Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '14

 
Kategori
Deneme
 

Kötü olan her şeyin sorumlusu: Atatürk

Kötü olan her şeyin sorumlusu: Atatürk
 

Eminim bu ve benzeri binlerce yazı yazılmıştır Atatürk'le ilgili. Atatürk dediğimiz adem-i beşer kıyamete kadar şüphesiz kimilerinin gönlünde bir süper kahraman, kimilerinin zihninde ise patlayan araba tekerinden esnekliğini yitiren don lastiğine kadar ters giden herşeyin sorumlusu, kimileri için de bu ikisinin ortasında bir yerlerde olmaya devam edecek bir şahıstır.

Yazının en başından insan psikolojisi gereği "Peki bu yazara göre neymiş? Mustafa Kemal'i kötülüyor mu övüyor mu?" diye merak ettiğinizi biliyorum. Aslında temel olarak bu soruya şimdiden yanıt bulduğunuza eminim. Çünkü yazıma "Şu Kemal olacak adam... Atatürk dedikleri adam... Din düşmanı... Asıl hain... Sıradan insan... gibi hedef gözeterek hakaret yazmıyor oluşumdan sanıyorum ki Ata'ya hakaret etmek niyetimin olmadığı anlaşılıyor.

Peki ne demeye yazıyorum ki bu yazıyı? Ata'nın benim övgüme ya da saldırılara karşı korumama mı ihtiyacı var? Elbette yok. Ancak merak ettiğim şey şu mantığın insan zihninde nasıl olup da yer kaplayabildiği. Şimdi bir örnekle açıklamaya çalışayım.

Bir tartışma açtığınızı düşünün. Konu meşhur laiklik konusu olsun. Laikliğin ne olduğunu, tarihini, ülkemizdeki gelişimini ve hatta bugün Avrupa'nın tamamından farklı bir laiklik anlayışının ülkemizde benimsendiğini bildiğinizi düşünün. Buna ek olarak laikliğin Fransızca sözlükte "dinsizlik" anlamına gelmesine karşın bu anlamının tarih içerisinde çok değiştiğini de bildiğinizi düşünün. Bütün bunların yanında tarihsel pek çok olayı güvenilir kaynaklardan okumuş ve alanında sıkı çalışan akademisyenlerle sürekli tartışma halinde olduğunuzu da hayallerinize ekleyebilirsiniz.

Tartışmaya girdiğiniz insan ise laiklik ile ilgili ileri sürdüğünüz üç beş cümleye karşı, kendisi de hiçbir güvenilir kaynağa dayandırılmamış bir çok iddia ile karşı tez üretmiş, laikliğin sözlük anlamının dinsizlik olduğundan dem vurarak ülkemizi kuran zihniyetin asıl amacının dini yok etmek olduğunu savunmuş, hatta sırf Allah'a inandıkları için ölüm emirlerinin bizzat Atatürk tarafından verildiğini savunmuş, Elmalılı Hamdi Yazır ve Mehmet Akif Ersoy'un Kuran'ın Türkçe'ye çevrilmesi ve Mealinin oluşturulması için Ata'nın bizzat ricacı oluşunu tamamen göz ardı etmiş olsun.

Elbette tüm bu söylediklerinin tamamı tıpkı size yöneltilen suçlamada olduğu gibi %100 herhangi bir kaynağa dayandırılmamış olsun ve buna karşın onun kaynaksız iddiaları her nedense sizin o an cebinizden çıkartmaya fırsat bulamadığınız tarihi parşomenlerden çok daha kıymetli olsun.

İşin çetrefilini daha da deşmenin anlamı sanıyorum ki yok. Çünkü söz konusu beyin fırtınası çerçevesinde tartışmak değil de çamur atmaksa biz ülke olarak bu işi çok ileri düzeylere taşıma konusunda her gün yeni leveller atlayan insanlar topluluğuna dönüşmekte pek bir kararlı görünüyoruz. Bu açıdan mevzuyu burada keselim.

Peki şimdi Atatürk'ün karanlık yüzünün ortaya koyduğu çelişkilere cevap bulmaya çalışalım.

1) DİN DÜŞMANI ATATÜRK

a) Gerçek bir din düşmanı olan Atatürk nasıl olur da nitelikli ve donanımlı din adamlarının yetiştirilmesi için ihtisas okulları kurulması fikrini ileri sürmüştür. Üstelik bu okullarda neden bir başka dinin temsilcilerini yetiştirmeyi değil de İslam dininin temsilcilerini yetiştirmeyi düşünmüştür? Madem zevk için din adamı öldürmektedir, o halde neden bunları kendi eliyle bir okulda yetiştirmeyi düşünmüştür? Okulun mezuniyet balosunda tüm öğrencileri hızardan geçirmek gibi bir fantezisi mi olmuştur?

b) İslam'ı yok etmeye and içmiş bir insan niçin Kuran'ın Türkçe'ye tercüme ve meali için büyük din alimi Elmalılı Hamdi Yazır'dan şahsen ricacı olup bu çeviriyi yapmasını rica etmiştir. Hatta bu ricayı dindarlığından kimsenin şüphe etmediği Mehmet Akif Ersoy'a da yapmıştır. Din adamı öldürmekten zevk duyan bir insan olan Atatürk, neden dindarlığı su götürmez bu insanlar karşısında tevazu içerisinde ricacı olmuş, onların kafalarının kesilmesini sağlama emri vermemiştir.

