- Kategori
- Ekonomi - Finans
Kriz: Kapitalizm bu krizden de güçlenerek çıkacak; ama…
Küresel ekonomik kriz dünyanın üzerine tüm ağırlığıyla çöktü. Sistem ağır yaralı… Şirketlerin borsa değeri önemli ölçüde düştü. Yüz yıllık finans devleri yerle bir oldu. Kriz öncesi zaten önemli bir sorun olan işsizlik daha da arttı. Devletler mali sisteme yüz milyarlarca dolar yardım enjekte ediyor ancak bu bile o devasa kumar makinesinin yeniden çalışır hale gelmesini şimdilik sağlayamıyor.
Ama sağlayacak. Sistem eninde sonunda bir şekilde yeniden yoluna girecek. En geç bir yıl içinde borsalar yine yükselecek; fabrikalarda makineler yine tüm hızıyla dönmeye başlayacak; dünya ticaret hacmi yeniden artışa geçecek. Çünkü şu andaki üretim zihniyeti ve halihazırdaki sistem bunları gerektiriyor. Başka türlüsü olamaz. Olamaz çünkü, sistemin en ağır bunalımlarından birini yaşadığı şu anda bile kapitalizme karşı gerçekçi bir alternatif sunulamıyor. Çözüm yine bu sistemin içinde ve kendi mantığına göre bulunup yola aynen devam edilecek. Bir sonraki ve daha büyük bir krize kadar…
Kapitalist sistem içerdiği derin adaletsizlik ve derin çelişkileri nedeniyle neredeyse daha doğduğu anda alternatif arayışlarına yol açmıştır (Tabii burada araya girip “hangi sistem adaletliydi ki?” diye sorulabilir) 18. Yüzyılın sonunda İngiltere’de manüfaktüre dayalı üretimden fabrika üretimine geçilmesiyle hemen hemen eşzamanlı olarak “sosyalizm” fikri doğmuştur. Sonradan “Ütopyacı Sosyalizm” diye anılan bu düşüncenin temsilcileri olan Saint-Simon, Charles Fourier ile Robert Owen, anarşik üretim, yıkıcı rekabet, spekülatif ticaret ve vahşi bir emek sömürüsüne dayalı kapitalist sisteme karşı alternatifler geliştirmeye çalıştılar. Yeryüzünün nimetlerinin ve teknolojinin imkânlarının insanlığın ortaklaşa yararı için kullanılması gerektiğini dile getirdiler. Kendisi de bir fabrika sahibi kapitalist olan Owen toplumsal projelerini fabrikasında hayata geçirmeye çalıştı. Ancak kişilerin iyi niyetli bireysel girişimlerine dayanan bu tür uygulamaların yaygınlaşıp kapitalist sistemin yerine geçmesi şansı yoktu. Nitekim adı üzerinde, bir “ütopya” olarak kaldı.
Kapitalizme esas büyük eleştiri, ciddi tehdit ve uygulanabilir bir alternatif, “bilimsel sosyalizm”le geldi. Karl Marx, o büyük dehasıyla kapitalizmin röntgenini, ultrasonunu, MR’ını çekip teşhisi koydu: “Kapitalizm, ölümcül bir hastalığın nüvelerini taşımaktadır; eninde sonunda ölecektir; biz sosyalist ve komünistler bu ölümün bir an önce gerçekleşmesi için çalışmalıyız.” Bunu da öyle ateşli bir dil, öyle cerbezeli bir diskurla anlattı ki, bu fikir kısa sürede tüm Avrupa’da yankılandı. Marksistlerin gözünde, Marx’ın büyük eseri “Kapital” kapitalizmin röntgen filmi, yol arkadaşı Friedrich Engels’le birlikte kaleme aldıkları “Komünist Manifesto” ise insanlığın hastalıklarına ebediyen son verecek bir reçetedir. Marx’ın geleceğe ilişkin çoğu temel öngörüsü doğru çıkmamıştır ancak taraflı/tarafsız hemen herkes “Kapital”in bugün bile çok iyi bir iktisat kitabı ve üstün bir edebi metin olduğunu kabul eder.
Marx görüşlerini olabildiğince bilimsel bir temele oturtmaya çalıştı. Kapitalizm ve öncesindeki üretim sistemlerini inceledi. Onların iç mantığını anlayıp sergilemeye girişti. İktisadi ve toplumsal dönüşümün dinamiklerini ortaya çıkarmaya uğraştı. Mükemmel bir sentezciydi Marx; büyük İngiliz iktisatçılar Adam Smith ve David Ricardo’nun ekonomi-politiğini, Hegel’in diyalektiğini, Ludwig Feuerbach’ın materyalizmini, Saint-Simon-Fourier-Owen’ın ütopyacı sosyalizmini alıp bir potada eritti ve ortaya <ı>görünüşte ı>kusursuz bir ürün çıkardı: Marksizm.
