Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '08

 
Kategori
Blog
 

Koyunlar kombinezon giymez

Koyunlar kombinezon giymez
 

Affet dostum!


En büyüğümuz altı yedi yaşlarında birkaç çocuktuk. Bağda, asmaların sık yaprakları arasına saklanmış kocaman kaplumbağayı bulduğumuzda bir süre oynadık. Üzerine binip sürmeye çalıştık. Hayvancağız kafasını, bacaklarını ve kuyruğunu kabuğunun içine çekip kıpırdamadan durdu. Onun bu kayıtsızlığı bizi kızdırmış olmalı ki, hayvanı taşlamaya başladık. Attığımız nispeten küçük taşlar sert kabuğunda tok bir ses çıkarıp zıplıyor ama ona görünür bir hasar vermiyordu. Bunun üzerine daha büyük taşlarla vurmaya başladık. Ceviz büyüklüğünde, yumruk büyüklüğünde taşlardan sonuç alamayınca zor kaldırabildiğimiz büyüklükte olanlarla vurduk. Epey bir süre sonra nihayet çatlatmayı başardığımız kabuğundan çok koyu renkli bir kan sızmaya başladı.

Çıldırmış gibiydik. Hayvan bize hiçbir şey yapmamıştı. Sırf içimizdeki o ta doğuştan gelen ilkel vahşetin saikiyle o zararsız ve sevimli hayvanı işkenceyle öldürmeye çalışıyorduk. Tanrı ona ne acısını haykıracak bir gırtlak, ne hızlı kaçmasını sağlayacak bacaklar, ne tuttuğunu koparacak bir çene, ne de yırtıcı pençeler vermişti. Tek savunma donanımı tehlike anında içine kapandığı sert kabuğuydu. Biz de o kabuğunu kırarak öldürmeye çalışıyorduk.

Orada ölüp ölmediğini bilmiyorum. Aldığı yaranın etkisiyle hemen oracıkta öldü mü, yoksa bizden sonra bir de yaralarına hücum eden karıncaların, böceklerin ısırıklarının acısına mı dayanmak zorunda kaldı bilmiyorum. İnşallah hayatta kalmayı başarmıştır.

O suça ben de katıldım. O anda onu taşlamaktan vahşi bir zevk aldığımı hatırlıyorum. Ama o zevk sonradan benim için bir kâbusa dönüştü. Bu, benim hayatımdaki en büyük günahımdır. Üzerinden otuz beş yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ hatırlar ve kendime kahrederim. Biraz aklım başıma gelmeye başlayınca insanın vahşeti karşısında en yırtıcı hayvanın bile zavallı kaldığını, benim de bu vahşetten azade olmadığımı anladım.

O kaplumbağa bizi affetsin. O zamanlar çok küçük yaşta, çocuk olmaktan başka bir tesellim ve savunacak sözüm yok.

Belki bu benim açımdan çok acı olayın da etkisiyle hayvanlara karşı kendimi hep suçlu hissederim. Elimden geldiğince korumaya çalışırım. Balık tutmak dahil her türlü avcılıktan nefret ederim. Hayvan boğazlayamam, kesilen yerde duramam. Vejetaryen değilim ama mümkün olduğunca az et yemeye çalışırım. Yolda gördüğüm köpeklerin, insandan kaçmayan kedilerin hiç değilse şöyle bir başlarını okşamadan geçmem. Hiçbir hayvandan korkmam.

