Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '10

 
Kategori
Tiyatro
 

Kraliçe Lear

Kraliçe Lear
 

 

Yıldız Kenter... 

Gençliği, mutluluğu, enerjisi, sahneye , seyirciye öylesine yansıyor ki insanın etkilenmemesi ve ayakta alkışlarken gözlerinin dolmaması mümkün değil. Oyunun sonunda Allah'ın bu şanslı kuluna gıpta ettim tek kelimeyle. Hayran oldum. Yerinde olmak istedim.

Tiyatro sevgime karşın nedense çok sık tiyatroya gittiğimi söyleyemiyeceğim. Ama tiyatronun hem seyreden hem de oyunu sahneleyen oyuncular için nasıl muhteşem bir tatmin yaratttığını, lise yıllarımda keşfetmiştim. İyi bir oyun ve iyi oyuncularla bu tatmin hissi doruklara çıkıyor.

Hayatımda ilk defa tiyatro ile tanışıklığım da lise 2 de oldu. Bir süre devlet tiyatrolarında görev almış tam bir tiyatro aşığı olan Kemal Aygen hem yönetmen hem de oyuncu olarak kendini geliştirmek ve amatörce tiyatro adına birşeyler yapabilmek için okulumuza gelmişti. Ve ben onun seçmelerine katılmıştım. Böylece okulumuzun tiyatro grubuna da katılmış oldum.

3 yıl içinde iki oyun, Ülker Köksal'ın "Sacide" isimli oyununu ( İhsan rolüyle) ve Güngör Dilmen'in "Kurban" isimli oyunlarını (Zehra rolüyle ) sahneledik. Sevgili Kemal Aygen bizi basit bir okul müsameresi çalışmalarının dışında bir tiyatro kültürüyle de tanıştırdı bu süreçte. Liselerarası tiyatro şenliklerine katıldık. Oyunlar izledik, profesyonel oyuncularla tanıştık.

Hani küçükken hep sorarlar ya "Büyüyünce ne olacaksın, ne olmak istiyorsun " diye. Çok değişik ilgi alanlarına sahip biri olarak ben hiç bir zaman ( yani şimdiye kadar) tam olarak ne istediğimi bilemedim. Ama şimdi keşke tiyatro oyuncusu olsaydım, konservatuara gitseydim diyorum. En azından deneseydim bunu. Belli ki, ben akşam Yıldız Kenter'den çok etkilenmişim :)) Sadece oyunculuğu ile de değil. Oynadığı oyunun konusu da bu yaşımda bana bunları düşündürdü.

Ama artık çok geç. Ben oyuncu olamam. Konservatuvar sınavına giremem. Bunu deneyemem bile. Yaşımın kaç olduğu hemen bana, ilgili ilgisiz her çevre tarafından hatırlatılır. Pes edip etmeyeceğim ise tamamen benim kişiliğimle ilgili.

Yıllar geçiyor. Ve doğal süreçte "fark ettirilerek" yaşlanıyoruz. Yaşlandığımızı öncelikle bedenimiz fark ettiriyor, zihnimiz fark ettiriyor, çevremiz fark ettiriyor.
Galiba en acımasızı da çevrenin ya da gençlerin fark ettirmesi. Kabul etmek zor geliyor insana.

35 yaş mı...? Yok yok... 40 yaşından sonra başlıyor bu kırılma noktası.Tabi kişiye göre değişebilir belki ama bence 40.
Daha öncesinde böyle birşey insanın aklının ucundan bile geçmiyor. Sonrasında ise hep yaşıtlarınla kendini, hem zihinsel hem de bedensel olarak bir kıyaslama içerisine giriyorsun. Ölene kadar.

Çevrende senden daha genç olanlarla aynı yaşam dilini konuşmaya çalışıyorsun. Bazen oluyor, bazen olmuyor. Olmayınca işte kuşak çatışması dediğimiz şey gerçekleşiyor.

İşte oyunun konusu da biraz bununla ilgili. Yaşlılık , gençlik. Ve tabi insanın kendini en çaresiz ve yalnız hissettiği zamanlarda sığınabileceği, sanatın birleştirici gücü...

"Kraliçe Lear".

Oyunda, Shakespeare'in ünlü Kral Lear oyunu, sadece kadınlardan oluşan oyuncu kadrosuyla yeniden sahneye konulmak istenir. Shakespeare'in ünlü Kral Lear oyunu ve Lear rolü, uzun tiradlar nedeniyle zor bir oyundur .Hem rolü ezberleyecek belleğe sahip, hem de yeterince yaşlı oyuncu bulmak oyunun sahnelenmesini zorlaştırır.

Jane ( Yıldız Kenter) ise sahneden kopmak istemeyen yaşlı bir oyuncudur. Arkadaşlarının ısrarıyla olduğu kadar içindeki oyunculuk tutkusu da, Kral Lear rolünü kabul etmesine yol açar. Ama artık ihtiyarlamıştır ve ezber yapmakta zorlanıyordur. Kendisine ezber yapmada yardımcı, çok genç liseli bir yardımcı bulur, Heather'ı. ( Sedef Şahin)

Jane ve Heather arasında bu işbirliği ile birlikte, komik ve öğretici bir dostluk da başlar. Oyunda deli dolu, ama sevimli genç kız, yaşlı kadına enerjisiyle, gençlik diliyle yılmamayı, yaşlı oyuncu ise genç kıza yaşamı tanımayı, yaşamla barışmayı, yaşam sevincini ve umudu öğretiyor.

Vee... Oyunun üçüncü kişisi bir çellist (Feride Berin Varol) . O' da Jane'in unutkanlık anlarındaki iç sesi dir bir nevi. Bach, Mozart ve diğer bestecilerin müzikleriyle çellosunu konuşturur. Bazen kızar, bazen destek verir ve bazen de alay eder Jane ile.

Yıldız Kenter'i hayatımda ilk defa bir tiyatro sahnesinde canlı olarak izlemek fırsatını kaçıramazdım doğrusu. Kaçırmadım. O minicik zayıf kadının sahnede nasıl devleştiğini o koca sahneyi nasıl doldurduğunu görmeyenlerin görmesi gerek. Oyun performansıyla olduğu kadar, oyunun bitimindeki enerji saçan o mutlu ve genç yüz görülmeye değerdi. 81 yaşında, insanı bu kadar gençleştiren güzelleştiren, enerji veren bu güç ne ola ki?...

Hani masallarda "Gökten 3 elma düşmüş" derler ya... Bence o elmalardan biri de , Heather rolüyle Sedef Şahin'in başına düşmüş. Çok başarılı ama çok da şanslı bir küçük kız , böyle bir devle aynı sahneyi paylaştığı için.

Ben de... Ben de şanslıyım. Dünya gözüyle sahnede Yıldız Kenter'i izlediğim için. 

Tijen Taşlı- İzmir

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..