Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '11

 
Kategori
Eğitim
 

Köy Enstitüleri ve Ötesi

KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÖTESİ 

Yazarı: Mahmut Makal 

İki arkadaşımla birlikte yola çıkıp bir köye gittik. Köyün okulu var, öğretmeni yoktu. Yetişmediği için verememişler öğretmen. Okulun bahçesinde kavak ve meyve ağaçları vardı. Arkadaşlarımdan biri, “Bu okulda mutlaka eğitmen çalışmış” dedi, okula yaklaşırken. 

“Nereden biliyorsun?” diye sorduk. 

“Görmüyor musunuz ağaçları? Bunları eğitmen diker, eğitmen yetiştirir, başkası değil. Ben Türkiye’de on il gezdim, nereye, hangi köye gitmiş de orada böyle ağaçlandırılmış bir okul bahçesi görmüşsem, hepsini eğitmenlerin yaptığını öğrenmişimdir.” 

Oracıkta oturan bir köy bekçisine sordum: 

“Kim dikmiş bu ağaçları?” 

“Bizim eğitmen.” 

“Şimdi nerede?” 

“İşten el çektirdiler. Adana’ya çapa çapalamaya gitti…” 

Eğitmen Kursları

Köy Enstitüleri fikri ortada yokken, daha 1936’da çıkan bir yasayla kurulmuştu bu Eğitmen Kursları. Tarım işlerinin kolaylıkla yapılabileceği çevrede açılmaktaydı bu kurslar. Kurslarda Kültür Derslerinin yanında Tarım, Sanat ve İnşaat çalışmaları da yer almaktaydı. Öğrenciler, gidecekleri köyün eğitim işlerinden başka, tarım alanında da fenni bakımdan önderlik edecek biçimde yetişiyorlardı. Köy yaşamını ilgilendiren pratik tarım işlerinde olduğu kadar devlet daireleriyle ilgili yazışmalarda da köylüye rehberlik edeceklerdi. Bu kurslar Köy Enstitülerinin temeli olmuşlardır. Köy Enstitüleri sonradan bu kursların açıldıkları yerlerde çalışmaya başlamışlar, Eğitmen Kursları da Enstitülerin bir kolu olarak aynı biçimde sürdürülmüştür. 

 

Köy Enstitülerinde Eğitim

Yıllardır ileri geri edebiyatı mı yapılmadı, yolu yöntemi mi tartışılmadı? Kapatılmalarına mı yanılmadı, yeniden açılmaları için mi uğraşılmadı? Şimdi bütün bunları bir yana bırakarak, Köy Enstitülerinin açılış nedenlerinden tutup, verimlerini kısaca gözden geçirmek ve kapanış nedenlerine de değinmek istiyoruz. Ereğimiz sözü çok edilmiş ve edilecek olan bu kuruluşları gerçek yüzleriyle yeni kuşaklara anlatmak, güncel olayların yanlış ve tek yanlı abartılması sonunda bir anlamda olumsuz biçimde etkilenmiş kamuoyuna, sel gidip kum kaldıktan sonra bir kez daha gerçeği yansıtmaktır. 

 

Kuruluş Nedenleri

Yeni Türk harflerinin kabulü ve millet mekteplerinin açılmasından sonra, çeşitli yönleriyle köylü sorunlarının çözülmesi gerekiyordu. İlk önce de eğitim işi ele alınmalıydı. Çünkü yetişkin insan olmadan hiçbir şey çözülemiyor, verim sağlanamıyordu. Bir okuma yazma atılımı gerekliydi, bir eğitim öğretim atılımı gerekliydi. Bununda değişik yöntemler ve değişik bir ruhla yürütülmesi gerekliydi. 1935’lerde nüfusun yüzde sekseni köylüydü ve bu kitle tümden bilgisizdi. Yalnız okuma yazma değil, inanış, sağlık ve üretim yönünden de çağdışı koşullar içindeydi. İhmal edilmişti. Atatürk’ün bu konuya eğilmesiyle, sorumlular da işi kökten ve ciddi olarak ele aldılar. Komisyonlar kurularak Anadolu köy gerçeği yerinde görüldü ve incelendi. Bu incelemeler değerlendirilerek ne yapılması gerektiği üstüne sonuçlar çıkarıldı. Köy eğitimi alanında daha önce yapılan işler, hazırlanan raporlar da gözden geçirildi. Batıdan kopya edilen yöntem ve kurulların bizim gerçekleri değiştiremeyeceği gerçeği de bu arada kabul edildi. 