Hayvan isimlerinin küfür ve aşağılama sıfatı olarak kullanılmasına dayanamam. Çok küfür ederim ama “hayvan”, “eşşeoğlu eşek”, “öküz”, “ayı” vs gibi kelimeleri küfür olarak kullanmam. O şekilde küfredenleri uyarırım. Örneğin “eşek” sözü neden küfür olarak kabul edilir anlamam. Ehlileştirip üzerine bindiğimiz, yük taşıttığımız, ağır işçi olarak kullandığımız, sürerken kıçını ucu sivri sopalarla yaraladığımız, icabında seks kölesi olarak kullanıp ilk cinsel deneyimlerimizi yaşadığımız, dünyanın en güzel gözlü hayvanının adını ne diye bir de küfür niyetine kullanırız hiç anlamam. Aynı şekilde, gücünden, etinden, sütünden, kanından, derisinden, bağırsağından, kılından, tüyünden hatta dışkısından bile yararlandığımız sığır, koyun, keçi gibi hayvanların adlarını da... Hem köpekleri en yakın dostumuz, yardımcımız olarak bilip hem de kızdığımız birine niçin “it oğlu it” diye küfür ederiz, hiç aklım yatmaz.

İnsanın haksızlığının, aptallığının ve vahşetinin sonu ve sınırı yok işte...

Bu konuya niçin girdim ve bu yazı niçin Blog kategorisinde yer alıyor?

MB’de de hayvanların ve hayvan isimlerinin sık sık aşağılama unsuru olarak kullanıldığına, bloglarda bu kapsamda resimler kullanıldığına sık sık rastlıyoruz. Son örneğine dün yayınlanan bir blogda rast geldim. Aklınca liberalleri “liboş” diye aşağılamaya çalışan bir blogcu bununla da yetinmeyip bloguna bir de kombinezon ve topuklu ayakkabı giydirilmiş koyun resmi iliştirmiş. Yazının hedefinin kim olduğunu biliyorum. Ama ciddi ciddi ele alınıp değerlendirilmeye, eleştirilmeye, tartışılmaya layık bir içerik taşımadığı için konuya hiç girmeyeceğim. Blogcumuz liberallere demokrasi dersi verme iddiasıyla başlayan yazısını darbe çeşitlerini sıralayarak devam ediyor, yazısının sonunda nedense bir takaya biniyor, ona cephane yüklüyor, sonra takayı batırıyor falan filan... Doğrusu pek anlayamadım. Anlaşılamayacağını kendisi de biliyor olmalı ki her iki kelimeden birini bold karakterlerle yazmak zorunda kalmış...

Ben asıl resme takıldım. Bildiğimiz üzere, koyunlar kombinezon giymez. Kendi postu kombinezondan çok daha estetik bir giysidir. Sadece kendisini korumakla kalmaz ölürken bir de derisini bize hediye eder. Ona o tuhaf giysiyi giydirip o resmi çeken de onu bloguna ekleyip güya birilerini aşağılamak için kullanan insan mentalitesi de sonuçta o kaplumbağayı taşlayan ilkel çocuk vahşetimizin bir benzeri... "Sıradan faşizm" diye tanımlanabilecek bir şey... Ancak arada önemli bir fark var: Biz çocuktuk, aklımız ermediğinden yaptık. O resmi çeken ve bloguna koyan kişi/kişiler ise çocukluk yaşını çoktan geride bırakmış olmalılar.

MB’de geçen yıl -ismi lazım değil- birisi de içlerinde benim de bulunduğum birkaç kişiyi köpeğe benzetmişti. Yani bir şeylere benzetilmeye alışığız. O zaman yazdığım -sonradan silinen- bir yazımda ona “senin gibi insan olmaktansa köpek olmayı tercih ederim” demiştim. Şimdi benzer bir lafı tekrarlamak istemiyorum. Ancak “insan” denen yaratığın bazı çeşitleri bana öylesine uzak ve yabancı ki onlar gibi olmaktansa bu defa koyunluğu da kabul edebilirdim. Koyunları -hele kuzuları- çok severim fakat koyunun karakteri bana hiç uymaz. Çünkü en sevmediğim şey sürü psikolojisiyle hareket etmektir. Bu özelliğim yüzünden hiçbir ideolojinin, hiçbir yapının fanatik savunucusu olmadım. Kendimi kayıtsız şartsız bir yere ait hissetmedim. Bu huyumla da neye benzerim bilmiyorum.
........

Resim: http://spicyhamster.deviantart.com/art/Turtle-on-the-Rocks-15255242

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..