Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '15

 
Kategori
Eğitim
 

Köy Enstitüleri ve Toplum kalkınması (1)

Gerçekler ve Gerekçeler
 
Cumhuriyet ilan edilmiş ve milleti yine millet yönetmeye başlamıştır. Bu ilan her ne kadar uzun bir savaşın bittiğinin müjdesi ise de, aslında başlamakta olan uzun bir mücadelenin habercisidir; eğitim ve kalkınma.
 
Büyük Önder, savaşın hemen ardından; “Üç buçuk yıl süren bu kargaşadan sonra, savaşımızı bilimsel alanda, ekonomi ve eğitim alanlarında sürdüreceğiz. Esnaf olacağız, zanaatçı olacağız, bu göreve bundan böyle bütün gücümüzle kendimizi vereceğiz,” diyerek bu mücadelenin çizgisini netleştirmiştir.
 
Genç Cumhuriyetin bütün sorunlarının çözülebilmesi için kendi kaynaklarını yaratarak ve sanayisini kurarak ekonomik yönden güçlenmesi gerekiyordu. Bunun için de halk üretici duruma getirilmeliydi. Fakat halkın gücü kendi karnını doyurmaya ancak yetiyordu ve onları eğitmeden bu olmayacaktı. En azından okuryazar yapılmalıydılar.
 
Böylelikle eğitim ve üretimin iç içe olması sonucu ortaya çıkıyordu. Kurulacak sistem yalnızca eğitimi temel almamalı, aynı zamanda toplumun tüm gereksinimlerini de karşılayacak yapıda olmalıydı. Bu nedenle Köy Enstitüleri hareketi, Türkiye’nin eğitim davasının ‘her köye bir okul, her okula bir öğretmen’ gibi  dar çerçeveli bir görüşten çok daha geniş bir görüş içinde modern bir ulus yaratmak amacını  gerçekleştirmenin yolu olarak ortaya çıkacaktır.
 
Bir yanda üretim ve ihracatında tarımı baskın, halkın %81’inin çiftçi olduğu, diğer yandan erkek nüfusunun %76,7’sinin, kadın nüfusunun  %91,8’inin okuma yazma bilmediği bir ülke vardır. Bu nedenle girişilecek en doğru adım kalkınmayı sağlayacak bir eğitim sistemi  oluşturmaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında genel nüfusun %74,16’sını köy nüfusundan oluştuğu görülmektedir. Diğer bir deyişle; “cumhur” olan köylüdür, köydür.
 
Osmanlıdan Devralınanlar
 
Köylüye göre, kendi yaşamını değiştirmeyen okul olmasa da olurdu. Bir kısım yöneticiler, köylerin geri kalmışlığının baş nedeni olarak yanlış ve eksik eğitimi, yanlış okullaşmayı görüyordu. Kurtuluş için de yine doğru dürüst, işe yarayan bir eğitimin gerekliliğine inanıyorlardı. Uzun yıllar okulu olmayan köylerde olumlu bir gelişme, yenileşme olmadığına göre, gelişmeyi, değiştirmeyi sağlayacak farklı bir okul ve farklı bir öğretmen gereksinim var demekti. Okulu, köyün kalkınmasında faydalı bir kurum haline getirmek için yeni yollar bulunmalıydı, böyle okullar hızla çoğaltılmalıydı. 1935’te bu düşünce olgunlaşır, harekete geçilir ve atılım başlatılır.
 
Bu atılım bir toplum kalkınması atılımıdır. Toplum kalkınması, kırsal ve kentsel yerel toplulukların toplumsal, ekonomik, ekinsel sorunlarını çözmek amacıyla girişkenliği ele alarak yerel güçlerini birleştirmesi, öz güçlerini ortaya koyması, olanaklarının el vermesi durumunda giriştiği bu gönüllü çabalarının devletçe desteklenmesi ilkesi çerçevesinde bir dayanışma, özüne yardım ve karşılıklı yardımlaşma sürecidir. Bu, sorun çözmeye ve duyulan gereksinmeye dayalı tasarları, izlenceleri, demokratik uygulama yöntemlerini içeren eğitsel ve örgütsel bir süreçtir.
 
Burada en can alıcı nokta tekrar edilmelidir. Köy Enstitüleri denildiğinde çoğu zaman köye öğretmen yetiştiren kurumlar akla gelmektedir. Oysa gerçekte Köy Enstitüleri, köylüyü bütünüyle bilinçlendirme, aydınlatma çabasıdır. Köylü bilinçlenirse, kalkınma yollarını kendisi bulabilir. Bu yönüyle Köy Enstitüleri hareketi bir Toplum Kalkınması Projesidir.
 
