Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Koşulsuz motivasyon

Koşulsuz motivasyon
 

“Koşulsuz motivasyon” ile size bu sınavı kazandırırsınız. Koşulsuz motivasyon; unuttuğunuzu zannettiğiniz ve belleğinizin derinliklerinde bulunan bilgilerinizle reaksiyona girip, bu bilgilerin ortaya çıkmasına neden olur.


Böylece yanıtlara kolayca ulaşmanın yolu olan, sorunun size sağladığı avantajları görüp, çok kolaylıkla doğru yanıtı bulabilirsiniz.


Neydi koşulsuz motivasyon; “sadece elimizde olanlarla ve sadece mevcut bilgilerimiz ve içinde bulunduğumuz KOŞULLARA rağmen bu sınavı kazanacağımıza kesin olarak inanmamızdır.”


Yani koşulsuz motivasyon şunlar şunlar olsaydı veya bunlar olmasaydı demeden; “koşullar ne olursa olsun ben bu sınavı kazanacağım” demektir ve bunu diyebilecek bir psikolojik seviyeye kendimizi ulaştırabilmektir.


Öğrenci sınav anında bir soruya üç değişik psikoloji ile bakar:

I. Ben bu soruyu kesinlikle çözerim. Bilgim ve becerim doğru yanıta ulaşmamı sağlayacak seviyededir.

II. Ben bu soruyu çözebileceğimi zannediyorum. Çözmeye çalışacağım, belki çözüm aşamasında doğru yanıta ulaşmanın yollarına rastlarım.

III. Ben bu soruyu çözemem. Bununla hiç uğraşmayayım. Boşa zaman kaybetmeyeyim.


Şimdi öğrencinin bu üç değişik psikolojisini biraz daha yakından ele alalım.


“BEN BU SORUYU KESİNLİKLE ÇÖZERİM” diyen öğrencide, koşulsuz motivasyon olgunlaşmış haldedir. Öğrencinin böyle düşünmesi, öncelikle onda bir özgüven artışına yol açacaktır. Bu özgüven artışı, “mevcut bilgi ve becerim bu soruyu yapmama yeter” düşüncesini oluşturacaktır.


Böylece, soru öğrenciyi değil, öğrenci soruyu kontrol altına alacak ve tek bir bakışta sorunun kendisine sağladığı avantajı görecek, çözüm aşamasında ise soruya karşı her geçen saniye daha çok üstünlük kuracak, çeldirici seçenek ve çeldirici psikolojinin etkisinde kalmayacaktır.


Çeldirici seçenek; sorulan konuya benzeyen ve onunla bağlantılı olan bir bilgiyi içeren ve yanıt olmayan seçenektir. Konular arasındaki benzerlik ve farklılıkları dikkate alarak çalışan öğrenciler, bu çeldirici seçeneğe kanmazlar.


Çeldirici psikoloji; ise, “ben bu soruyu çözemem, boşa zaman kaybediyorum, diğer soruya geçeyim”, düşüncesine kapılıp, çözmekte olduğu soruya konsantre olamayan öğrencinin psikolojisidir.

Oysa soruyu kesin olarak çözeceğine inanan öğrencide bunların hiç biri ortaya çıkmaz ve her geçen saniye biraz daha doğru yanıta yaklaşır.


Eğer öğrenci, soruya şöyle bir bakıp “ben bu soruyu çözemem” diye düşünmeye başlarsa, soruya olumsuz bakmış olacağından, sorunun kolay olan yanlarını değil, zor olan yanlarını algılamaya başlayacaktır.


Oysa soruya POZİTİF olarak bakıldığı zaman, sorunun sizi doğru yanıta götürecek basamaklarını görmüş olacaksınız. Bu basamaklardan ilerlemeye başlayınca da, adeta otomatik kapı gibi ilerledikçe kapılar kendiliğinden açılmaya başlayacak ve doğru yanıta kesin olarak ulaşacaksınız.