Bu yüzden, kendimize özgü kurumlar yaratmak için girişimler başladı. Durum şuydu 1935’te: 

Toplam nüfusun yüzde sekseni köyde yaşamakta, bunların ancak yüzde on dördü sözüm ona okuma yazma bilmektedir. Öğrenim sorunu kentlerde yüzde yetmiş beş çözülmüş, köylerde yüzde on beş… Hemen 38.000 öğretmen gerekli köyler için. 

İlk atılım 1936’da çıkarılan yasayla başlamış ve iki tane Köy Öğretmen Okulu ve Eğitmen Kursu açılmıştır. Bu sayı 1940’da on dörde çıkmış ve aynı yıl 17 Nisan’da çıkarılan yasayla adları da Köy Enstitüleri olmuştur. Enstitüler, ilkokula dayalı, 6 yıllık öğretim veren İlköğretmen Okulları olarak belirlenmiştir. Sonra Enstitülerin sayısı yirmi bire yükselmiştir. Köy Enstitülerinin ilkeleri, İlköğretim Genel Müdürü Hakkı Tonguç ile Bakan Saffet Arıkan’ın birlikte hazırladığı şu ilkelere dayanarak saptanmıştır: 

1. Öğretmen adaylarına verilecek bilgi, hep genel ve geçer eğitsel esaslara dayanmalıdır. 

2. Mesleki dersleri, adayları iş ve prodüksiyon (üretim) okulu denilen ve pratik bilgi ilkesi güden yeni anlamdaki ilkokulun yöntemlerini egemen kılacak şekilde olmalıdır. 

3. Yarının öğretmen adayları, köy hayatını her yönüyle ilgilendirebilecek koşullar içinde yetişmelidirler. 

4. Öğretmen adayları tarımsal ve sanayi ile ilgili bütün üretim (prodüksiyon) şekillerine, teorik ve pratik bakımdan egemen olabilecek duruma getirilmelidir… 

 

Bunlar ve bunlara benzer ilkeler, Köy Enstitüleri resmen kurulurken yasal olarak saptanmıştır. İlkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirilmesi ve yeniden köylerde öğretmen olarak çalıştırılması amaçlanmıştır. “Köy öğretmeni ve köye yarayan öteki mesleklerin erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde” kurulmuşlar ve öğretmenlerle birlikte “köye gerekli sağlık memuru, köy ebesi, köy teknisyenleri” yetiştirmişlerdir. Köy Enstitülerini, gerçek anlamda öğretmenleri ve öğrencileri kurmuştur. Köy okullarının ve Enstitülerin örgütlenme yasası olan 4274 sayılı yasanın onuncu maddesiyle da Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin yalnız alfabe okutan öğretmen olmaktan çıkmaları sağlanmış, köyün her yönden eğiticisi ve rehberi olmuştur. Nitekim bu yasanın mecliste görüşüldüğü sırada “İşçi mi yetiştiriyorsunuz!” diye bağırmışlardır. Buna karşın sorunu benimsemiş bir vekil şunları söylemiştir: 

“İş esasına ve iş disiplinine dayalı terbiye ve tahsil sisteminin, tabii kendi hayat şartları göz önünde tutulmak şartıyla, şehirli çocuklarına da uygulanmasını temenni etmekten kendimi alamam. Bu devirde terbiye ve tahsil kavramı eski basitliğini kaybetmiştir. Bu bakımdan, okumak, yazmak, bir gaye değildir. Okuyup yazma nihayet bir vasıtadır. Eskiden olduğu gibi, kendisiyle yetinilecek bir gaye değildir ve hatta kanaatime göre bir memleket içinde okuryazar işsizlerin, idealsizlerin çoğalması, o memleketin toplumsal düzenini bozması bakımından zararlıdır bile. Bu sebepten, bu tahsil sisteminin diğer okullarına da yayılmasının zorunlu olduğu kanaatindeyim.” 

