Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '16

 
Kategori
Futbol
 

Kosova puan alsaydı, Fatih Terim kazanacaktı!.

Kişi, kendisini anlatamıyor ve savunamıyorsa, başkasının onu anlatması daha da kolaylaşır. Fatih Terim de, işte o konumda olanlardan biri... Üstelik, “Ben diyeceğimi dedim, isteyen istediği gibi anlasın” dediğine göre, rahat anlama yolunu açmış oluyor.

Fatih Terim, milli maçların önüne geçiyor artık. Maçlarla ilgili “taktik teknik” değerlendirmeler hiç mi hiç önem taşımıyor onun için; zaten dedikleri “saha dışı” konular.

O zaman gündemde olan?

Varsa yoksa, Fatih Terim’in ne dediği değil de, ne demediği...

Fatih Terim, çok önemli açıklamalar yaptığını sanıyor; ama onlar, birer“ açıklamama”... Bu da önceki soru işaretlerine yenilerini katmaktan öteye gitmiyor. Sonuca bakıldığında laf çok, yaşananlarla ilgili “Niye?”, “Neden?”, “Niçin?” sorularına yanıt yok.

Sayısı azalmasına karşın kimilerine göre, Terim doğru yolda... Onlar, anlamadıklarını anlamış göründükleri için, Fatih Terim’i “vazgeçilmez” sanıyorlar. Oysa Fatih Terim, eski Fatih Terim değil; olamaz da zaten.

(Dönemler değişirken buna koşut olarak, kişilerin bir bölümü de sözü dinlenir olma gücünü yitiriyor. Fatih Terim de değişmeyen, ama sözü dinlenir olma gücünü yitirenlerden. Bu, doğal bir durum. Ancak, bunu hızlandıran, Terim’in kendisi. Ne olduğunu bir türlü doyurucu/ inandırıcı biçimde açıklamadığı, ama “Bu, kişisel değil, ilkesel bir mesele” dediğinin kurbanı!.)

*****

Unvan bulmak da üstümüze yoktur.

Kim buldu, bilmiyoruz ya, “Türkiye Futbol Direktörü”, Fatih Terim’e "yük" olsa gerek!. Çünkü bunun kapsamı oldukça geniş.  Terim’e sorsanız, doyurucu bir yanıt almak mümkün mü?  Son yaşananlara bakılırsa, bunun kapsamında, futbolcularla didişerek “kriz” yaratmak da var!.

(Kişi, önceki dediklerini çabuk unutuyor, öyle demedim diyorsa; haklılık, başkalarının hanesine yazılıyor demektir. Fatih Terim, o bildiğimiz Terim değil. Son yıllarda yaptıkları ve yapamadıklarıyla, “zirveden iniş”e geçen konumda... Dikkatlice, eleştirel bir gözle bakıldığında o “iniş”i kendisi sağlıyor.)

Fatih Terim’in  Euro 2016’ya bağladığı, “Bu, kişisel değil, ilkesel bir mesele” dediği bir “özür meselesi”; buna bağlı olarak “dışlama” var. Ancak, bunun ne olduğunu bir türlü açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi, dediğini unutan biri olarak, “mesele”ye magazinsel bir hava katıyor. Çünkü “Hata, bana yapılmadı. Hata, benim üzerimden Türk halkına yapılmıştır.” diyor, işi “Türk halkı"ndan özür dilemeye getiriyor. Başını Arda Turan’ın çektiği bir grup futbolcuya niye tavır aldığını söylemediği için, iş gidiyor, “kişisel mesele”ye dayanıyor.

“Hata” denen ne?

Kimse bilmiyor! “Prim” dendiğinde, “Hayır o, değil” diyor. Üsteleyince de,  sorunun tek olmadığını anlatan şu cümleyi ekliyor: “Herkesin sebebi farklıdır.”  Anlaşılıyor ki, ne dense yanıt yok; aslında, soru soran gazetecilere yönelik olanı var:

“Neden alınıp alınmadığını, sen dahil, hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz.”

