Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Krizi ve ileriye görebilmek -4-

Krizi ve ileriye görebilmek -4-
 

Gelelim röportajın Türkiye’yi ilgilendiren bölümüne. Bakın Erhan Göksel o günlerde Türkiye için nasıl tahminlerde bulunmuş.

ABD ve dünyadaki küresel ekonomide bir kriz dalgası olursa Türkiye’ye bu tsunami olarak yansır. Çünkü bu ülke üretmiyor. Dünyada kriz varken, Türkiye’de olmaması beklenemez. Ama biz de, daha büyük olursa dengeleri değiştirir. Siyasi yapıya kadar herşeyi etkiler.. Bunun olmamasını sağlayacak bir tek güç var dünyada, oda ABD. ABD siyasi olarak Türkiye’deki krizi önlemeye yönelik hareket ederse, bunu önler. Amerika bunu niye yapar? Hatırlarsanız bir söz var: ABD nezle olursa Türkiye zatürre olur diye. Öyle bir sürece gidiliyor. Tek çıkışı planlansaydı üretimdi. Ama maalesef Türkiye hala üretmiyor. Borsadaki hisse rakamlarından hesaplarsanız, şirketlerin değeri küçüldü. Eğer 2001 kriziyle karşılaştıracak olursak, bu kriz 2001’dekinden daha tehlikeli. 2001 krizinin nedeni ekonomisi kırılgan olan Türkiye’deki siyasi belirsizlikti. Makro ekonomik kararlar her zaman bir yere kadar siyasidir. Yani siyasi hatalardan, yumruk yerseniz yere düşersiniz. Ekonomik olarak nakavt olursunuz. Bu sefer ki krizin ekonomik bir nakavt ile gelme ihtimali var. Ama gönül istemez elbette. İnşallah olmaz.

31 Aralık 2005 Mart’ında Türk özel sektörünün borcu; 27 milyar dolardı. 31 Aralık 2007’de, bu borç 142 milyar dolara yükseldi. Özel sektör bugün yurtdışından kredi alıyor, ipotek veriyor. Şartnameye uymadan bir tane taksidini aksatsın, 24 saatte anahtarlarını verir. Eğer Türkiye 2001’deki gibi bir kriz yaşarsa, Türk burjuvazisinin yüzde 70’i anahtarlarını yabancılara verir. Burada 1990’lı yıllardan gelen kötü bir ekonomi var. Ama aradaki Refahyol iktidarının ekonomi politikaları farkını gösteriyor. Eğer o politikalar, devam etseydi Türkiye bu kadar büyük bir borç yükü altına girmezdi. Bugün Türkiye’nin iç borcu 230 milyar doları, dış borcu da 200 milyar doları geçmiştir. Toplam borç, 450 milyar dolara yaklaşmış. Bu rakam, ülkenin bütün bir yıl boyunca yaptığı her türlü üretimi kapsayan GSMH’sini bile tutmuyor. Böyle bir ekonomi dünyada yok, bir tek Türkiye’de var. Birisi çıkıp da, bizim 450 milyar dolar borcumuz var ama ABD’nin 2, 5 trilyon dolar demesin. Çünkü ABD’nin ekonomisi, 10 trilyon dolar. Ayrıca, ABD sıkıştıkça para basıyor. 0, 03 cente 100 dolar basıyor. Karşılığında da üretim olduğu için çok değer kaybetmiyor.

Türkiye'de bankalarının yüzde 50’si, sigorta şirketlerinin yüzde 70’i satılmış durumda. Bir ülkeye verilen kredilerin yüzde 70’ini yabancılar veriyorsa o ülkede bağımsızlıktan söz edilemez. Bugün yabancı sermaye Türkiye’yi ele geçirmiş durumda. İşin tehlikeli yanı bu. Türk halkının ve Türkiye'nin gelecek 20 yılı ipotek altında. Tüketici kredileri, kredi kartları ve bireysel kredilerin toplamı 75, 4 milyar dolar. Bu inanılmaz vahim bir durum. Bu ülkede çocuklarımız ileride yabancıların uşağı olma noktasına gelecekler. Diğer ülkelerde özelleştirmeler çok farklı yapılıyor. Almanya, Hollanda bir kanun çıkarttılar. Stratejik şirketlerin satışını izne tabi hale getirdiler. Bu dünyada yeni bir şey. Çin petrol şirketi olan Cnooc, en yüksek teklifi vererek ABD’de Unicon’ı satın almaya kalktı. Escon Mobil’den 1.5 milyar dolar fazla verdi. Senato müdahale etti. Ulusal menfaatlere aykırı olduğu için veto etti. Geçen sene Pepsi Cola, Danone’yi almaya kalktı. Anlaşma yapıldı. Fransız hükümeti, AB referandumunda hayır çıkmasının da etkisiyle tarım kesiminin baskısı sonucu tarımsal ürünleri stratejik bularak satışı iptal etti. Satılamadı. Ama baktığımız zaman biz resmen hayat bağlarımızı satıyoruz.