2) TÜRK DÜŞMANI ATATÜRK

Süper akılların ürünü olan bu düşünce akımının yayıcıları, Kabul ettiğimiz Latin kökenli harflerin %100 katıksız Latin harfleri olduğuna gönülden inanmışlardır. Onlara göre Ğ, Ç, Ü, Ö, Ş gibi harfler birer Latin harfidir. Ancak sadece öz Türkçe'de geçen bu seslerden sadece Ç harfini bir Latin'e anlatabilmeniz için bile hemen hemen amuda kalkmanız gerekmektedir.

En yakın yazımı CHE olan Ç harfi Nietzche örneğinde olduğu gibi çok daha işkence nevi bir şekilde de yazılabilir ve okunması gerçek bir işkenceye dönüştürülebilir. Kısacası şekilsel kökeni Latin alfabesine dayanan Türk alfabesinin tamamen Latin kültürünün Türk kültürünü dejenere etmek için ülkemize enjekte edildiği fikri bir soruna işaret etmektedir.

Sorun şu ki, Atatürk Türk diline en uygun yazımın hangi alfabeyle nasıl yapılabileceğini belirlemek için dönemin ileri gelen dil bilimcilerini toplamış ve beyin fırtınası ya da beyin tornadosu diyebileğimiz bir etkinlik organize etmiştir. Şu anki Latin kökenli Türk alfabesi bile böyle türemiştir. Zaten azıcık kültür ile Alfa, Beta, Gama, Teta gibi harflerin neden alfabemizde olmadığının sorgulanması, ya da W, Q gibi harfleri neden alfabemize dahil etmediğimiz soruları bu iddiaları çürütmeye sanırım yeterli olacaktır.

3) DİKTATÖR ATATÜRK

Diktatör dediğimizde Kibar Feyzo'nun Faşo tanımı gibi bir şey gelmektedir akıllara. İngilizce Dikte etmekten gelen ve dikte eden anlamına gelen bu sözcüğün sözlük anlamına takılırsak dünyada diktatör olmayan lider bulmak için projektör kullanmak gerekir.

Ancak amacı bilmediği bir gezegene ait bu çamuru bilmediği bir dünyanın canlısına atmak olan zihinlerde ise birisine bu etiketi yapıştırmaya çalışmak hiç de zor değildir. Bu kitledekilere göre amacı etnik temizlik yapmak olarak gösterilen Atatürk saf Türk ırkını hayatta bırakırken diğer tüm etnik grupları temizleme amacını gütmektedir.

Peki, İngiliz generallerin Amerikan mevkidaşlarıyla birlikte ayaklandırmayı planladıkları ve bunu defalarca denedikleri Kürt halkının ateşli şekilde inandığı bu olaylar silsilesi gerçekten böyle mi olmuştur?

Osmanlı devlet arşivlerine göre 500.000 civarında Türk, Erzurum gibi sınırlarımızın oldukça iç kesimlerinde Ermebilerce öldürülmüş olmasına karşın toplam nufüsları bugün bile 3.000.000 olmayan Ermenilerin 3.000.000'u birden öldürdüğümüz yalanına nasıl inanılabiliyor? Cevap yine İngiliz arşivlerinde gizli. Tabi biraz da matematik bilmek ve herhangi bir yaratıcıya inanmakla alakalı. Allah korkusu demiyorum özellikle, Allah'tan başka bir yaratıcıya bile inanıyor iseniz, ondan korkun ve yalan ve iftirada mantık sınırlarının çok dışına taşmış olsanız dahi vicdanınızın sesini dinleyin. Daha ne diyebilirim ki?

Gelelim Kürt Halkına... Eminim bunu söylediğimde pek çoğu zihnen anlamakta güçlük çekecekler ama benim ailemin kökenleri de Kürtlere dayanıyor. Öyle de olmalı zaten! Binlerce yıldır birlikte yaşadık bu topraklarda, ne bekliyordunuz ki? Tabi ki karışacaktık birbirimize! Bugün birilerinin canla başla ayırma çabalarına bakmayın. Etle tırnağı ayırmaya çalışmaktan farksız bir iş yapıyorlar. Zaten bu yüzden kan akıyor. Et tırnaktan ayrılmaz. Ayrılırsa kan akar.