 

Eğitim Yöntemleri

Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim yöntem ve ilkeleri, yaşamın gereğine ve doğal koşulara uygun olarak düzenlenip uygulanmıştır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: 

1. Çevreye Uygunluk: Önemli olan yaşanılan yerdeki yaşam koşullarının öğretmenin gideceği köydeki koşullara benzemesi ve öğrencinin, her iki çevreyi de bilinçli olarak tanımasıydı. 

2. Doğaya uygunluk: Öğrenciyi yıldıracak, işten ve çalışmaktan bezdirecek iş ve ödev verilmemesi esastı. 

3. Kendi Kendini Yönetim: Enstitülerin günlük yaşamında türlü nöbetler yanında, derslik, işlik ve tarım alanlarında, yapım işlerinde her öğrenci nöbetleşe görevlendirilirdi. Başkan ve nöbetçi öğrenciler, çalışma zamanlarına ilişkin işlerden sorumlu tutulurdu. 

4. İş İçinde ve Kendi Kendine Çalışma: Köy Enstitülerinde el ve kafa birliğine, tensel ve tinsel güçlerin birbirini destekleyerek birlikte gelişmesine önem verildi. 

 

Yetiştirme Erekleri

Köy Enstitüleri, yaşamı boyunca köylerin eğitim yoluyla uyandırılması ve canlandırılması yolunda çalışacak öğretmenleri ve köye göre yetişmiş, çeşitli yönlerden köye yararlı olacak öteki mesleklerin ustalarını yetiştirmek için şu ilkelere göre öğrenci yetiştirmeye çalışıyorlardı: 

1. Kentlerin Dışında Kuruluş: Tarım ve iş alanlarında yetiştirilmeleri gereken öğrenciler, her şeyden önce tarıma elverişli alanlarda yetiştirilebilirlerdi. Bu yüzden, ekim, üretim ve bunlarla ilgili araçların yapım ve kullanımları, kent dışında kurulmalarını gerektiren başlıca nedenlerdi. 

2. Köye Göre Yetişme: Köy yaşantısında ve köylü içinde etkili olabilecek öğretmen ve öteki meslek ustalarının görev alacakları köylerin koşullarına göre yani toprağı işlemeyi, traktör kullanmayı, yol, köprü yapmayı, kireç yakmayı, tuğla pişirmeyi, ağaç yetiştirmeyi, peynir yapmayı, hayvan bakımını bilmesi, kızlarınsa biçki-dikiş ve dokuma işlerini öğrenmelerini sağlayacak şekilde yetişmeleri gerekiyordu. 

3. Köyden Alıp Köye Verme: Çünkü başka kaynaktan alınanların köylerde başarı göstermeyeceklerini ve şehirli çocukların okulu bitirdikten sonra köylerde öğretmenlik yapmamak için ellerinden geleni yapacaklarını biliyorlardı. 

4. Yaparak ve Yaparken Öğrenme: İş eğitimi ilkesi bunu gerektiriyordu. Doğadan yararlanmak, doğa ile savaşarak mümkün oluyordu. Köy sorunlarını çözme ve ilköğretimi gerçekleştirme savaşçısı, kulağa üflenen laflarla, yani klasik ders dinleme yöntemiyle yetiştirilemezdi. Üretimi erek olarak alan, gerçek iş içinde iş yoluyla eğitimdir bu. Bu eğitimin tek yoludur. Günümüzde de sürdürülen, zihin yormaktan başka bir sonuç vermeyen, uygulanmayan, güce dönüşmeyen bilgiler verici eğitime paydos denmişti 