Marksizm dünyayı, üretim ilişkilerini, kapitalizmi açıklayıp yorumlamakla kalmadı dünyanın gelecekte nasıl olacağı ve nasıl olması gerektiğini de söyledi. “Feuerbach Üzerine Tezler” kitabında Marx bunu şöyle ifade etti: “Filozoflar bugüne kadar dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa sorun onu değiştirebilmektir.”
Marx ideolojisini oluştururken dönemindeki bilimin tüm olanaklarından yararlandı. Ekonomi politik literatürünü çok iyi inceledi. Sadece “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” kitabını yazarken konuyla ilgili yüzlerce kitabı incelediği belirtilir. Gözlem, analiz ve sentez yeteneği zaten üst düzeydedir. Sonuçta şu ana kadar yeryüzünde oluşturulabilmiş en geniş kapsamlı, en radikal, en “bilimsel” ideolojiyi üretti. Üretim ilişkilerini inceleyip “insan toplumlarının gelişme yasasını” buldu. Buna göre, toplumların dinamiğini, üretim tarzı, üretim araçlarının mülkiyeti, üretici güçler arasındaki mücadele ve üretim tarzlarının değişmesi belirliyordu. İnsanlık geçmişte komünal, köleci ve feodal üretim tarzlarını yaşamıştı. Kapitalizm bunların devamı ve özel mülkiyete, sömürüye dayalı sınıflı sistemlerin en son aşamasıydı. Kapitalizm kendi uzlaşmaz çelişkileri nedeniyle eninde sonunda çökecek, onun yerini özel mülkiyetin, dolayısıyla sömürünün ortadan kalkacağı bir üretim tarzı olan komünizm alacaktı. Bu dönüşümü hızlandıracak ve gerçekleştirecek olan da proletarya sınıfıydı. Ancak halihazırdaki egemen sınıflar tüm gücüyle direnecekti. Bu direnci kırmak ve onları yenmek için bir sosyalist devrim gerekliydi. Proletaryanın partisi olan “komünist parti” devrimi zor yoluyla gerçekleştirmek için örgütlenecek ve her türlü yasal/yasadışı mücadele yöntemini kullanarak savaşacaktı.
Marx ve Engels Komünist Manifesto’da “Dünyanın bütün işçileri birleşin; zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok” diye seslenmişlerdi. Bu mesaj, uzun çalışma saatleri, karın doyurmaya bile yetmeyen ücretler, kölece çalışma ve yaşam koşulları, devletin çıplak terörü ve siyasi baskıları altında inleyen dönemin işçi sınıfına ulaşmakta ve karşılık bulmakta gecikmedi. Marksist düşünce Avrupalı aydınlar ve işçi sınıfı arasında hızla yayıldı. 19. Yüzyılın sonuna doğru kıtanın hemen her tarafında Marksizmden şu ya da bu ölçüde etkilenmiş, sol, sosyalist, sosyal-demokrat partiler kuruldu.
Bunlardan, sonradan adı "Sovyetler Birliği Komünist Partisi" olan “Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi”, Marksizmin öngördüğü sosyalist devrimi 1917 yılında Rusya’da gerçekleştirmeyi de başardı. Yanı sıra, 20. Yüzyılda daha birçok ülkede sosyalist devrimler oldu. Ancak sosyalizmin kalesi Sovyetler Birliği’ndeki yaklaşık 75 yıllık deneyim Marksizm ve sosyalizm adına tam bir hüsranla sonuçlandı. Sovyetler Birliği ve sosyalist kamp ülkeleri birbiri ardına iskambil kuleleri gibi devrildi.
Marx, Engels ve ardılları tarafından bir doğa yasasının kaçınılmaz gereği olarak kapitalizmin yerini alacağı söylenen sosyalizm daha ilk uygulamada çökmüş ama iç çelişkileri nedeniyle kaçınılmaz biçimde yıkılacağı öngörülen kapitalizm dimdik ayakta kalmıştı. Üstelik ilk sosyalist devrimin gerçekleştiği sıralarda en ağır krizlerinden birini yaşamıştı (1929 Dünya Ekonomik Bunalımı).
Aslında yıkılan sosyalizm falan değildi; çünkü “sosyalist üretim sistemi” diye inşa edilmiş olan şey sosyalizm değildi. Sovyetler Birliği’nde bir çeşit devlet kapitalizmi denenmiş, bu deney bir yere kadar başarılı da olmuş ancak olağan kapitalizmin rekabetine dayanamayıp çökmüştü. Bu tip devlet kapitalizminin başarılı örneğini bugün Çin’de görmekteyiz. Çin’de de bir sosyalist devrim gerçekleşmiş, sosyalizmin inşasına girişilmiş ancak sonuçta varıla varıla en büyük sermayedarın ve girişimcinin devlet olduğu tipik bir kapitalizme varılmıştı.
Neden? Nasıl? Kapitalizm niçin yıkılmamış, "sosyalizm" niçin tutunamamıştı? Hata neredeydi? Biz bugün niçin bir seçenek olarak sosyalizmi değil de kapitalizmin bu krizini nasıl atlatacağımızı konuşuyoruz?
(Devam edecek)
………..