Türkiye’de şu anda 100 milyar doların üzerinde sıcak para var. Borsanın da yaklaşık 83 milyar doları yabancı. Bu paranın yaklaşık 40 milyar doları gidici. Kalanı, en büyük kriz çıksa da gitmez. Kârının temettüsünü alıyor hisselerden. Herkesin atladığı şey bu. Kriz çıktı, TÜPRAŞ kârda rekor kırdı. Yüzde 16, 7’si meşhur şaibeli satıştan sonra Offer ailesini elinde. Sadece 2006 yılında 58 trilyon lira temettü aldılar. Bono ve borsadan, Eylül 2007’den beri 4 milyar, Ocak 2008’tan beri yaklaşık 7 milyar dolar çıktı. Fakat Türkiye’yi terk etmedi. Bankalarda, döviz olarak duruyor. Türkiye’yi terk etmesi internetten 5 saniyedir. Yabancılar, 2003 Ocak-2006 Aralık arası 57 milyar dolar kar transferi yaptı. Ayrıca Türkiye’de 500 büyük şirketin yüzde 51’inden fazlası yabancılara ait, 147 şirket bulunuyor. Bu 147 şirket, 500 büyük şirketin üçte birinden daha aza tekabül ediyor. Kârının yüzde 37’sini alıyor. Bugün Türkiye ekonomisi küresel sermayenin denetimi altındadır ve onların piyonu haline gelmiştir. Hükümet de, eli mahkûm olduğu için buna garanti vermiştir.

Özel sektör borç içinde dediniz. Onların durumu nasıl?

Türk burjuvazisi de kendisinden bekleneni yapmıyor. Zaten siyasetçiden, daha acz içinde. Yani Türk burjuvazisi, bugün şirketlerini 1 YTL’ye satıyorsa, yarın 3 YTL’ye satmanın peşinde. Bu iktidara, destek oradan geliyor. Koç gibi, birkaç şirket dışında hiçbirisi hesap yapmıyor. Bizim Türk burjuvazisi için en kârlı yol, devlete çok kâğıt satmak. Koç'un farkı şu: Koç Holding yatırım yapıyor. Türkiye’nin en büyük ailelerinden Sabancı ailesi bütün kuruluşlarını sattı. 10 yıldır borç satıyor. Akbank, 10 yıldır Türkiye’de en çok vergi veren şirkettir. İkinci en çok vergi ödeyen Arçelik ile arasında 10 kat fark vardır. Bu Arçelik’in vergiyi az verdiğinden değil, öbürü kâğıt üstünde sermayeden kazandığı için. Bossa, Lassa herşeyi sattı. Eğer, ABD İran’ı vurursa Türkiye yanar. (Ama şu anda bu risk kalktı görünüyor.) Çünkü İran’ın çevresindeki en önemli ülke Türkiye’dir. Ticaret ve siyaset dışında, ABD’nin İran’a ambargo uygulamak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye’deki rejimin üzerine oynar. ABD, İran’ı işgal etmeyecektir, vuracaktır. Bunun için BM kararı da zaten çıkaramaz. Bu küresel dalgalanmaya Türkiye hazırlıksız olduğu için, çok az zaman kaldığı için Türkiye’nin çok ağır bir krize gireceğini, Türkiye’deki siyasi yapıyı kökünden değiştireceğine inanıyorum. AKP’nin iktidarı da küresel krize bağlı. Devreyi tamamlamayabilir. AKP bu sonbahara kalmadan kriz öncesi yerel seçimleri öne alacaktır. Eğer kriz erken gelir ve yaz aylarında başlarsa yapamaz. Seçimi o zaman öne alamaz.”

Buraya kadar yazılanları Erhan Göksel'in röportajından derlemiştim. ABD-İran gerginliği Obama'nın gelişiyle en azından askıya alınmış durumda. Türkiye'de ve dünyada bir toparlanma hamlesi mevcut. Hatta en son IMF yetkilisinin söylediği "Türkiye'nin IMF'ye ihtiyacı yok" açıklaması ve borsadaki dengeli yükseliş bunun bir nevi ispatı niteliğinde. Fakat 4 bölümlük anlatılanlara baktığımız zaman Erhan Göksel'in gerçekten tesbitlerinin ne kadar doğru çıktığını görmemek mümkün değil.

Yazılarını okuduk yorumlar herkesin kendi şahsına ait. Ama peki kim bu Erhan Göksel. İşte cevabı:

1959 Ankara doğumlu. Bürokrat ve öğretim üyesi bir ailenin çocuğu. 1976’da Hacettepe Tıp Fakültesi’ne girdi. Ardından ekonomi doktora eğitimini yaptı. Politik psikoloji üzerine çalıştı.. 1968-1983 arasında yüzme-sutopu ve basket oyunculuğu ile 1991-92’de basket antrenörlüğü yaptı. Bütün bu faaliyetleri sırasında hekimliğe devam etti. 1987’de Ankara Numune Hastanesi’ndeki görevinden istifa etti. 1983-87 arasında Türkiye’nin yurtdışındaki lobi faaliyetlerini yürüttü. Politik danışmanlık hizmetlerine, 1989’da Verso Siyasal Araştırmalar Merkezi’ni kurarak Adnan Kahveci ile birlikte başladı. Sırasıyla siyasi danışmanlık yaptığı liderler: Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Aydın Güven Gürkan, Hikmet Çetin, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz. Mesut Yılmaz’la 1999 seçimleri öncesi ayrıldı. Ayrıca 1996’da Bulgar Başbakanı Kostov’un, 1999’da Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in başkanlık kampanyalarını yaptı. 1998-2000 arasında ABD’de Başkan Yardımcısı Al Gore’a Ortadoğu danışmanlığı yaptı. Halen Türkiye dışında ABD’de ve Çin’de de ofisleri bulunmakta ve siyasi danışmanlık faaliyetlerini siyasiler dışında uluslararası şirketlere de yapıyor.

 
Toplam blog
: 91
: 3105
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Yıllardır yazmadım... Şimdi yine devam.. Haftanın belirli günleri... Çünkü eskisi kadar vaktim yo..