5. Demokratik Eğitim: Köy Enstitülerinin her biri, gerçekten bir köyü andırırdı kuruluş olarak. Öğrenciler, öğretmenler, usta öğreticiler, öğretmen aileleri, konuklar… Her Enstitüde binden fazla öğrenci bulunduğunu düşünün. Üç-beş binlik araziye yayılmış bu köyün, temizlik işlerinden tutun, yemek, yapı, tarla, koyun gütme, sulama işleri vardı baştan aşkın. Bu işler topluca alınan kararlarla yürütülürdü. Hafta sonlarında, bu çalışmalarla ilgili olarak kıyasıya tartışmalar yapılırdı. En küçük bir yolsuzluğun gözden kaçmasını önleyen aşağıdan yukarıya bir denetim düzeni. Demokratik eğitim ve kendi kendini yönetmen dolayı disiplin kuralları işsizdi. Yirmi bin öğrencinin barındığı Köy Enstitülerinin disiplin işleri incelense bu kurumlardaki olay sayısının bir lisenin bir yıllık disiplin kurulu kararları kadar bile olmadığı görülecektir. 

6. İmece: Halk arasında yaşayan imece geleneği, Enstitülerde bir eğitim yöntemi durumuna getirildi. Enstitülerin kesimine giren köylere köy okulu, çamaşırlık vb. işlerin yapımı için ekipler yollandığı gibi enstitüler birbirine de ekip yolluyorlardı. Bu gidiş gelişlerde, yurdun çeşitli bölgelerinin gezilmesi olanağı da yaratılıyor. Öğrenme, kaynaşma pekişiyordu. 

7. Okumaya ve Genel Kültüre Yöneltme… 

 

Günlük Yaşam ve Çalışma

Köy Enstitülerinde günlük yaşam güneş doğmaya yakın başlardı. Soğukta, kışta, yazda hep aynıydı. Bin kişiden oluşan öğrenci toplulukları büyük alanda toplanır, iş ve ders yerlerine gidiş başlardı. 

Birden Enstitünün her yanında ve türlü işlerde arılar gibi çalışma başlardı. Dersliklerde ve açık havada ders yapanların deney ve incelemeleri, tartışmaları. Başka bir yerde yapılan müzik dersi ve kulağa gelen mandolin, akordeon sesleri… Demircilik, dülgerlik, biçki-dikiş işliklerinde çalışmalar… Yeni yapılan bir yapıda duyulan rende, keser ve çekiç sesler birbirini kovalar. Ötede kazma, kürek, balyoz ve kaldıraçlarıyla taşocağında çalışanlar. Toprağı sulayanlar, fidanları temizleyenler, danaları, kuzuları güdenler. Bulgur kaynatan, süt sağanlar… At arabası ya da kamyonlarla taş, kum, kireç taşıyanlar. Motor, hızar gibi makinelerin başında çalışan öğrenci kümeleri… 

Dört saatlik yorucu, umutlu ve verimli gerçek bir çalışmadan sonra öğle yemeği, sonra sabahki gibi sürer ders ve iş yerlerindeki çalışmalar. 

Akşama, dinlenme ve yemek sonunda iki saat okuma. Geceleyin, Yataklıklarda ve alanlarda nöbetçiler. Derin, tatlı, hak edilmiş ve yarının düşleriyle dolu uyku sürmektedir. 

Hafta sonlarında serbest konuşma, tartışma ve ortak okuma saatleri vardı. Bu saatlerde, daha çok okulun düzeni, yöneticilerin ve yönetime katılan öğrencilerin eleştirileri yapılır, aksaklıkların giderilmesi istenirdi. 

Bazı akşamlar ya da sabahlar, edebiyat saatleri vardı. Bu saatlerde yeni çıkan kitap ve dergiler tanıtılır, gerekirse o dergi ve kitaplardan seçme öyküler, yazılar okunurdu. Yeni çevrilip basılan klasiklerin harıl harıl okunduğu yerlerdi Enstitüler… 

Haftada en az bir gece de eğlence yapılırdı. Şarkılar, şiirler, ortaoyunları… Hem de öğrencilerin yazdığı şiirler ve yine onların köyden getirip yeni bir biçim verdikleri ortaoyunları… Çeşitli bölgelerden gelen öğrenciler, kendi çevrelerinin halay ve türküleriyle birlikte ortaoyunlarını da başka bölgelerden gelenlere sunmuş, öğretmiş oluyordu. 

