Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Kriz: Ütopya’ya gittim, öyle bir yer yokmuş!

Kriz: Ütopya’ya gittim, öyle bir yer yokmuş!
 

Burası Ütopya! Gittim, gördüm, geldim!..


“Kriz, sorun yaratan belli bir durumun çözümlenme olanağından kopmuş gibi göründüğü an ya da anların toplamıdır.” Sanem Yazıcıoğlu krizi böyle tanımlamış. Krizi “olağan”ın, “düzenli durum”un karşıtı, geçici bir kırılma anı olarak da tanımlayabiliriz. Şöyle düşünülür: Her şeyin uyum içinde olduğu bir düzenli durum vardı, sonra aniden bir şey oldu ve kriz çıktı!

Örneğin, son küresel finans krizi patlamazdan önce işler yolunda gibi görünüyordu. Dünya ekonomisi büyüyor, borsalar sürekli yükseliyor, gayrimenkul talebi ve krediler artıyor, türev piyasaları her gün yeni bir ürün çıkarıyor, otomobil satışları, petrol tüketimi patlama yapıyor, ticaret hacmi genişliyor, bankacılar, borsacılar, emlakçılar, otomobil üreticileri, petrol ve enerji şirketleri ciro ve kâr rekorları kırıyordu. Bu görünüşte düzenli bir durumdu. Hep öyle sürecek gibi de görünüyordu. Ama krizi ve kaosu ta çekirdeğinde barındıran bir düzendi; bir gün bir yerlerden bir şeyin patlayacağı belliydi ve patladı.

Tabiatın ve varoluşun temel kurallarından biri kriz… Tek tanrılı dinlerin yaratılış kuramları bir kriz anına işaret eder. Tevrat’taki hikâyeyi hatırlayalım: “Tanrı Adem ile Havva’ya ‘yasak meyveyi yemeyin’ dedi, onlar yasağa uymayıp yediler ve ilk günahı işlediler. Tanrı da onları cennet bahçesinden kovdu.” Buyurun size kriz!

İslam ilahiyatında da benzer bir kriz motifi vardır. Allah insanı yaratıp meleklerin onun önünde secde etmesini emreder, bütün melekler bu emre uyarken Şeytan uymaz. “Beni ateşten onu topraktan yarattın; ben ondan üstünüm, önünde eğilmem” der. Al sana kocaman bir kriz! Tevrat’taki yasak meyve ve cennetten kovulma hikâyesi Kuran’da da yer alır. Şeytan Adem ve Havva’yı kandırıp Allah’ın yasakladığı ağacın meyvesinden yedirir, Allah da onları dünyaya göndererek cezalandırır. Yürü git dünyaya talim et gel! İşte halen devam eden bütün krizlerin anası! Yani Adem babamızla Havva anamız biraz boğazlarını tutmayı becerebilse şimdi ne küresel krizle boğuşacaktık ne de kapitalizmle, sosyalizmle!..

Çok tanrılı dinlerin dışındaki inanç sistemlerinde de benzer şeyler söz konusudur. Hemen her inanç sisteminde, ezelde her şeyin iyi olduğu bir düzenli durum, o düzeni bozan bir kötü güç, ona karşı savaşan bir iyi güç, iyiyle kötü arasında bir nihai hesaplaşma ve iyinin savaşı kazanmasıyla tekrar ebediyen sürecek bir düzen motifi vardır.

Büyük patlama teorisi de bunlardan çok farklı değildir; onda da başlangıçta evren sonsuz yoğunlukta, tüm parçacıkların düzenli dizilişinden oluşan küçücük bir küreyken bir patlama olur, sonunun nereye varacağı belli olmayan bir kriz! Ve evren zincirleme krizlerle genişleyip soğumaya başlar. Bazı biliminsanları evrenin genişlemesinin kritik bir noktada duracağını ve tekrar büzülüp yeniden o sonsuz yoğunluktaki haline döneceğini söylüyorlar. Yani burada da bir “düzenli durum›kriz anı›değişim›başa dönüş” motifi vardır.

Aynı şey Marksizmin tarihsel materyalizm teorisi için de geçerlidir. Orada da benzer biçimde bir düzenli durum (sınıfsız ilkel komünal toplum), bir kriz anı (sınıfların ve sömürünün ortaya çıkışı- köleci toplum), krizin derinleşmesi, (feodalizm, kapitalizm), iyiyle kötünün mücadelesi (kapitalist sistemde kötülüğün simgesi burjuvaziyle iyiliğin temsilcisi proletaryanın kavgası), bir nihai savaş (sosyalist devrim) savaşı iyinin kazanması (proletarya diktatörlüğü) ve ebedi düzenin kurularak (komünizm) başa dönülmesi izleğini görmek mümkündür.