Bugün nüfus bakımından köy-kent dengesi değişmiş; köy nüfusu %40’ların altına düşmüştür. Ancak değişmeyen bir gerçek vardır ki o da halkın %85’i hala çocuklarına kaliteli bir eğitim olanağı sunabilecek gerekli ekonomik seviyede değildir ve hatta birçok temel gereksinimi bile dahi satın alamayacak derecede “yoksul”dur.
 
Türkiye’de yıllardır nüfus kırdan kente göçmektedir. Ne yazık ki kentlerde yeterli sanayileşme ve iş olanağı olmadığı için gelen işsizlerin durumunda değişiklik olmamıştır, kent bu nüfusu özümseyememiş, kentler köyleşmiş, gecekondulaşmıştır.
 
Köy Enstitülerinin ortaya koyduğu ilkeler ile toplum toplum kalkınmasının ilkeleri arasındaki çark işletildiğinde, bu gün de sürmekte olan göç, gecekondulaşma, demokratik hakların kullanımındaki yetersizlikler, işsizlik, yaygın eğitim gibi sıralanabilecek birçok sorunun çözümünde mesafe kaydedilecektir. Ancak o zaman Atatürk’ün de işaret etmiş olduğu “muasır medeniyetler” seviyesine çıkılacak ve geçilecektir.
 
Nedir bu toplum kalkınması?
 
Köylerin yaşam koşullarına uygun ve sorunlarına yönelik çağdaş bir eğitim sağlamak; tarım, küçük sanayi ve çevrenin sağlık koşullarını geliştirmek; ulaşım ve iletişim sorunlarını çözmek; toprak ve tarım reformlarını gerçekleştirmek gibi köy sorunlarına çözüm olabilecek bu atılımların yapılabilmesi için kimi çevreler toplum kalkınmasına bel bağlamıştır. Şimdi “toplum kalkınması” kavramına yönelik olarak  ortaya konan bazı tanımları inceleyelim.
 
Toplum kalkınması; küçük köy topluluklarının yaşadıkları ekonomik, sosyal ve kültürel şartları iyileştirmek amacıyla öz kaynaklarını harekete geçirmelerini, kendi çabalarını devletin çabalarıyla birleştirmelerini, bu toplulukların milli bünyeye bağlanmasını ve milli kalkınma çabalarında kendilerine düşeni yapmalarını öngören bir kalkınma metodu ve hareketidir.
 
“Toplum kalkınması “terimi, toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel olanaklarını geliştirmek, bu toplumları ulusal yaşayışa uydurmak, onların ulusal gelişmeye topyekün katılmalarını sağlamak üzere halk ve hükümetlerin birleşik gayretleri sonucu ortaya çıkan ilerlemeyi kapsayan uluslar arası bir terimdir.
 
Toplum kalkınmasında üç temel ilke
 
Toplum kalkınmasının üç temel ilkesi olan; kendi kendine yardım ve destekli imece, duyulan ihtiyaçlardan  hareket ve gönüllülük, yersel topluluğun bir bütün olarak ele alınması ilkeleri ile Köy Enstitüleri deneyimi arasında çok sıkı bir bağ bulunmaktadır. “...Bu üç temel ögenin var olması durumunda, toplum kalkınması söz konusu olabilir. Bunlardan birinin eksikliği, çalışmanın toplum kalkınmasından değişik bir çalışma birimi olduğunu belirtmektedir.”
 
Kendi Kendine Yardım ve Destekli İmece İlkesi; Toplum kalkınmasını her şeyden önce, yersel toplulukların kendi sorunlarını çözmek üzere girişkenliğini ele alıp güçlerini birleştirmesi ilkesinden hareket  etmektedir. Topluluğun girişkenliği ele almasında elbette dışardan etkileme gerekecektir. Bu da devletin görevi olacaktır. Önemli olan yersel toplulukların kendi sorunlarını ele alabilecek duruma gelmesidir.
 
Topluluğun, kendi hayat düzeyinin iyileştirilebileceğine, bunun büyük ölçüde kendi elinde olduğuna inandırılması ve bunun kanıtlandırılması gerekmektedir. Kendi kendine yardım eden ve güçlerini birleştiren topluluklar, kendi güçlerinin yetmediği durumlarda, devletin her türlü olanaklarıyla desteklenecektir. Toplulukların kendine yardım ilkesine göre çaba göstermediği durumlarda  toplum kalkınması söz konusu değildir. Toplum kalkınmasını köye yönelen öteki çalışmalardan ayırt eden en önemli özelliklerden biri, çalışmaların halkın kendine yardım için giriştiği çabaların devletin olanaklarıyla desteklenmesidir.
 