 

Tam Kişilik

Köy Enstitülerinden çıkan öğretmenler, köy muhtarından, bucak müdüründen tutun da valisi ve bakanı tarafından yadırganmışlar yıllar boyu. Çünkü bu öğretmenler, yurdumuzda alışılmayan bir yöntemle yetiştirildikleri için, alışamamış biçimde gözlere çarpıyor ve yadırganıyorlardı. Asıl yadırganması gereken onların karşısındakilerdi, ama ne yazık ki azınlıktaydılar ve yeniydiler. Enstitülerdeki öğretmen-öğrenci-usta öğretici ilişkileri, kişiliği zedeleyici ve not yüzünden kişilikten ödün verme durumuna düşmemiştir. Kaynaşma, hep birlikte ileriye ama kişiliğe saygı, kişilik sahibi insanlar yetiştirme kuralına dayalı olarak. 

Bunun içindir ki, ilköğretim Genel Müdürü Tonguç’un imzasıyla 1945 tarihinde, öğrencilerin defterlerine yazdırılıp göz önünde tutulmaları sağlanmak koşuluyla altı maddelik genelge gelmiştir. Öğrencilerin cep defterlerine yazdırılan bu genelge: 

1. Köy Enstitülerinde her türlü yapım, ziraat, sanat, idare işleri ile öğretmen ve öğrencileri ilgilendiren resmi işler nöbetle, öğretmen ve öğrenciler tarafından görülür. 

2. Derse ve göreve geç gelmek geçmek, öğretmenliğe yakışmayacak laubali hareketlere girişmek, sarhoş olmak, kumar oynamak gibi öğrencilere kötü örnek olabilecek hareketlerde bulunmak, öğrencileri dövmek, onlara hakaret etmek yasaktır. 

3. Yemek listesine alınan öğretmenler, hakları olan yemeği öğrencileriyle birlikte Enstitüde yemeğe mecburdur. Özel evlere ya da odalarda yemek götürmek yasaktır. 

4. Enstitü işleri en az on beş günde bir bütün öğretmen ve öğrenciler bir araya gelerek konuşulur ve bu konuşmalarda olanaklar, bakanlıktan verilen yönergeler göz önünde tutularak verilen kararlara uygun olarak yürütülür. 

5. İş bölümüne göre türlü işlere dağılacak öğrenci kümeleri, yapacakları işin önemi, yurda, ulusa onların kişiliklerinde sağlayacağı yararı anlatılarak iş gördürülür. 

6. Şartlar ne olursa olsun, mevsim hangi mevsim bulunursa bulunsun, öğrencilere her gün, serbest okuma yaptırılacak ve onlara kitap okuma alışkanlığı mutlak suretle kazandırılacaktır. 

 

Şunu da eklemeliyim: Aradan yıllar geçip de İ. Hakkı Tonguç bu görevinden ayrıldıktan sonra bu genelgeyle ilgili olarak hakkında soruşturma açılır. Özellikle de “Öğrencilere dayak ve hakaret yasaktır, ” sözü üzerinde durulur ve bununla neyi sağlamak istediği sorulur. Bunun üzerine kendisini sorgulayan müfettişe: “Bugün de yetkim olsa, yalnız Köy Enstitüleri için değil, bütün öğretim kurumları için aynı emri verirdim. Şunu da eklerdim: Dayak atan öğretmene öğrenci de dayak atabilir…” 

 

Okutulan Dersler

Enstitülerde okutulan dersleri üç kümeye ayırmak doğru olur. Bunlar: 

1. Kültür Dersleri: Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, tabiat ve okul sağlığı bilgisi, yabancı dil, el yazısı, resim-iş, beden, eğitimi, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, tarım işletme ekonomisi ve kooperatifçilik. Bu dersler her sınıfa haftada 22 saattir. 

2. Tarım Dersleri: Tarla ziraatı, bahçe ziraatı, sanayi bitki ziraatı ve ziraat sanayi, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık ve ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su mahsulleri. Her sınıfa haftada on bir saattir. 

