Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '17

 
Kategori
Felsefe
 

Kral Lear Olmak Ya da Olmamak...

Kral Lear Olmak Ya da Olmamak...
 

(Bu kısa yazımı özellikle ‘Devlet Adamı’ olan veya ‘Devlet Görevi’ yapan/yapmış olanlar okusun.


İngiliz edebiyatının dev ismi Shakespeare’in (26 Nisan 1564 – 23 Nisan 1616), toplumsal yapı içinde iktidar hırsı ve mülkiyet olgusu bağlamında insan ilişkilerini farklı düzlemlerde ele alan, derinlikli ve her çağın insanına bir mesajı olan oyunu Kral Lear’ı izledim geçenlerde…Ne yazık ki canlı olarak sahnede izleme şansımız uzun zamandır mümkün değil. İnternette, Youtube’da oyunun 1983 yılındaki sahnelenişine ait iki buçuk saatlik videoyu tesadüfen gördüm ve izleme şansına sahip oldum…Oyun büyük usta merhum Cüneyt Gökçer’in baş rolünde izleyene muazzam bir tiyatro şöleni yaşatıyor. Umarım yakın zamanda yeni bir kadroyla bu güzel oyunu Devlet Tiyatroları sahnesinden tekrar izlemek mümkün olur.
Gökçer’in dışında Zafer Ergin, Kenan Işık, Sönmez Atasoy (merhum), Atilla Olgaç, Erdal Küçükkömürcü, Canan Özdenoğlu gibi tiyatromuzun güçlü isimleri sahnede devleşiyorlar.
Oyunu daha önce izlemeyenler ya da okuma şansı olmayanlar için kısaca özetleyeyim:
 
Kral Lear yaşlanmıştır, krallığını üç kızı arasında bölüştürüp onların koruması altında şövalyeleriyle at koşturup emekliliğin tadını çıkarmak istemektedir. Kızlarına kendisini ne kadar çok sevdiklerini anlatmalarını, ülkeyi nasıl bölüştüreceğine bundan sonra karar vereceğini söyler. Büyük kızları deyim yerindeyse ‘yalakalığın dibine vururlar’ , küçük kız Cordelia (Canan Özdenoğlu) ise böyle bir saçmalığı reddeder. Sonuçta babası tarafından reddedilir. Bu durumu haksızlık olarak gören Kralın sağ kolu Kent (Zafer Ergin) bu duruma müdahale tekme isteyince Kral’ın öfkesinden nasibini alır ve vazifesinden uzaklaştırılır ve saraydan aforoz edilir. Bütün bu olaylara şahit olan Kral Lear’ın misafiri, genç ve karakterli Fransa kralı, Cordelia’nın karakterine ve güzelliğine hayran olup ona evlenme teklifi eder. Cordelia’nın kabul etmesi sonucu onunla beraber Fransa’ya dönerler. Bu duruma en çok sevinen ise Lear’ın damadı Cornwell Dükü (Atilla Olgaç) olmuştur. Entrikacı, acımasız, ahlaksız ve kurnaz biri olan Dük kısa sürede ülke yönetimini tamamen ele geçirecektir. Kralın yanında son güvendiği dostu ve vekilharcı olan Gloucester Kontu ( Sönmez Atasoy) bu alçak komploya karşı yeniden teşkilatlanıp, Kral Lear’ı tekrar yönetime getirmeye çalışsa da işler umulduğu gibi gitmez. Tıpkı oyunun başındaki Kent gibi Gloucester Kontu da Cornwell Dük’ünün öfkesinden ve hırsından nasibini alacaktır. Tabi, sonunda Cornwell Dük’ünü de tüm kötüler gibi hak ettiği son beklemektedir…
Kral Lear çok kısa bir süre sonra sahip olduğu gücü dağıtınca elinde hiçbir şey kalmayacağını öğrenecektir, kendisini sonu delilikle biten korkunç olaylar beklemektedir. Kral’ın bu hazin serüveninde ise yanında sadece soytarısı (Erdal Küçükkömürcü) ve her şeye rağmen onu gölge gibi izleyen ve koruyan cesur adamı Kent kalmıştır.
Oyunda dikkat çeken bir diğer önemli karakter ise Kral Lear’ın diğer damadı Albany Dükü (Kenan Işık). Cornwell Dük’ünün aksine mert, cesur ve sağduyulu bir karakter. Ne de olsa, doğada her şey zıddıyla var olmaktadır.
Oyunda insan doğası üzerine bazı temel sorunlar ortaya atılırken, anında verilen parlak yanıtların yetersiz olduğunun vurgulanması ve dolayısıyla ilişkilerinin karmaşıklığı içinde siyasal ve toplumsal olanın araştırılması da yer aldığından, bu tragedya, en büyük sanat yapıtlarında bulunan şu üç özelliği kapsar: 1. evrensellik, her çağa, bir döneme bir şeyler anlatacak boyutluluk, 2. yazarın öz yaşamında büyük bir duyarlılıkla algıladığı insancıl özellikler ve 3. uygarlığın değişim dönemlerindeki çok az sanal yapıtında bulunan bilinçli bakış açısı. Kısacası bu tragedya, insancıl, doğal, siyasal ve toplumsal düzlemlerde insanın rolü üzerinde evrensel bir alegoridir.
Kral Lear’ın teması dünyanın yozlaşıp çökmesidir. Oyun, tarihsel oyunlar gibi, krallığın paylaştırılması ile başlar ve yine tarihsel oyunlar gibi, yeni bir yönelimin gelişiyle sona erer. Ancak tarihsel oyunların ve tragedyaların tersine, bu oyunda yeni bir dünya kurulmaz, hatta o dünya iflah olmaz.
Kral Lear, bence özellikle de siyaset ile uğraşan veya buna aday olan insanların izlemesi ve mantıksal çıkarımlar yapması gereken bir başyapıt. Nihayetinde, Klasikleşmiş sanat eserlerinin klasik olarak adlandırılmasının bir nedeni de eserin içeriğinin sosyal bilimlerdeki ilerlemelerle ortaya konulmuş yeni kuram, bulgu ve saptamalarla tutarlı olmasında yatmaktadır.
Anlamak ve görmek gerekiyor ki, Kral Lear bile olsanız etrafınız her türlü kılığa bürünebilecek hainlerle ve entrikacılarla dolu olabilir. En yakınınızdaki insanları dahi yoldan çıkartabilir ve sizin sonunuzu hazırlayabilirler. Dış görünüş ve kurnazlığıyla Kral Lear’ları etkileyen ve aldatan, Cornwell Dük’leri hep olacaktır. Ancak ona karşı çıkan ve Kral’a ve ülkeye sadık şövalye Kent’ler, Dük Gloucester’ler, Albany’ler de olacaktır.
İyilikler ve güzellikler sizinle olsun…Kral Lear’ı izlemeyenler veya hatırlamak isteyenler mutlaka izlesin…
Umut Berhan ŞEN
 
Toplam blog
: 15
: 1466
Kayıt tarihi
: 05.05.16
 
 

Araştırmacı Yazar İlgi Alanları;  İktisat, Sosyoloji, Sanat Tarihi, Uluslararası İlişkiler, Anali..