Köy Enstitülerinin yapımında ve enstitülerin sorumluluk alanlarında yer alan köy okullarının yapımında da imecenin varlığı görülmektedir. Enstitüler sayesinde bir bakıma unutulmakta olan köy dayanışmacılığı yeniden keşfedilmiş ve öğrenciler kendi okullarını kendileri yapmışlardır. Hasanoğlu Köy Enstitüsü’nün yapımı ile ilk imece uygulaması başlamıştır. Enstitüler, kendi eğitim ve öğretimlerine başladıktan sonra, yeni kurulan enstitülerin yapımında, komşu  enstitülerin hasat çalışmalarında, çevre köylerdeki birçok işte imece yönteminin bir gereği, yardımcı güç olarak görev üstlenecekler, bu biçimde borçlarını ödeyeceklerdir.
 
Duyulan İhtiyaçlardan Hareket ve Gönüllülük İlkesi; Belli bir toplulukta, grupta ya da bireylerde, ihtiyaçları başlıca iki kümede toplamak mümkündür. Bir yanda, belli bir anda, belli bir topluluk ya da bireyin çözülmesini şiddetle istediği, üzüntüsünü çektiği sorunlar, sıkıntılar, dertler vardır. Bunlara toplum kalkınması yayınlarında “duyulan ihtiyaç” denilmektedir. Öte yanda, belli anda toplulukların ya da bireylerin henüz farkında olmadıkları, üzüntüsünü, sıkıntısını duymadıkları ihtiyaçlar vardır. Bunlar henüz “duyulmayan ihtiyaç”lardır.
 
Toplum kalkınmasını benzeri çalışmalardan ayırt eden ikinci önemli özellik de toplulukların duyulan ihtiyaçlarından hareket etmesidir. Toplumların duyulması gereken ihtiyaçları  varken belli bir anda bunları duymaması mümkündür. Toplum kalkınması bu gibi ihtiyaçları yüzeye çıkarıp bunların duyulmasına yardımcı olacaktır. Fakat toplum kalkınması başlangıçta duyulan ihtiyaçların önce ele alınmasını öngörmektedir. Çünkü toplulukları ve bireyleri duydukları ihtiyaçları gidermek üzere bir araya  toplamak, iş başarmanın önemli bir yolu olmaktadır.
 
Toplum kalkınmasında duyulan ihtiyaçlardan hareket edilmesinin öteki önemli nedeni de çalışmaların gönüllülük ilkesine dayandırılmasından ileri gelmektedir. Gerçekten, toplulukları duymadıkları ihtiyaçlar çerçevesinde toplamak güçtür.
 
Yersel Topluluğun Bir Bütün Olarak Ele Alınması İlkesi; Toplum kalkınması çalışmalarında, topluluk ihtiyaçlarının tümünü ele alacak geniş kapsamlı bir yaklaşım söz konusudur. Toplulukları tek yönden ele almak, sadece belli ihtiyaçlarını gidermek, belli hizmetleri götürmek yerine, bunların birbiri ile ilişkisini kurarak hizmet bütünlüğü sağlamak ön görülmektedir. Böylece yersel topluluklara yönelen çalışmaların derli toplu ve uyumlu bir biçimde yürütülmesi, toplum kalkınmasını ayırt eden önemli bir özelliktir.
 
Eğitim, sağlık, tarım, veteriner hizmetleri ve benzeri çalışmalardan sadece biri ile topluluklarda beklenen kalkınmayı, değişmeyi sağlamaya çalışmak, toplum kalkınması anlayışının tamamen aksine bir tutumdur.
 
Toplum Kalkınmasının Eğitsel ve Örgütsel Boyutu
 
Toplum kalkınması çalışmalarının istenen sonuçlara ulaşabilmesi için eğitsel faaliyetlere geniş ölçüde yer verilmesi gerekir. Bu eğitimlerde temel amaç topluluğun problemin farkına varmasını sağlamak ve bu problemere çözüm yolları arayan bir bilince ulaştırmak olmalıdır.
 