(Terim, basın toplantılarında, arkadaşlarıyla söyleşi havasında konuşuyor sanki; milyonlara açıklama yapmak gerektiğini unutuyor. Bildiğini söylediği sınırlı sayıdaki kişi dışında kalanları, yani futbolcuları şikâyet ettiği “Türk halkı”nı ciddiye almıyor demek!.)

Futbolcuların “Türk halkı”yla ne sorunu olabilir?

Futbolcular, “Türk halkı”na karşı nasıl bir “hata” yapmış olabilirler?

Terim, kendi yarattığını ortadan kaldıracağına, düzelteceğine, sözde “ilkeli” davranarak, sorun çözücü olma özelliğini yitirdiğini gösteriyor.

Fatih Terim’den bize ne diyemeyiz! O, ne olduğunu açıklamadan futbolcuları, siyasilere öykünerek, “Türk halkı”na havale ettiğine, “halk”tan özür dilesinler demeye getirdiğine göre, “halk”ın bir parçası olan bireylerin Terim’i eleştirme hakkı vardır.

Terim, kulüp teknik direktörü olsa, neyse der, geçer gidersiniz.

*****

Fatih Terim, futbolcu seçmede geniş olanaklara ve  özgürlüğe sahip. Ancak, aday kadroyu belirlerken, kendi kendine yarattığı bir “kriz” var. Kimi futbolcular üzerinden yaratılan bu “kriz”, bir çağırma bir çağırmama ile, bir türlü sonlanacağa benzemiyor. Çağırmada, bir “ilkesel tavır” olmadığını kendi ağzından duyduk.

Fatih Terim’in, o aforoz ettiği futbolcuları, gelen baskılar sonucu, geri adım atarak göreve çağırdığı anlaşılıyor. Kadroyu açıklamasına birkaç saat kala Emre Belözoğlu ve Arda’yla konuşması, kadroya ekleme yapmasını sağlıyor:

“Emre ve Arda’nın söyledikleri, Arda Turan’ı tekrar kadroya almam için kâfi geldi. Açıkçası bu karar, içime sinerek verdiğim bir karar olmadı.”

(Kişi, bir karar alıyor/ veriyor, sonra da “içine sinmediğini” söylüyorsa, bunu adlandırmak hiç de zor olmaz. Bunu “ilkeli” olmakla açıklamak, zorlamadır. Kişi, “yan etkiler”le öyle bir karar verdiği için, doğru ve etkili karar verme gücünü yitirmiştir. Sonradan kadroyu 23 kişiye indirildiğine göre, sonradan gelenler, öncekilerinin yerini almıştır. Oysa Fatih Terim, bir konuşmasında, kadroya aldığı futbolcuları, bir iki gün öncesinden kulüplerine bildirdiğini söylemişti.)

Fatih Terim, bundan böyle ne derse desin, kendisini "yolun sonu"na taşımıştır.

(Kulüp başkanı, TFF başkanı; teknik direktörün yol açtığı olumsuzluklara el koymayacak da kim koyacak? Siz, görev verici olsanız, olanları ellerini göğsüne bağlayan biri olarak izler misiniz, yoksa...)

*****

Fatih Terim, öyle demedim dediklerini unutmuş!

Dedikleri,  demek isteyip de demedikleriyle kendi kendini yıpratıyor. Aforoz ettiği futbolcuları, gelen baskılar sonucu geri adım atarak göreve çağırdığı anlaşılıyor. İlk onbirde sahaya sürdüğü futbolcular, Kosova puan alsaydı, gözden düşecek; sonuçta Fatih Terim kazanacaktı!.

Ne denebilirdi o zaman?

İşte, yere göğe sığdıramadıklarınız; kim haklıymış?

Son söz:

Futbolcular kazandı; Fatih Terim, kendi yarattığı “sorunların ağı”na takıldı.

 

https://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..