Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '08

 
Kategori
Ramazan
 

Kötülükleri değil, iyilikleri yaymalıyız

Kötülükleri değil, iyilikleri yaymalıyız
 

İnsan onurunu zedeleyecek derecede iğrenç olan bazı olayları, haber diye sayfa sayfa veren gazetelerin, “az sonra, az sonra” nidalarıyla defalarca ekrana getiren televizyonların yaptıklarını doğru bulmuyorum.

Genel ahlâka, âdâba, yasalara, kurallara aykırı her eylem, mümkün olduğunca uluorta herkese gösterilmemeli, anlatılmamalı, hiç aklında olmayan insanların aklına böyle yanlış bir şey aslâ getirilmemelidir diye düşünüyorum.

Benzer görüşlerimi daha önce de yeri geldiğinde ifade etmeye çalıştım. Bir yanlışlığı tespit ederken bile, dolaylı olarak karşı çıktığım o yanlışı açıklamak, bir anlamda bilen bilmeyen herkese bir kere daha hatırlatmış olmak durumunda kalacağım için blog konusu olarak bunları yazmayı hiç istemedim.

Daha çok bu tür bloglara yazdığım yorumlarla kanaatimi yazar arkadaşlarımla paylaşmaya gayret ettim. Ancak, her seferinde bu haberlere dayanarak blog yazan arkadaşlarım, bana katılmadılar, kendi yaptıklarının doğru olduğunda ısrar ettiler.

Bunu da doğal karşılıyorum.

Çünkü hepimiz düşüncelerimizi doğru kabul ettiğimiz için benimseriz ve benimsediğimiz için de savunuruz.

*****

Sanıyorum bugün artık dünyada, iyi ve kötü kavramı konusunda, en geri kalmışından en ileri toplumuna kadar ortak bir anlayış oluşmuştur. Bölgesel ve dinsel bazı faktörleri bir kenara bırakırsak, bu ortak noktalardaki kötü ve çirkin eylemler, otomatikman yasalara da aykırı olan, yani adlî tarafı ağır basan hadiselerdir.

Sözgelimi, üvey kızına kötü muamele yapan bir babaya rastladık diyelim. Yapacağımız tek şey, bunu en yakın polis veya kolluk kuvvetine haber vermektir.

Bunu haber yapmak, ballandıra ballandıra anlatmak, görüntüleri defalarca yayınlamak, ağır çekimlerle hareketi herkesin kafasına kazımak, kime ne kazandırır, elimize ne geçer?

Bu soruyu bütün samimiyetimle soruyorum. Eğer sadece benim algılayamadığım bir şey varsa, biri bana izah etsin lütfen.

Oysa bu haberin yayılmasıyla, birçok üvey baba hiç aklında yokken, belki de benzer şeyleri yapmayı düşünecektir.

Şimdi çok iyi niyetli bazı “hamfendiler beyfendiler” belki de benim kalbimin ne kadar fesat olduğunu düşüneceklerdir.

Peki sözümü geri alıyorum. Saf saf, böyle bir şeyin benden başka hiç kimsenin aklına gelmeyeceğini varsayıyorum.

Peki “üvey kız” pozisyonundaki binlerce yavrunun, benzeri bir olayla karşılaşma korkusuyla yaşayacağı travmayı nasıl önleyeceğiz? Onların da böyle bir şey hiç aklına gelmez, diyebilir misiniz?

*****

Yazının girişinde açıkladığım sebeplerle daha başka örneklere girmek istemiyorum. Ancak kötülüğün duyulmasıyla, yayılması ve yaygınlaşması arasında doğru bir orantı vardır. Yaygınlaşma ise olayın sık tekrarlanması yüzünden kanıksanmasına ve gereği kadar üzerinde durulup tepki gösterilmemesine sebep olur.

*****

Bu konuda Basın’a düşen görev önem kazanmaktadır. Ne yazık ki benim kişisel kanaatime göre bizim Basınımız bu konuda doğrudan ve yapılması gerekenden yana değil, reytingten ve rakiplerine fark atmaktan yanadır.

Gerçi gazeteciğin bir kuralı da budur ama, toplumu olumlu yönlendirmek de yine medyanın görevidir.

*****

Aslında modern eğitim sistemi benim görüşümü doğrular mahiyettedir. Çocuk eğitimi başta olmak üzere, insanları belli konularda yetiştirmek için müspet örnekler verilmesi, ceza yerine ödüllendirilmesi teşvik edilmektedir.

“Kırık not alırsan seni cezalandırırım, döverim, oynamanı engellerim” gibi tehditler savurmak yerine, “iyi not alırsan seni parka götürürüm, gezdiririm, çikolata alırım” demek daha teşvik edicidir.

Dövmek yerine sevmek gerektiğini artık bilmeyenimiz yoktur herhalde. Ben her zaman, her yerde olumlu davranışların insanlar üzerinde daha etkili olduğuna inanıyorum.

Şu ramazan gününde, oruçlu oruçlu yapılmaması gereken en önemli şeylerden biri de dedikodudur, laf taşımaktır, insanları birbirine çekiştirmektir. Dinimizin böyle kötü davranışları yasakladığını bilmeyenimiz yoktur herhalde…

Bir arkadaşımızın söylediği kötü sözü diğerine aktarmak kadar, yanlış ve kötü bir şey olamaz. Yapmamız gereken şey, kötü söz söyleyeni, yaptığı bu yanlıştan dolayı uyarmak, hakkında söz söylenen arkadaşımızın da bu kişiye karşı dikkatli olmasını sağlamaktır.

Bazıları, “yalan mı, öyle söylemedi mi?” diyerek kendilerini savunmaya çalışırlar. Oysa kötü ve yanlış olan, söylenen şeyin taşınmasıdır. Velev ki doğru olsa bile… Eğer yalansa, o kişi böyle bir şey söylememişse, zaten o dedikodu değil, “iftira”dır ve onun suçu daha da büyük, cezası daha da ağırdır.

Sonuç olarak ortada bir zulüm ve haksızlık olmadıkça, kötü sözlerin ve eylemlerin açıklanması, yayılması, yaygınlaşması, toplum için faydalı değil, zararlı bir durum ortaya çıkarır. Eğer bir zulüm ve haksızlık söz konusuysa bunu da diğer insanlara değil, ilgili ve yetkili mercilere duyurmak, hatta resmen şikâyet etmek gerekir.

Çünkü Allah da kötülüğün açıkça söylenmesini, yayılmasını ve yaygınlaşmasını sevmez. (Nisâ 148)

Unutmayalım ki bu davranış, kötülükleri görmezlikten gelelim, üstünü kapatalım, örtbas edelim anlamına gelmemekte, tam tersine “kötüleri ve kötülüğü çoğaltmayalım, mevcutları hakkında yasal her işlemi yapalım, suçluların cezasını verelim, toplum da bu tür kötülüklerle karşılaşmasın” mesajı vermektedir.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..