Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Kötü ruh hallerine savaş

Kötü ruh hallerine savaş
 

Büyük bir hışımla kapıyı çarptı. Anahtarı çevirdi. Kimseyle konuşmak istemiyordu ve kimsenin onu böyle bitik, yenik görmesini istemiyordu. Bu ilk kapıyı çarpışı değildi. Elleri yüzündeydi. Gözyaşlarını görmek, hissetmek istemiyordu. Ama içinde dalga dalga büyüyen öfke, hıçkırıklarına mağlup düşen gözyaşlarını içine almış, küçücük damlalarla kocaman bir deniz oluşturmuştu bile. Bu ilk değildi demiştim ya, kötü ruh halini her defasında o kadar rutin, o kadar net yaşıyordu ki ufacık bir değişiklik olmuyordu. Tek değişiklik acısındaydı, her defasında daha fazla yakıyordu canını. Sanki bu durum ruhundan bir şeyler alıp götürüyordu. Adını tam koyamıyordu ve ruhundan gidenlerin onun için kazanç mı, kayıp mı olduğunu bilmiyordu.

Her şey üst üste mi geliyordu? Yoksa dayanabilirliği mi zayıflıyordu? Ne olursa olsun bu defa yenilmek istemiyordu bu ruh haline. Yaşadıklarını düşünüyor, içini dayanılmaz acılar kaplıyordu. Boğazına kadar dolduğunu hissediyordu. Bırak rahat nefes alabilmeyi, yutkunmak bile zordu. Bunu her defasında bu şekilde yaşamak istemiyordu. Sığınacak bir sebep aradı, ufacık bir sebep, ama yoktu. Kaşlarını çattı, yumruklarını sıktı, başı önündeydi. Kendisini yönetemiyordu. Bu yenik ruh halinin farkındaydı, bu defa bunun acısını yaşamak istemiyordu, kurtulmak için sebep arıyordu. ‘Ne aptalım’ dedi kendi kendine. Ve başladı kendini suçlamaya.

Öfke denizinde küçücük bir can simidi bulamıyordu ruh halini kurtaracak, iyileştirecek. Aynaya baktı. Yüzünü değil, içinden geçen tüm yaşadıklarını, düşüncelerini duygularını, bulutlu ruh halini görüyordu. ‘Bu ben olamam, bunları düşünen, bunları hisseden ben olamam’ dedi. ‘Madem tek bir vücudum, tek bir benliğim var neden hakim olamıyorum? Aslında kendim sandığım bana-ve herkesin ben sandığı ben’e, hissettiklerime-hissetmek istediklerime, yaşadığım duygulara-asıl yaşamak istediğim duygulara, söylediklerime-söyleyemediklerime, ruhumu bedenimi esir alan, ben olan ben’e ve herkesin ben sandığı ben’e hâkim olamıyordum.’ Bu nasıl bir çelişkiydi. Neden En başından beri çıkış yolu bulamamıştı. Hoş bulsaydı kötü ruh haliyle savaşa girmez, içindeki öfke denizine bu kadar rahat düşmezdi ya.

Pencereye yöneldi. Dışarıyı göremiyordu. Göklerde ağlıyordu. Hem de nasıl bir ağlama, durmaksızın, gözyaşları akıyordu tüm Evrene. Ve rüzgâr sesi dolaşıyordu tüm şehirde. Camı açtı. Yağmuru hep severdi, onu rahatlatıp, dinginleştirirdi. Kafasını dışarı çıkarıp derin nefesler aldı. Yüzüne vuran rüzgâr ve yağmur damlacıkları anlamsız, saydam bir gülümsemeye yol açmıştı. Kendini arınmış hissetti. Rüzgâr tüm düşüncelerini, duygularını tokatlıyor gibiydi. Ruhunu uyandırıyordu. Oksijen beynini açmıştı. Camı kapamadı. Dışarıdaki atmosferi içerde de hissetmek istedi. Yüzünü bu defa soğuk su ile yıkamıştı. Aynaya bakmak üzere başını kaldırdı. Mutluluk ve şaşkınlıkla gülümsedi. Bu defa kendini görebiliyordu.

Kötü ruh haline açtığı savaşı kazanmıştı. Bu savaşı kazanmanın anahtarı; pencereyi açtığında yüzünü tokatlayan rüzgâra teslim oluş mu, yağmur damlacıklarının yüzüne vurup, düşüncelerinden arınmasına sebep vermesi mi bilinmez. Önemli olan; içindeki duyguya denk düşecek bir çıkış sebebi aramaktı. Bazen yağmurlarda ıslanır, bazen en sert rüzgârlara karışır, bazen ise güneşin kavuruculuğuna bırakır kendini. Bu sefer yağmur ve rüzgâr kurtardı onu…

Fotoğraf: George Tooker

(www.georgetownframeshoppe.com)

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..