Toplum kalkınması, halkın bir araya gelerek sorunlarını çözmek için örgütlenmesini de öngörmektedir. Hem var olan örgütlerin daha etkili çalışmasını, hem de yeni örgütlerin kurulmasını sağlamak amacıyla girişkenliği, önderliği geliştirmek için eğitim vermeyi gerektirir.
 
Örgütsel yön, yalnızca yerel topluluklar açısından değil, bunlar hizmet götüren kamu örgütleri bakımından da önemlidir. Bu örgütlerin, halkın girişkenliğini, kendine yardım, karşılıklı yardımlaşma ilkesine dayalı çabalarını desteklemeleri ve uyumlu çalışmalarını sağlamaları gerekir. Örgütlemenin sağlayabildiği yararlar toplum kalkınması uygulamalarında örgütlenmeye yüklenen değeri artırmaktadır.
 
“Köy ve Köylü” dün olduğu gibi bugün de, toplumun temelini teşkil etmektedir. Bu düşünceyle köy kalkınmasının bazı ilkeleri gözden geçirilmelidir:
 
-Köyü tanımak lüzumu
 
-Köy kalkınmasındaki bütün faktörleri ele almak lüzumu
 
Toplum Kalkınması Çalışma Alanları
 
Toplum kalkınması; bütün bir topluma daha iyi  bir yaşam standardı sağlamaya yönelmiş bir harekettir. Burada belirtilen “daha iyi bir hayat standardı” toplum kalkınması çalışma alanlarının neler olabileceğinin ipucudur. Bu alanalar tarım, Sağlık, Okul İçi Eğitim, Okuma Yazma Öğretimi, Halk Eğitimi, Ev Ekonomisi, Köy Sanatları ve Pazarlama, Kamu Hizmetleri, Kooperatifler, Yurttaşlık/Demokrasi Eğitimi, Çevre Eğitimi, Sendika  Eğitimi/Sivil Toplum Örgütleri/Meslek Örgütlenmesi gibi alanlardır.
 
Türkiye’de köye yönelik belli başlı eğitim ve kalkınma çabaları
 
Ülkemizde köye yönelik eğitim ve kalkınma çabaları ile ilgili düşünsel alt yapının oluşumunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı öncesi ve sonrası dönem olarak ele alarak, bu dönemlerde göze çarpan önemli gelişmelerden belli başlılarına değinmek gereklidir.
 
1920’lere Değin Köy Enstitülerini Hazırlayan hareketler
 
Tanzimat Dönemi
 
Tanzimat’a kadar eskisinin iyileştirilmesi olarak nitelenen eğitimde yenileşme çabaları, bu dönemde yerini eskileri yıkmaksızın yeni eğitim kurumları kurmak politikasına bırakılmıştır.
 
II. Mahmut döneminde mühendis, doktor, subay yetiştiren okullar ile ortaokul ve ilkokul benzeri okullar açılmış, ancak buralara öğretmen gerekeceği düşünülmemiştir. Öğretmenler  şuradan buradan derlenmiş, ana kaynak özellikle dinsel okullar olmuştur. II. Mahmut 1824’te yayınladığı fermanla ilköğretimi mecburi hale getiren bir karar almıştır. Bu olay Türk eğitim sistemi için önemli bir olaydır. İlköğretimin zorunlu oluşunun tüm ülkeyi kapsar hale gelişi Tanzimat Dönemi’ne rastlayacaktır. Ayrıca bu dönemde yapılan bir uygulama daha vardır; askeri personelin görevleri bittikten sonra ilkokul öğretmeni olarak çalışmaları uygulanmasına başlandı ki “Lancester Sistemi” adı verilen bu sistem, okuma imkanı olmayan halk  çocuklarını, daha ileri  seviyedeki öğrencileri kalfa öğretmen olarak kullanmak sureti ile eğitmeyi hedeflemiştir. Ordunun kalfa okullarının mezunları, çocuklar arasında modern laik okulların yayılması işinde aktif rol oynadılar. II. Mahmut’un ilkokulları zorunlu yapması ile birlikte doğal olarak öğretmen gereksinimi de artmıştır. 16 Mart 1848 yılında Batı’dan yaklaşık yüz yıl sonra “Dar’ül Muallimin” adıyla İstanbul Rüştiyelerine öğretmen yetiştirmek üzere bir erkek öğretmen okulu ile 1870’te de kız öğretmen okulu “Dar’ül Muallimat” açılmıştır. İlkokullara öğretmen yetiştirme işi yeterince önemsenmemiş, ilkokul öğrencileri daha çok imamların eline bırakılmıştır.
 