NOT: Yazımın bundan sonraki kısmında Kürt halkını kastederek tek bir cümle dahi yazmıyorum. Buradan sonraki kısımda yazdıklarım, kendini Kürt Halkının temsilcisiymiş gibi gösteren beyin yıkama takımına ithafen yazılmıştır.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Türkler bile yılda ortalama 1 kitap okumayan bir millet. Kürtlere gelince batıda kalan entellektüellerini saymazsak hemen hemen hayatları boyunca hiç kitap okumayan insanlardan oluşan bir topluluk halindeler. Yanlış anlaşılmasın. Bunu aşağılamak için söylemiyorum. Yakın çevreme ve bölgede şahsen gördüğüm tanıdıklarıma bakarak söylüyorum bunu. Çoğu çok çocuklu ve çocukları sokakta çıplak ayak dolaşan ancak buna karşın, son model arabalara para ayırabilen bu ilginç kültürün insanları için kitap okumak çok gereksiz bir lüks.

Peki bu kitapla arası hiç olmayan insanlar nasıl oluyor da söz konusu tarihi bilimsel eserlere gelince İlber Ortaylı'dan daha fazla tarih biliyormuşçasına size o efsanevi Kürt Tarihini savunmaya kalkabiliyorlar? Cevap Atatürk'te gizli tabi ki. Formül basit...

1) İnsanları eğitimsiz bırak

2) Birileri eğitmeye kalkarsa öldür ya da sindir

3) Eğitimi kendin üstlen. Bilimsel olmasına gerek yok. Kendi şahsi hedeflerine hizmet edecek tüm saçmalıkları daha anasınıfı çağında beyinlere doldur. Kin ve nefret pompala. Bir nesil bu kinle büyüsün. Ağaç yaşken eğilir. Büyüdüğü zaman gerçekleri gözleriyle görseler bile bir ömür peşinden koştukları ideallerin yalandan ibaret olduğuna inanmak istemesinler. Zira gerçekler acıdır. Kimse bir ömrü boşa yaşamış olduğunu kolay kolay kabul edemez.

4) Sıfırdan ve yoktan bir tarih yarat. Bunun için ne gerekiyorsa yap. Kendi milletinin gurur duyduğu kişileri bile gerekiyorsa harca. Sadece ideolojine hizmet edenleri öv, etmeyenleri yok et.

Bu formüle göre yetiştirilmiş çocukların polis taşlayıp, askere kaleşnikof doğrultması şüphesiz çok mantıklıdır. Ancak beyni olan ama yıkanmış tüm kardeşlerimize söylüyorum: Bu formülden kim karlı çıkıyor bir baksanıza? Cinayet filmlerinde görürsünüz. Bir cinayet en çok kimin işine yaramışsa katil genelde odur. Burada Türklerden ölen oluyor, Kürtlerden ölen oluyor. Türkler de Kürtler de bir türlü gelişemiyor? Peki bu en çok kimin işine yarıyor? O halde bu denklemin yazarı siz olamazsınız. Birilerinin yazdığı senaryoda sürükleniyorsunuz demektir.

Neyse bu film daha çok uzar gider. Allah gören göz, düşünen beyin nasip etsin.

4) VATAN HAİNİ ATATÜRK

Bunca yıllık ömrümde duyduğum en saçma sapan iddia ise Atatürk'ün azılı bir İngiliz ajanı olduğuna yönelik olan iddia idi. İster inanın ister inanmayın bu iddiaya gönülden bağlı bir kısım marjinal tarihçi bulunuyor bu ülkede. Onlara göre 400 yıldır yenilmeyen İngiliz ordusunun anasını ağlatan, Kraliyet Donanmasının en seçkin 40 askerinin kemiklerinin bile bulunmasına izin vermeyecek şekilde yok edilmesini sağlayan bu komutan bir İngiliz ajanı. Üstelik sahada kazanmışken masada ülkesini vermeyi de akıl edememiş bir İngiliz ajanı.

Bu öyle bir ajan ki İngilizlere Londra'da masabaşında ter döktüren bir ajan. Amacı Türkleri yok etmek olan bu Türk ve İslam düşmanı ne hikmetse yapmak için yetiştirildiği işe zıt şekilde İngilizlere geldikleri gibi giderler demekte, odasına gelip kendisine posta koymaya kalkan İngiliz generalini odasından kovmaktadır.

Ülkemizin marjinal tarihçilerinin tarihi yorumlarken kendi gerçeklerini inkar etme çabalarına ve kendisini destekmelemeyen tüm belgeleri yok saymalarına hayran olmaktan başka yapabilecek bir şey bulamıyorum.

SONUÇ:

Son olarak toplarsak, Atatürk şöyle bir insan oluyor:

Türk düşmanı ve Türkçü

Kürt düşmanı ve ulus devlet savunucusu

İslam düşmanı ve İslam hizmetkarı

Hristiyanlığın düşmanı

Hatta komple din düşmanı

İngiliz Ajanı ve İngilizlere kan kusturmuş bir Türk generali

Demokrasi aşığı bir diktatör!

 

Büyüksün Atatürk, bu kadar çelişkiliydin de insanlar seni nasıl bu kadar tutarlı görüp peşinden gitti. Bir insanı blenderda karıştırsan bu kadar çok özelliğe aynı anda sahip olamaz!

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..