Şöyle düşünelim, tek ucu kızarıncaya kadar ısıtılan bir demiri tutup taşımanız isteniyor. Siz demir çubuğa şöyle bir bakıyor ve kızarmış olan kısmını görüyorsunuz ve ben bunu tutamam ve taşıyamam diyorsunuz. Oysa, taşıyabileceğinizi düşünseniz, demir çubuğun ısıtılmayan ucunu görürdünüz ve oradan tutup taşırdınız.


İşte sorular da böyle. Tıpkı iki ucundan sadece bir ucu ısıtılmış olan demir çubuk gibidir. Onu tutabilmeniz, bakış açınıza bağlıdır.


“BEN BU SORUYU ÇÖZEBİLECEĞİMİ ZANNEDİYORUM” diyen bir öğrenci, soruya zayıf bir psikoloji ile yaklaşıyor demektir. Böyle bir psikoloji öğrencinin görüş mesafesini ve algılama kapasitesini daraltır. Birazcık belleğini zorlayarak yapabileceği soruları dahi yapamamasına neden olur.


Yaptığım araştırmalarda bu tür öğrenciler, bu soruları genellikle boş bırakmazlar. Ancak zayıf bir inanışla soruya yaklaştıklarından, doğru yanıta ulaşacak yolları bulamaz ve çeldirici seçeneğin etkisinde kalıp yanlış seçeneği işaretlerler.


Bu nedenle öğrencinin asla, “ben bu soruyu çözebileceğimi ZANNEDİYORUM düşüncesini taşımaması” ve her soruya, bu soruyu kesin olarak çözebilirim düşüncesiyle yaklaşıp, sorunun kolay olan yanlarını yakalamaya çalışmaları, en azından bunu denemeleri gerekir.


Çünkü bu “çözebileceğimi zannediyorum” düşüncesi oluştuğu anda, özgüven hızla azalmaya başlayacak ve her geçen saniye sorunun kolay olan yanlarını değil zor olan yanlarını algılama durumu ortaya çıkacak, sorulan konuya yabancılaşma olacaktır.


“BEN BU SORUYU ÇÖZEMEM” diyen öğrenci ezberinde olmayan bütün soruları boş bırakarak ilerler. Oysa soruyu boş bırakmak için öncelikle, soruyu kesin olarak çözeceğinize olan inançla uğraşmak ve daha da olmuyorsa sonra tekrar bakmak üzere o soruyu “şimdilik askıya” almaktır.


Yaptığım araştırmalarda şunu gördüm ki, soruya şöyle bir bakıp “bu soruyu çözemem” diyen öğrencilerin çok büyük bir kısmı aslında, “çözerim inancıyla” uğraşınca bu soruları kesinlikle çözebiliyorlar.


Benim öğrencilerden istediğim şudur; sınava yaklaştığımız bu günlerde her soruya “ben bu soruyu kesinlikle çözebilirim.” inancı ve psikolojisi ile yaklaşınız. Hiç kaybınız olmaz. O kadar çok şey kazanırsınız ki, bunu satırlara dahi dökebilmek mümkün değildir.


Yapılacak olan şey çok net ve basit, sınav sabahı kalktığınızda öncelikle kendinizi koşulsuz motivasyon moduna çekiniz ve “Mevcut bilgilerim bu sınavı kazanmama yeter. Ben bu sınavı başaracak yeteneğe sahibim. Hiçbir olumsuz koşul bu sınavı kazanmama engel değildir.” diye düşününüz.


Bu koşulsuz motivasyon psikolojisi özgüveninizi arttırır, kaygı ve stresi ortadan kaldırır. Olumsuz olayları düşünmenizi engeller.


Bu iki düşünmeniz size çok sey kazandırı..

I. SINAV ÖNCESİNDE, bu sınavı kesin olarak kazanırım.

II. SINAV ANINDA, bu soruyu kesinlikle çözerim.

İşte sizi başarıya ulaştıracak sadece budur.

 
Toplam blog
: 7
: 1339
Kayıt tarihi
: 01.04.09
 
 

1977 dünyaya gelmişim. Tarih bölümü mezunuyum. Eğitim dünyasına girer girmez bazı şeylerin değişme..