Meşrutiyet Dönemi
 
1910 yılında hazırlanan Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Tasarısı üç yıl Meclis-i Mebusan’da bekledikten ve 1913 yılında ufak tefek değişiklikler geçirdikten sonra geçici yasa  biçiminde uygulanmaya başlamıştır. Bu geçici yasa, 1869 tarihli “Maarif–i  Umumiye Nizamnamesi” nden sonra ilköğretimi bütün olarak düzenleyen yasa olmuştur. Ayrıca Tedrisat’ı  İptidaiye Kanun-u Muvakkati ile ilk defa Türkiye’de ilköğretimi zorunlu ve parasız oluyordu.
 
Maarif Kongresi
 
15 Temmuz 1921‘de Ankara’da toplanan Kongre, yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir.
 
İzmir İktisat Kongresi
 
Kongrede önerilen çözümler arasında, kırsal alanda gönüllü olarak eğitmen ststüsünde çalışan erbaşların yerini, ilkokul mezunu olan gençlerin göreceği altı aylık kısa süreli bir kurs yerine, beş yıllık düzenli bir eğitim ve öğretim görecek öğretmen adaylarının alması da vardı. Bu iki öğretmen yetiştirme yönteminde ortak olan nokta; okumuş, aydınlanmış olan köylü çocuğu, köyüne dönüp hayatını orada k azanacak, köylüler ile haşır-neşir olacak, onlara yeni düşünde  ve bilgiler götürecekti.
 
Tevhid-i Tedrisat
 
Yeni  Türkiye’nin kurucuları bütün eğitim kurumlarını bir elde ve bir bakanlığın sorumluluğunda toplamaya karar verirler. Öğretimdeki dağınıklığı kaldırarak ve öğretimi devletin denetimi altına sokmak için, 3 Mart 1924’te 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarılmıştır.
 
Batı Avrupalı Uzmanlar John Dewey ve Alfred Köhne
 
Amerikalı eğitimci John Dewey vermiş olduğun raporda, öğretmen yetiştirme konusunu ayrı bir başlık altında incelemiştir. Dewey’e göre; öğretmen okullarının programları, öğretmenlerin mezuniyetten sonra çalışacakları okullara göre düzenlenmelidir. Köy okullarında görev yapacak öğretmenler köy şartları şartları göz önünde bulundurarak, köy kalkınmasına öncülük edecek şekilde yetiştirilmelidir. Aacak, köy öğretmenleri yalnız ekonomik şartlar düşünülerek yetiştirilmemeli; köylülerin kültürel değerleri ve inançlarını da dikkate alan bir eğitimle yetiştirilmelidir. Aksi  takdirde telefisi imkansız sosyel yaralar açılabilir. Bu bakımdan köy ilkokulları için yetiştirilecek öğretmenlere köy hayatı ile yakından ilgili ders programı uygulanmalıdır. Ancak amaçlanan hedefe ulaşılabilmesi  uygulamanın özenle yapılmasına ve bilimsel çalışmaya bağlıdır.
 
Köhne raporunda, ilköğretim programlarında pratik bilgilerin yer alması yanında, köy öğretmen okullarına yetenekli köy çocuklarının seçilmesi üzerinde durmuş olması, Köy Enstitülerinin biçimlenmesine bir katkı sayılabilir.
 
Mustafa Necati ve Köy Öğretmen Okulları
 
Mustafa Necati’nin Bakanlık görevi sırasındaki önemli yenilikler; her düzeydeki öğretimden ücret alınmasının kaldırılması, okul kitaplarının Bakanlıkça basılması, Gazi Orta  Muallim Mektebi ile Terbiye Enstitüsünün kurulması ve köy öğretmeni yetiştirilmesi için çeşitli girişimler, yeni harflerin kabulüdür. Öğretmene güven veren bir bakan olmuş, büyük saygınlık kazanmıştır.
 
Enstitülerin Mimarı İsmail Hakkı Tonguç
 
Kırsal yerleşim birimlerinin eğitim ve öğretimine yönelik sorunların çözümü için, Atatürk tarafından Milli  Eğitim Bakanı olarak Saffet Arıkan ve İlköğretim Genel Müdür Vekili olarak da İ. Hakkı Tonguç görevlendirilmişti. Saffet Arıkan ve Tonguç‘un “Eğitmen Kursları” nın açılmasında, “Köy Öğretman Okulları” nın kurulmasında ve aynı zamanda “Köy Enstitüleri” akımının ortaya atılmasındaki zeminin hazırlanmasında büyük emek ve uğraşları olmuştur.
 