3. Teknik Dersler: Demircilik; sıcak ve soğuk demircilik, nalbantlık, motorculuk. Dülgerlik: Marangozculuk. Duvarcılık; yapıcılık, betonculuk. Biçki-dikiş; dikiş, örgü ve dokuma, ziraat sanatları. Her sınıfta her bir ders çeşidi on bir saattir. 

 

 

KÖYE GİREN ARAÇLAR 

1944-1946 arasında Köy Enstitülerini bitiren öğretmenlere, yasa uyarınca tarım ve işlik araçları verildi. Köylerimiz belki de bu araçlara da öğretmenlere olduğu gibi ilk kez kavuşuyordu. Tarım alanlarında ve okul işlerinde kullanılan bu araçlarla, öğretmen hem köylüye yardımcı oluyor hem de onlara öğretiyordu. Bu arada öğrenciler de küçükten iş eğitimine yönelmiş oluyorlardı. 

Bu araçlar, köy öğretmenleri eliyle az iş yapmamışlardır. Sonradan bu araçlara düşman gözüyle bakılmıştır. 1947 de çıkan yasayla bunların verilmesi de kaldırıldı. 

 

Nicel Olarak 

Köy Enstitülerinde, nüfusu az köylerde çalışmak üzere 8 bin 675 eğitmen yetiştirildi. İlk mezunları 1942-1943 öğretim yılında vermeye başlayan Köy Enstitüleri, sekiz yıl içinde 17 bin 321 öğretmen yolladı köylere. Dört Köy Enstitüsünde açılan sağlık bölümünden 1.774 sağlık memuru çıktı. Türkiye’de ilk kez Enstitülerde kurulan köy ebeleri kolunda da 53 ebe yetiştirilip köylere gönderilmişti. 

Sonradan kaldırılan 4274 sayılı “Köy Okulları ve Enstitüleri Örgütlenme Yasası”nın 16. maddesi gereğince öğretim çağındaki çocukların okula devamı zorunluydu ve bu yüzden milyonlarca köy çocuğu ilköğretim çarkından geçmeye başlamıştı. Bu maddenin kaldırılmasından sonra, köy çocukları yine saldım çayıra durumuna düştüler. Çünkü o zaman, çocuğu okula istenen köylü zorla yolluyordu, okul ve öğretmen vardı. Ama sonra, köylü çocuğunu yollamak istese bile öğretmen ve okul durumu o hızla yürütülmediği için gereksinimi karşılayamamaktadır. Devamın olmaması, ilgilileri memnun bile etmektedir, sıkışıklığın kendiliğinden önlenmesi yönünden. Hele köy ve kentlerde şu ikili-üçlü-dörtlü öğretimi önlemeye kalksanız, olağan ve adına uygun eğitim ve öğretim yapmak isterseniz, tüm çocuklar dışarıda kalır. Kısaca, eğitim-öğretim ve de öğretmen adına ne varsa elde, yine de köy enstitüleri döneminden kalmadır. Onları kaldırın eliniz boş kalır. 

Öğrenci Emeğiyle

Enstitü öğrencilerinin iç çamaşırları, iş ve yazlık giysileri, yatak takımları vb biçki-dikiş atölyesinde kız öğrencilerin iş derslerinde dikilirdi. Kullanılan demircilik ve dülgerlik araçlarının çoğu da iş atölyelerinde yapılır ve iş yerlerinde kullanılırdı. Öğretmenler yoluyla köye yollanan araçların çoğu da bu yola yapılanlardı. 

Bozkırlarda kurulan Köy Enstitüleri, yollarını kendileri yapmış, suyolu kazıp künk döşeyerek sularını kendileri getirmiş, bahçelerini, fidanlarını ve bağlarını kendileri kurmuşlardır. Yirmi bir Köy Enstitüsünde yapılan yolların uzunluğu yüz km.yi bulmuştur. Bunlar ana yola bağlanmak için yapılan çevre yollardır. Kendi barınaklarını da kendileri yapmışlardır. Son zamanlarda, o yıllarda yapılan yapıları balyozla yıkmaya çalışanları gördük. Ne kadar sağlam yapıldığına şaşıyorlardı. Çünkü onlar kar gözetilerek ve müteahhit eliyle yaptırılmamışlardı… Işığa da öğrenci ve öğretmen çalışmasıyla kavuşmuştu Enstitüler. 