Tek ve çok tanrılı dinler, bilim ve Marksizm hayret verici biçimde nasıl da ortak bir noktada birleşmişler değil mi?

Ancak bunların tümünün insan düşüncesinin ürünü olduğunu unutmayalım. Dinler, inançlar, bilim, bilimsel teoriler, ideolojiler hep insanın tabiata ve varoluşa dair kafasındaki sorulara yanıt verme çabasının birer ürünüdür. Gerçekte evrende böyle başlangıçlar, bitişler ve başa dönüşler hiç olmayabilir. Evren hakkında bildiklerimizin tümü yanlış çıkabilir.

İnsan aklı belirsizlikten hoşlanmaz. Her şeyi öğrenip kurallarını ortaya çıkarmak ister. Geçmişte olanı bilmek, gelecekte olabileceği tahmin etmek ister. Her koşulda hayatta kalmak ister. Ölümsüzlüğe inanır. Ölümden sonra bile yaşamak ister. Varoluş sıkıntılı bir süreçtir. İnsan sonu gelmez krizlerle, tehlikelerle, belirsizliklerle boğuşmak zorundadır. Bir yandan fiziksel varlığı krizlerle sarsılır, beden hastalanır. Bir yandan tabiatın krizleriyle boğuşur; deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetlerle varlığı tehlikeye girer. Bir yandan iktisadi hayatın kaotik risklerini göğüslemek zorundadır; işsiz kalır, zarar eder, sermayesini yitirir, iflasa sürüklenir. Bir yandan siyasi krizlerde özgürlüğü tehdit edilir; fikrini açıklayamaz, kargaşanın ortasında kalır, zorla askere alınıp savaşa sürülür. Ruhu sürekli krizdedir; âşık olur karşılık bulamaz, sever sevilmez. En büyük ve kaçınılmaz kriz olan ölüm sürekli yanı başındadır.

Bütün bu belirsizlikler ve tehlikeler insanı arayışa ve anlamaya yöneltir. Krizlerin ve belirsizliğin olmadığı kıtalara, adalara hayali yolculuklara çıkarır. Ütopyalar yaratır. “Orada bir yerlerde, tehlikenin, acının, sömürünün, ölümün bulunmadığı bir yer olmalıdır” diye düşünür. Bütün “ebedi düzenli durum” teorilerinin birer Ütopya’sı vardır. Cennet bir Ütopya’dır; komünist düzen bir Ütopya’dır; liberalizmin serbest piyasanın “görünmez eli”nin her şeyi düzenleyeceği fikri bir Ütopya’dır; krizsiz bir hayat Ütopya’dır; ölümsüzlük bir Ütopya’dır.

Ütopya ise gerçekte “olmayan ülke”dir; insanın zihninde tasarladığı bir “ideal” düzendir. Ancak ütopyalar da bir ihtiyaçtır. Ütopyaların var olup olmaması değil arayışı önemlidir. Ütopyayı ararken aslında reeli düzeltiriz.

Son küresel krizimize dönecek olursak; hali hazırdaki sistem bu krizi de atlatacaktır. Sadece atlatmakla kalmayacak daha da güçlenecektir. Bunu kaldıralım yerine şunu koyalım denebilecek gerçekçi bir alternatif yoktur. Kapitalizmin her krizi esas büyük krizine çıkan bir basamaktır. Kapitalizmin, daha doğrusu insanın kendi ihtiyaçları için üretim yaparak tabiat kaynaklarını tüketmesi sisteminin esas krizi ise o kaynakların bittiği anda patlayacaktır. Daha çok otomobil kullanma, daha çok petrol tüketimi, daha çok plastik üretimi, daha çok silahlanmayla varabileceğimiz yer bizim için telafi edilemez bir felaket olacak olan bir iklim krizidir. Her şeyin metale, plastiğe, boyaya, karbondioksite, asfalta, nükleer tepkimeye ve betona dönüştüğü o anda, dünya insan denen canlı türünü bünyesinden bir şekilde atacaktır. Bu bizim için son anlamına gelen nihai bir kriz, dünya içinse şimdiye kadar çok defa atlattığı olağan krizlerden biri olacaktır.

Bu gidişi değiştirip yeryüzündeki misafirlik süremizi biraz daha uzatacak olan tek şey yine insanın aklı ve hayatta kalma güdüsüdür ki, bunlara da ne kadar güvenilebilir bilmiyorum. İnsan, ütopya tasarlayabilen bir akla sahiptir ancak bir de çoğu zaman o aklı işlemez hale getiren hırsa…

…..

Foto: http://images.elfwood.com/art/z/h/zhaman/utopia.jpg

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..