Tonguç’un temel felsefesi olan üretim  eğitim ve öğretim, Köy Enstitüleri uygulamasında da en önemli temel ilkeydi. Köyün canlandırılması ve köyün uyandırılarak sömürüden kurtarılmasında etkili olmak, onun tek isteğiydi. Bunun yanında, bölge okullarının kurulması ve yaygınlaştırılması, Köy Enstitüleri ve Bölge Okullarında kurulan kooperatiflerin kırsal insanın yararlanacağı şekilde işletilmesi onun sayesinde olmuştur. Tonguç, Köy Enstitülerini kurmakla, toprak kölesi olan ve sayısal  üstünlüğü ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapımızı belirleyen nüfusumuzun niteliğini yüceltmek  gibi yüce bir eylemin adamıdır.
 
Tonguç Dönemi Eğitmen Kursları ve Eğitmenli Köy Okulları
 
Eğitmen kursları  deneyimi, ilerde açılacak olan Köy Enstitülerinin provasıdır ve bu çalışmalardan elde edilen veriler enstitülerin işlevselliği açısından önemli olacaktır.
 
Hazırlık çalışmaları tamamlanınca, MEB tarafından ilk eğitmen kursu Eskişehir’in Çifteler Bucağı’ndaki Mahmudiye Köyü İlkokulu’nda açılmış, kursa askerliğini çavuş ya da onbaşı olarak yapan beşi Tunceli’den, diğerleri Ankara’dan 84 köy genci çağrılmıştır. 1936-1937 öğretim yılında açılan bu kursu bitirenler köylerde görevlendirilmiş ve titizlikle izlenmiştir. Öğretmenleri gezici başöğretmen, müdürleri müfettiş yapılmıştır. İki dönemdeki dokuz ayda çok yoğun çalışılmış ve köy önderleri yetiştirilmiştir. Başarılarının izlenmesi sonucunda ertesi yıl Mahmudiye ve Hamidiye’de ik i kurs daha açılmıştır. Bu kurslar eğitmenlere pratik uygulamalı tarım, meyvecilik, aşçılık, sebzecilik, arıcılık, tavukçuluk, hayvan bakımı yaptırılıyordu. Hastalıklar, onlara karşı alınacak önlemler ve hasta bakımı üzerinde bilgi veriliyordu. Onlardan her alanda örnek ve önder olmaları isteniyor, ona göre yetiştiriliyorlardı. Eğitmen kurslarının atlanmaması gereken bir özelliği de öğretmeye, teşebbüse, dolayısıyla kalkınmaya olan etkisidir.
 
Eğitmenli köy okullarında alınan verime karşın köy öğretmen okulları çok yararlı olamamıştır. Çünkü bu okullar şehirlerdeydi ve yetiştirdiği öğretmenler de şehirlere yöneliyordu. Türkiye’ye özgü bir eğitim deneyimi olan Eğitmen Kurslarının köy çocuklarının eğitilmesi  ve köylerin kalkındırılması açısından çok önemli katkıları olmuştur. En önemlisi Köy Enstitüsü uygulamasına da öncülük ederek, büyük görev yapmıştır.
 
Milli eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
 
Köy öğretmen okulları ve daha çok Eğitmen Kursları tecrübesinin olumlu sonuçlar vermesi, daha ileri bir planlamaya ihtiyaç duyulduğunu göstermiş, yepyeni esaslara göre bir kanun tasarısı hazırlanarak TBMM’ye sevk edilmiştir. Milli Eğitim Bakanı Yücel  çok çalışarak, 3808 sayılı “Köy Estitüleri Kanunu” adıyla tasarıyı yasallaştırmıştır. Köy eğitim sistemi açısından çok önemli olan bu adımdan sonra Yücel’in yine önemli başarılarından biri de 4274 sayılı “Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nu Meclisten geçirmek olmuştur.
 
Görüldüğü gibi Köy Enstitülerinin kurulması ve şekillenmesinde çok önemli olan iki yasanın da hayata geçirilmesi onun dönemindedir. İkinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında başlatılan karalamalar sonunda Köy Enstitülerinin programları değiştirilmiş, Yücel’in çalışmaları engellenmiştir. 5 Ağustos 1946’da Bakanlık görevinden ayrılan Yücel, 1950 yılında da siyasal hayatı bırakmıştır.
 
(Devam edecek)
 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..