Hayat pahalılığın lafını ederken, işin üretimle ilişkili olduğunu herhalde gözden ırak tutamayız. Doğadan yararlanarak üretimi arttırmak, Köy Enstitülerinde başlıca ilkelerden biriydi. Bunu bir ulus olma açısından düşünürsek, kendi kendine yetmenin yolu başka yerden geçemez. Enstitülerde, çevre özelliklerine göre mümkün olan her şey üretilmiştir. Örneğin Düziçi’nde narenciye üretiliyorsa, Gönen’de bağcılık, İvriz’de buğday ekimi, Beşikdüzü’nde balıkçılık ama hepsi de ekmeklik buğday sorununu öne almıştır. 

İşçi, hademe yok denecek kadar azdı. Enstitülerin günlük işleri de öğrenciler tarafından yapılırdı. Örneğin elektrik santralinin yalnız yağlama gideri olarak beş-on kuruşluk günlük masrafı oluyordu. Su akar türbin döner, öğrenciler işletirdi… 

Köy Enstitülerinde Yazın

Köy Enstitüleri Dergisi adıyla Ankara yakınlarındaki Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde çıkarılan üç aylık dergiden başka, sayıları yirmi bir olan öteki Köy Enstitülerinin çoğu da aylık dergiler çıkarıyordu. Bu dergilerin tümünde, o güne dek görülmemiş düzeyde ve geleneklerden toprak sorunlarına dek çeşitli incelemeler, köy yaşamının en karanlık köşelerine ışık tutan öyküler, çeşitli dillerden öğrencilerin çevirdiği yazılar yer alıyordu. Bu konuların tümünü bu yazıda incelemek olanak dışı. Yetmiş bir yıl öncesinin orta öğretim kurumu sayılan Enstitülerdeki şiir, tiyatro ve edebiyattan günümüzde bile erişilemeyen kaliteyi daha iyi inceleyebilmek için size önerebileceğim kitaplar: Köy Enstitüleri ve Köy Öğretmeni (Fay Kirby), Köy Enstitüleri Hatıraları ( İ. Safa Güner), Neden Köy Enstitüleri? (Şerif Tekben), Köyde Eğitim ( İsmail Hakkı Tonguç). 

“Komünist yazarların eserleri ve hepsi de komünizmi telkin eden eserlerdir, ” diyerek toplayıp, büyük kanıtlar bulduk diye sevindikleri, Köy Enstitülerinde okutulan kitaplardan bazıları şunlardır: Uyandırılmış Toprak, Ekmek ve Şarap, Ana, Şahika, Reaya ve Köylü, Sarı Esirler, Gölgeler Ordusu, Minka Abla, Sünger Avcısı, Fontamara, Resim Öğretmeni, Değişen Dünya… 

Demokrasi ve Sosyalizm, İnsanlığın Kurtuluşu gibi kitapların da Yüksek Köy Enstitüsünde tanıtıldığını öğrenenler “Bu kitapların mahiyeti artık öyle belli ki” demekteydiler… Hele Tanrı adlı kitabın tanıtılması büyük suç olarak gösterilmektedir. Oysa gizli bir şey yok. Harold Laski’nin Demokrasi ve Sosyalizm adlı kitabını bir öğrenci tanıtmış ve tanıtma yazısı Köy Enstitüleri Dergilerinde yayımlanmıştır. 

Hatun Efe’nin “Elif Teyze” adlı yazısıyla, İsa Öztürk’ün “Dedikodu” adlı yazısı ve Freudizm konusunda verdiği konferans en çok dillerine doladıkları konulardır. 

Köy Enstitülerinin bütün suçu aslında, öteki kuruluşlardan kırk yıl ileride olmasıdır… 

 

Nasıl Kapatıldılar?

1946’da başlar kapanış öyküsü. Köylere okul yapımı ve öğretmen yetiştirilmesi işi gözünü korkutmuştur politikacıların ve onlara bağlı çıkar devrelerinin. Bu yüzden meclis içinde bir kazan kaynatılmaya başlandı. Kazım Karabekir, F. Fikri Düşünsel, Şemsettin Günaltay, Kemal Cemal gibi politikacılar, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü ziyaret ederek kapanışa neden aramaya başladılar. 

