Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '11

 
Kategori
Seçim
 

Koşun koşun vekil geliyor

Koşun koşun vekil geliyor
 

Gürültü kirliliğinin başladığı bir sürece girdik. Artık kafayı yeme sürecine girmiş bulunuyoruz. Evet, üç ay kaldı ve bu üç ay zarfında kafa denen uzvumuz erime sürecine girecek. Erimenin hızlanması adayların belli olmasından sonra hız kazanacak. Bu erime, küçük beyine kadar ilerleyebilir. 

Siyasete girmek isteyen isimleri duyunca şaşırmamak elde değil. Ülkemize hizmet etmek isteyen binlerce kişiyi okuyunca çok duygulandım.(!) Mesleki yelpazenin çeşitliliği insanı düşündürüyor. Adam yıllarca Tapu Kadastro’da çalışmış ama ideali milletvekili olmakmış. 20 yılını memuriyet hayatı ile geçiren bir vatandaşın milletvekili olma arzusu ve bu istek ile o 20 yılına çizik atması çok acayip bir durum. 

Onlarca kitap yazacaksın, isminin başına araştırmacı gazeteci diye yazacaksın. Sürekli televizyonlarda fikir satacaksın… Ama bunların hepsini bir kalemde çizeceksin. Ya da gazetecilik mesleğinde duayen olacaksın, üç ihtilali canlı yaşayacaksın, yıllarca Türkiye’nin en çok okunan gazetesinde başyazar olarak kalacaksın, yine yıllarca o gazetecilerin bulunduğu cemiyete başkanlık yapacaksın… Yine hepsini bir kenara atıp tek düşünceye mahkûm olmak bana saçma geliyor. 

En acayibi de futbolcuların vekil olma isteği… Sayısız şampiyonluklar kazanmışsındır. Türkiye’nin en prestijli takımında yıllarca oynamışsındır. Avrupa’da sayısız takımlarda oynamışsındır. UEFA Kupası, Süper Kupa, Dünya Kupası üçüncülüğü… Bitti mi? Hayır. Futbolu bırakıp TRT’ de 2, 5 milyon dolar karşılığında yorumcu olmuşsundur. Ama milletvekilliği aşkı ta Sakaryaspor’da başlamış demek ki. Nedir bu milletvekili aşkı? 

Maaşı mı, emekliliği mi, prestiji mi? 

Bizim şehirde AKP’den vekil olmak isteyen 90 kişi var. Sadece ve sadece 7 vekil seçilecek. İşini gücünü bırakıp kartvizitine “Aday Adayı” ibaresini eklemek tuhaf geliyor bana. Hani bar çıkışında görünmek isteyen ünlüler gibi geliyor bana… 

“Bana oy vermek zorundasın!” Kampanyaları başlamak üzere… Billboardlar, televizyonlar, radyolar, gazeteler, seçim arabaları, kaba sesler, cırtlak sesler, saçma kafiyeli sözler, yalakalıklar, sahte gülücükler, sahte vaatler… 

Sahte olan her şey bu üç ay sürecinde görülecektir. Diyelim ki toplantıdasın. Kendini kaptırmışsın işine… Motivasyon çok yüksek… “Geliyor, geliyooor, geliyooor…” cırtlak sesiyle bütün emeğin boşa gidebilir. Ya da evinde huzurlu bir yemek yerken sevdiğinle, ev telefonun sesiyle her şey huzursuz olabilir. Önceden kaydedilmiş bayan sesi, nefret ettiğin bir partinin reklamını yaparken ona cevap verememek huzuru kaçırmaz mı? Çalıştığın iş yerinin önünden günde 1200 kere aynı anonsu duymak çok huzurlu mu? 

Şöyle bir Türkiye hayal ediyorum: Seçim çalışması olmadan sadece ve sadece belirlenen isimleri evimde klavyemi kullanarak oy kullanmak istiyorum. İstemediğim bir telefon, istemediğim bir anons, istemediğim bir mitinge katılmadığım halde o mitingi duymak istemiyorum. Bayrakların birbirine karıştığı bir şehir istemiyorum. Hizmetin tamamen durduğu bir seçim süreci istemiyorum. Paramızın bu gereksiz sürece gitmesini istemiyorum. 

Mahir Temur 

 

 
Toplam blog
: 110
: 521
Kayıt tarihi
: 21.12.09
 
 

1979 Malatya doğumluyum... Evreni kendi gözlüğümden (0,50-0,75) görmeye çalışan bir yazarım... Dü..