Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '11

 
Kategori
Güncel
 

Kötüyü övmek fikir özgürlüğü sayılmalı mı?

Kötüyü övmek fikir özgürlüğü sayılmalı mı?
 

İşte sonuç bu!


Son zamanlarda fikir özgürlüğü kavramı üzerinde düşünüyorum. 

Kafamızdan geçenleri nereye kadar, söze veya yazıya dökebilmeliyiz diyorum. 

Ya da taraf olduğmuz bir fikri veya ideolojiyi yüceltmek için her çeşit yalanı, yakıştırmayı ve istismarı yapabilmeli miyiz? 

İsmet Berkan, dün akşamki bir tartışma proğramında kendine göre, "düşünce açıklamanın" sınırlarını çizdi. Dikkatim başka yerde olduğundan söylediklerinin hepsini tam tamına anlayamadım ama anlattığı şöyle bir şeydi: 

... Bir suç örgütünü öven yazı yazmak, konuşma yapmak, şiddet telkininde bulunulmadığı sürece suç değildir/olmamalıdır. Birisi, PKK'yı takdir eden bir kitap kaleme alsa bile, eğer içeriğinde terörü özendirici ifadeler yoksa bu düşünce özgürlüğü kapsamındadır... 

Eğer fikir serbestliği bu ise, o zaman miting yapan gençleri coplayan polisleri övenlere gıcık olmamalıyız. Onlara saygı duymalıyız. 

Doğrusu ben bu açıklamayı pek makul bulduğumu söyleyemem. Bana göre, suç kabul edilen bir eylemi veya o eylemi yapan örgütü normal gören birinin yazdıklarının, "fikir hürriyeti kapsamında" değerlendirilmesi imkânsızdır. Çünkü böyle biri sıradan bir kişi olamaz. O, ya örgüt sempatizanıdır ya da örğütün güdümlü, paralı elemanıdır. Bu tavır, kötülüğü veya kötü olanı hoş ve sevimli göstermek manasına gelir ki, bağımsız bir yazar veya düşünür böyle bir şey yapmaz. Diğer taraftan, eğer bu tür açıklamalar mubah sayılırsa zaten ortada suç diye bir fiil de kalmaz. 

O zaman isteyen herkes ahlâksızlığı, hırsızlığı, yolsuzluğu, "siz de deneseniz iyi olur" şeklinde özendirici cümleler kullanmadan övebilir. Terörü, katli, "vurun, kırın, kesin asın!" biçiminde şiddet telkininde bulunmadan göklere çıkarabilir. Hatta örgüte destek vermenin ülkenin geleceği açısından faydalı olduğunu/olacağını bile söyleyebilir. Nitekim söylüyorlar da... 

Burada, ortada bir suçun olup olmadığına bakmasızın sırf fikri yakınlıktan dolayı, zanlıların veya bir örgütün masumiyetini savunmanın yanlışlığını hatırlatmak isterim. Çünkü kendilerini bu noktaya odaklayanlar, öldürülen binlerce katili meçhul insanı unutuyorlar. Daha açık bir ifadeyle hak, hukuk ve adalet onları hiç mi hiç ilgilendirimiyor. Yakınlık duydukları insanların yargı kurumunun elinden kurtulması onlar için yetiyor. 

Eğer fikir özgürlüğünün sınırları bu kadar geniş tutulursa bir şahıs, hoşlanmadığı kişiler hakkında yalan uydurabilir, iftira ve çamur atabilir. Çünkü bir insanı olmadığı biçimde tanıtmak, ona işlemediği fiiller isnat etmek şiddet içermiyor. Şu anda, kitaplarıyla bunu yapan yazarlar var. Onları okuyan binlerce insan bunların yalanlarına inanmış bulunuyor. 

Doğrusu ben, sıradan bir blog yazarı olarak İsmet Berkan'ın ve onun gibi düşünenlerin bu görüşünü onaylamıyorum. Yazan, çizen, sunan veya anlatan kim olursa olsun yapılan, yasaların suç saydığı bir şey ise, hakaret, yalan ve iftira ise, toplumsal değerlere ters düşüyorsa kınanmalıdır. Bunu yapanı bizden olduğunda korumaya, başkalarından olduğunda suçlamaya kalkmak ta tam bir ikiyüzlülüktür. 

Yalan yazanın, iftira atanın, masum insanlara suç isnat edenin medyada yeri olmamalıdır. Kalemiyle düzenbazlık, sahtekarlık ve kuklalık yapanlar utandırılmaldır ki, bir daha böyle bir yola tevessül etmesinler. Bu tiplerin kaleme aldığı içeriğinde, doğrulardan başka her şeyin bulunduğu kitaplara sırf ideolojik ve parasal kaygılarla göz yumulmamalıdır. Meslek dayanışması, adaleti etkileyecek veya engelleyecek bir güç gösterisine dönüşmemelidir. Bazılarına göre bu durum normal sayılabilir. Fakat ben doğru görmüyorum. 

Tutuklanalı beri hergün, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Soner Yalçın hakkında konuşulup yazılıyor, yürüyüşler düzenleniyor. Onların suçsuz oldukları ifade ediliyor. Halbuki epeydir medyada, yazdıkları yüzünden sessiz sedasız yargılanan hatta ceza alan bir çok gazetecinin bulunduğundan da bahsediliyor. Ne var ki, kimse bunları umursamıyor. Kimse onlarla ilgili protesto mitingi düzenlemiyor. Ne zaman ki, Şık ve Şener tutuklanıyor, "düşünce hürriyeti diye" herkes ayağa kalkıyor. İnsan bunu gördüğünde, iddia sahiplerinin, "fikir özgürlüğüne" değil de tutuklananlara arka çıktıkları gibi bir düşünceye kapılıyor. Üstelik, şimdilerde Ahmet Şık'ın arkasından ağıt düzenlerin arasında, onu işten kovanların ve ona iş vermeyenlerin de bulunduğu söyleniyor! 

Soner Yalçın'ı gazete yazarlığından ve "Efendi" adlı (ne kadarının doğru ne kadarının uydurma olduğunu bilmediğim) kitabından tanıyorum. Nedim Şener'i de televizyon proğramlarından. Doğrusu, son derece sabırlı ve nazik duruşuna rağmen Şener'in konuşmalarında, aramızdaki fikri farklılığın ötesinde bir çağrışım sezdiğimi söyleyebilirim. Ahmet Şık'ı ise ilk defa gördüm . Açıkçası kimseye özel bir husumetim yok. Sözünü ettiğim ya da etmediğim zanlılara da suçlu veya günahkar gözüyle bakmıyorum. Fakat bu, bazı kişilerin alenen taraf tuttuklarını görmeme engel olmuyor. Bence tutuklama olayını kişiler üzerinden değil de iddianamelerdeki atılı cürümler üzerinden değerlendirmek daha akılcıdır. Çünkü mahkeme, kişinin kimiliğini yargılamayacaktır, Onun eylemlerine bakacaktır... 

Bütün bunlardan sonra şunu düşünüyorum. Bence insanlar iki pozisyonlarından birinde yalan söylüyor. Ya "yargı/adalet herkese lazım" derken, ya da bu sözlerini unutup, ideolojik ortaklık yaptıkları tutuklu kişilerin masumiyetini savunurken. Aksi takdirde yargılamayı mahkemeye bırakırlardı. 

Resim: forumtayfa.net 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..