Paşa: 

“Doğacak büyük tehlikeler düşünülerek bu mektepler toptan kapatılmak üzeredir. Biz Ali Meclisin temsilcisi olarak buraya son tahkikatı yapmaya geldik. Demek oluyor ki, bu mekteplerin kaderi şu masa başında yapacağım konuşmalarda edindiğim intibaa bağlı.” 

Orada bulunan İlköğretim Şube Müdürü F. Oğuz Bayır: 

“Muhterem efendi, acayip buyrulan bu kurumlarda yasalar ve yöneltmelikler çerçevesinde eğitim-öğretim yapılmaktadır. Bu okullar Batı koyası değildir. Kendi gerçeklerimizden hareket edilerek meydana getirilmiş bize göre kurumlardır. Milli duygu ve tarih kültürünü gerçek anlamıyla ancak buralar vermektedir.” 

Şemsettin Günaltay: 

“Peki ya Trabzon’daki hadiseye ne buyrulur? Orada, talebelerin gayri milli bir piyes temsil ettiği, hadise çıktığı yalan mı?” 

“Yalan değil, yanlış efendim. Müfettiş piyesi temsil edilmiş, kaymakam bunu hükümet adamlarını küçük düşürücü bulmuş, yarısında durdurmak istemiş, seyirci razı olmamış. Jandarma, polis çağırmış. Durum incelendi. Enstitüce işlenmiş bir hata yok. Mülkiye müfettişlerinin raporu kaymakamın aleyhinde…” 

Karabekir: 

“Bir de şu var: Talebeler hep köyden alındığı için köy-şehir, zengin-fakir, ayrılığı yaratılarak yetiştiriliyorlarmış. En büyük tehlike burada.” 

Ferit Bayır: 

“Bu da yersiz bir endişe efendim. Enstitülerin amacı korkunç şekilde mevcut köy-şehir farkını ortadan kaldırmak. Öteki öğretmen okullarında yetişenler bu fark yüzünden köylere gitmek istemiyorlar. Köyü köyün içinden aldıklarımızla kımıldatmaya şartlar zorluyor bizi. Dedikodular, endişeler, Köyün uyanmasını, memleket bütününün refaha kavuşmasını çıkarına aykırı gören kaynaklardan geliyor.” 

Fikri Düşünsel: 

“Ben cemiyetimizin kıymetlerine aykırı taraflar görüyorum yapılanlarda…” 

Enstitü müdürü ayağa kalktı: 

“Enstitüler yurdumuzun özeliklerine göre tespit edilmiş 3-5 illik kesimler ortasında kurulmuştur efendim. Buralardan öğrenci alır, yetiştirir, oralara öğretmen verir. En ileri eğitim ilkelerini uygularlar. Okul yapımı, toprak ayırma işlerinden geri kalanlar oluyor, türlü yönlerden rahatı kaçanlar oluyor. Geçenlerde bir öğretmen, okulun toprak işi için kaymakama başvuruyor. Boş olduğu halde ilgilenmiyor, “yarın gel” diyor. Öğretmen kaybedecek günü olmadığını söylüyor. “ Eh, yarın dedik ya” diyor. Kesip atıyor kaymakam. Bunun üstüne öğretmen, “Affedersiniz kaymakam bey, TC kanunları içinde hangisinde yarın gel, vardır?” deyiverince kıyamet kopuyor… 

O günkü konuşmalar böylece uzar gider. Ama berikiler kararlarını vermişlerdir, oraya gitmeleri usul yönündendir. Sonra, başta dediğimiz gibi 5129 sayılı yasa 4. 9. 1947’de kabul edilerek Köy Enstitülerinin adı değiştirilmemekle birlikte her şeyi değiştirildi. Bir adları kalmıştı, onları da 27.1.1954’te çıkan 6234 sayılı yasayla değiştirdiler. 

Sonuç:

Köy Enstitüleri kapatılınca, iyiden, güzelden yana ne değişti? 

 

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..