Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kuşkayası (Turgut Erbek)

http://blog.milliyet.com.tr/kuskayasi

15 Şubat '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Köy Mekanlı Kitaplar

Köy Mekanlı Kitaplar
 

Dün bir yayınevi yeni dosyamı yine klişe tümcelerle iade etti. Buna alıştığım için artık ağırıma gitmiyor. Bundan birkaç yıl önce “Artık köy mekanlı öykü ve roman yazmayı bırakmalı mıyım?” sorusunu internet ortamında, “Çocuk Yazın Grubu”ndaki yazarlara, çizerlere ve o işle uğraşanlara yönelttim. Beni destekleyen e-maillerin hepsini burada yazmama olanak yok. Size sadece üç tanesini yazacağım.

1

Susayım diyorum sitenin bir iletisi “hooop” deyip beni yerimden fırlatıyor. Evet evet, çocuk yazınımız gitti geldi tuzu kuru özel okul çocuklarının dünyasında tıkandı. Konular onlara göre ve yazılanlar onlara okutuluyor. Tıpkı Tanzimat ve sonrasında roman ve öykülerin hep İstanbul’da mekan tutması gibi. (Tabii bir iki yazar dışında) Taa nereye kadar, Yaban’lara, Memleket Hikayeleri’ne kadar. Sonrasında romanımız öykümüz Anadolu’nun her yerinden seslendi. Ya çocuk yazınımız. (Çoğunun beğenmediği Kemalettin Tuğcu bile İstanbul’da doğup büyümesine karşın, Anadolu’dan gelen çocuklara kucak açtı.) Kent soylu yazarların elinde kaldı. Taşra insanları yokmuş gibi oldu. Şimdi bir arkadaşımız köyü bırakmak istediğini söylemiş. Aytül Akal açmış kollarını durma oralarda kaç diyor. (Biliyorum yine diyecek ki iyi oku anlamamışsın) Kaçın Anadolu’dan kaçın o insanlardan ne olursa olsunlar boş verin...görüyoruz işte onlara İstanbul bile yetmiyor, aya yıldızlara çıkıyorlar. Sonra da ay tüm çocukların. “Köydeki çocuk da aynı aya bakıyor, İstanbul’daki de” deniliyor. Şimdi soruyorum: Sivas’ın bir köyündeki bir çocuğun aya baktığındaki algılaması, duyguları, Aytül Akal’ın kızının Etiler’den, Aysel Gürmen’in kızının Amerika’dan benim kızımın Göztepe bakarken gördüğü ayın aynısı mıdır? Benim gençliğimde Elazığ’da delikanlıyken gördüğüm ay’la şimdi İstanbul’da baktığım ay aynı mı? Doğru doğru aynı, çapı, dünyaya uzaklığı, kitlesi, dünya çevresinde dönüşü aynı. Bunun için köye, Anadolu’ya gitmeye o insanları ele elmaya gerek yok!

Turan YÜKSEL

Yayıncı-yazar

2

Değerli yazar Turgut Erbek;

Yayınevinde, ikinci baskısı için düzeltmelerini yaptığım sırada “TİPİ” adlı romanınızı ilgi ve heyecanla okumuştum. Yapıtınız yayınlandıktan sonra köyü, doğa koşullarını anlatan ve serüven duygusunu derinden yaşatan bu romanınızı okuyan birkaç çocuğun da kitabınızı elinden bırakmadığını anımsıyorum; başka kendi oğlum olmak üzere. Aynı çocuklar Harr Potter’i de ilgiyle okuduğunu anımsayınca bunları düşündüm. Kendi dünyalarına girmeyi başaran, iyi yazılmış kitapları ilgiyle okuyor çocuklar. Çocuk dünyası düşlerle beslendiği kadar gerçeklerle de beslenebiliyor. Yeter ki bu gerçekler çocuğu incitmeden, onu sarsmadan, düşürmeden iyi bir sunum ve kurguyla verilebilsin. Çocuk ruhunun serüven arayışına yanıt verebilsin yazılanlar. Köy gerçeklerini anlatan öyküler yazmaktan vazgeçmeyin bence. Ülkemizde köyler olduğu sürece (ki hep olacaktır.) köyle ilgili çocuk öyküleri de yazılmalı diye düşünüyorum. Önemli olan dilin başarılı ve güzel kullanılması, etkili ve canlı olması, kurgunun sağlamlığı ve anlatılanların çocukları yüreklerinden etkileyebilmesi. “Tipi” başarısında nice öykünüzü paylaşmak dileğiyle. Sevgiyle, dostlukla...

Hülya SOYŞEKERCİ

Yazar- Editör

3

Sevgili Turgut Erbek;

“Onların bir yazara ne yazacaklarını söylemeleri benim ağırıma gidiyor,” diyorsun. Sana çok sevdiğim bir hikâyeyi gönderiyorum. Yukarıdaki söylemine bir yanıt bu. Sana neyi nasıl yapacağını söyleyen olursa bu hikâyeyi anlat lütfen. Hindistan’da “Renklerin Ustası” anlamına gelen Ranga Guru adlı bir ressam yaşarmış. Bir gün öğrencilerinden biri, bir resim yapmış ve onu götürüp değerlendirmesini rica etmiş. Guru resme bakmış ve öğrencisine dönerek,

“Sen artık, benim gözümde bir ressamsın. Ancak halkın değerlendirmesi önemli. Bu denenle, bu resmi kentin en kalabalık meydanına götürmeni ve en görünen yerine koymanı istiyorum. Yanı da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmanı istiyorum,” demiş.

Öğrencisi denilen yapmış. Birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.Resmi alıp Rang Guru’ya götürmüş ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve resme devam etmesini önermiş. Öğrencisi yeniden yapmış resmi ve yine ustasına götürmüş. Tekrar kentin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru. Yalnız, bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağılı boya, birkaç fırça ile birlikte... ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzelmesini rica eden bir yazı bırakmasını söylemiş. Öğrencisi denileni yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resme hiç dokunulmamış, fırçalarda boyalarda hiç kullanılmamış... Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru ise:

“Sevgili öğrencim, sen birinci olayda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Yaşamı boyunca resim yapmamış insanlar bile gelip senin resmini karaladı. Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Onlara göre senin emeğinin hiçbir değeri yoktur. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma,” demiş.

Mavisel YENER

Yazar

 
Toplam blog
: 72
: 1492
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Edebiyata ortaokul yıllarında şiirle merhaba dedim. O yıllarda şiirlerim ve yazılarım yöresel gezete..