçirilebilmesi için, maddenin gerekçesinde açıkça, namus cinayetlerine indirim uygulanmayacağını belirtmenizi ve böylece namus cinayetlerinin yasa eliyle meşrulaştırılmasına son vermenizi istiyoruz.

"Nitelikli İnsan Öldürme" maddesinde belirtilen ağırlaştırıcı sebeplere, "namus saikiyle" işlenen cinayetleri de eklemenizi bekliyoruz.

Bu taleplerimizin hayata geçirilmesiyle devlet, bazı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye'de de kadınların insan haklarının belli başlı ihlallerinden olan namus cinayetlerine hiçbir şekilde müsamaha göstermeyeceğini açıkça ifade etmiş olacaktır.

Şahsınızda devletin göstereceği bu kararlılık, her biri toplumsal bir yara olan bu cinayetlerin önlenmesi açısından son derece önemlidir.”

“uyum yasaları adı altında TCK’de yapılan düzenlemelerin, sorunu çözmekten uzak olduğu… “Namus cinayetlerinin nitelikli adam öldürme fiili olarak değerlendirilmemiş olması, aksine ceza yasasında yer alan çok sayıdaki madde ile adeta özendiriliyor oluşu, cinayetlerin içinde bulunduğumuz çağa rağmen giderek tırmanmasına neden olmaktadır” Yaşanılan acı deneyler dikkate alınarak konunun yeni TCK’nin görüşüldüğü TBMM Adalet Komisyonu ve Alt Komisyonda namus cinayetlerinin açıkça tanımlanması ve ağır yaptırımlara bağlanması istendi. ““Haksız Tahrik” maddesinin gerekçesinde “namus cinayeti failleri haksız fiil hükmünden yararlanamaz” şeklinde bir ifadeye açıkça yer verilmesi ve “Nitelikli İnsan Öldürme” maddesinde sayılan ağırlaştırıcı haller arasına “namus saikiyle” ifadesinin eklenmesi gerekmektedir.

“TCK Tasarısı’nda istediğimiz değişiklikler yapılmadığı takdirde, Türkiye Devleti vatandaşlarının en temel insan hakkı olan yaşam hakkını gerektiği gibi korumamaya ve kadınların “namus” adına öldürülmesini yasa eliyle meşrulaştırmaya devam edecektir.

Gerek yürürlükteki yasada, gerekse halen Meclis Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülmekte olan TCK Yasa Tasarısı’nda, kan gütme amacıyla işlenen cinayetlere en ağır cezalar öngörülürken, konu namus cinayetleri olunca, yetkililerin sergilediği çekimser tavrı anlamak mümkün değildir. Yetkilileri, gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya ikna etmek için daha kaç kadının öldürülmesi gerekmektedir?”

Hukukçularımız böyle feveran ederken bu düzenlemeleri yapmayı engelleyen hangi gaileler olabilir ki. Toplumu ikna edemiyorsanız o zaman hukuktan önce davranıp bu konuda düzenlemeler yapılırken, devlet diğer görevlerini tespit etmelidir. Bunun içinde yukarıda değindiğimiz sosyolojik tedbirlerin öne çıkması gerekmektedir.

“Türkiye'de en çok Güneydoğu'da töre cinayetleri işlendiği, büyük şehirlerde işlenen töre cinayetlerinin de yine bu bölgeden giden aileler tarafından gerçekleştirildiği. ''Bölgede namus bedende, beden de kadınla temsil ediliyor.'' Güneydoğu'da kabile anlayışı hakim olması nedeniyle aile ve akrabalık ilişkilerinin çok güçlü olduğunu ve ailenin çok kutsallaştırılması sonucu, bir kişinin işlediği bir suç veya hareketin aileye mal olmuş sayılmaktadır. Büyük kentlere yerleşen ailelerin de kentleşemediği, kendi gelenek ve göreneklerini yaşattığı.
Hukukun uyguladığı yaptırımlar vatandaşları tatmin etmediği için, bu ailelerin hukuku kendilerinin uygulamak istedikleri” ortadadır.

''Bu nedenle aile meclisleri oluşturuluyor ve bu mecliste alınan kararlar uygulanıyor. Bölgede birey, toplumda kendi başına bir varlık veya kişilik sahibi değildir. İçinde yaşadığı toplumla kendini var ediyor. dolayısıyla kendine göre değil, topluma göre kendini sınırlandırıyor ya da hareket ediyor. Bunlardan dolayı bireyin yaptığı bir şey, tüm aile veya akrabalara mal oluyor. Genç kız ve kadın gayri meşru bir ilişki yaşadığı zaman
da sanki bu ailenin alnına sürülen bir kara leke gibi görülüyor.''

“Terör yollarıyla birlikte kırsaldan kent merkezlerine göçen yurttaşlar kentlerin sosyal yaşamına uyum sağlamakta büyük güçlük çektiler. Burada uygar yaşamın araç ve gereçler, aşiret içinde büyüyen genç kızları kendine çekti. Kadın-erkek ilişkisini keşfeden aşiret kızları bir süre sonra törenin çizdiği çemberin dışına çıkınca aile meclislerinin aldığı infaz kararlarının kurbanı olmaya başladılar. Devlet açısından Güneydoğu'da önemli bir sorun var. Kızların okula gönderilmesi sağlanamadı. Oryantalist dönüşüm, prakmatik yaklaşım realiteyi bekide görmüyor ama toplumun;

“Aşiret, tarikat, cemaat??? Ne demek tüm bunlar? İnsan bir ulusun bireyidir, bir ulusa aittir ama, bir aşiret'e, bir tarikat'a ya da bir cemaat'e nasıl ait olabilir? Yarım yamalak, ya da hiç verilmeyen eğitim; sonuçta ancak böyle bir insan tipi çıkartıyor karşımıza. Düğünde bayramda, maç sonrasında silaha sarılan, erkek çocuğuna sünnetinde silah hediye eden insanlar sürüsü... Buna sürüden başka ne ad verilir? Okumuşumuz da, cahilimiz de hâlâ ve ısrarla aynı kafa yapısına sahip olduğu sürece de bu, ne acıdır ki devam edecektir” dedirte biliyor

“Madem ki sosyo-ekonomik yapıyla “töre cinayetleri” arasında yakın bir ilişki var, öyleyse bunları sona erdirmek için yapının değişmesini beklemek gerekir’, şeklindeki zamana bırakılmış bir politikaya meşruluk kazandırmamalı. Bir başka dikkat çekici husus, töre cinayetlerinde gelenekle kutsallığın iç içe geçtiği, cinayetleri destekleyen değerlerin ve maddi otoritelerin bu iç içe geçmiş karma kültür üzerinde hayatiyet kazandığıdır. O zaman “töre cinayetleri”ne karşı mücadele edecek kamu otoritesinin ve sivil toplum kuruluşlarının bağlantı kuracağı öncelikli kesimler, bu toplumsal yapıda itibarlı konumlara sahip olan şeyh, ağa, aşiret önderleri, nihayet birkaç ailenin otoritesi durumundaki kişilerdir. Ancak burada da temel paradoks şu: Bu kişilerin otoriteleriyle, karşı çıkmaları istenilen değer ve tutumlar arasında canlı bir illiyet bağı var; bu insanlar otoritelerini önemli ölçüde zikredilen değer ve tutumlara ilişkin “olumlu” tavırlarından üretmekteler. Herhalde bu ilişkiler kuranlar, bu kişilerin otoritelerinin bir temel direğini ilga ederlerken, onun yerine bir başka direği sunmayı ihmal etmeyeceklerdir. Bütünüyle “modern bir toplum” oluşturmanın öncüsü gibi davranmak, oradaki rayiç değerleri ve ilişkileri aşağılamak, kamu otoritesine de yaslanarak bir moral çatışmaya girmek herhalde misyonerliğin zarif yöntemlerinden dahi yoksun ve tepki doğurucu bir yaklaşım olacaktır.”

Bu yaklaşımlardan sonra yöresel eğitim ve çok yönlü sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik reform ve yapıcı ve yatırım destekli çalışmalara önem verilmelidir. Toplumun maddi ve manevi değerlerini ve inançlarını dışlayıp aşağılamadan bilinçlendirme eğitimleri yoğunlaşmalıdır.

“ töre cinayetlerinin sona ermesi için ''bireyin kendi yaşamından ve yaptıklarından sorumlu olduğu'' bilincinin oluşması ve insanların, ''hukukun,mağduriyeti telafi ettiğine'' inanmaları gerektiğini” anlamalılardır.

Mevcut sosyolojik karmaşım içindeki popülasyonun her kademesine de ters düşmeden hatta onlara muhalefet dahi etmeden insanlık ve insanın değerini yaşamanın kıymet ve önemini öne çıkaran değer yargılarına hitap eden yoğun eğitim ve seminerler belli bir program ve planlanarak uzun vade de uygulanmalıdır. Suçun azmettiricinin tek Taraflı olamayacağı cinsel tahrik ve arzunun neticeci oluşan suç sayılan davranışların objektif değerlendirilmesi için iki tarafında cesaret ve haklarını kullanmada eşit olmalı gerektiği realitesi şuur altlarına işlenmeli yaşamın her şeyden çok daha önemli olduğunu öne çıkarmaları sağlanmalıdır.



nariçi .13.12.2007

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80571

İntiharlar: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81133

alıntılar:türkhukuksitesi.com
nedir.antoloji.com
form.seslisözlük.com


 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..