Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '17

 
Kategori
Aile
 

KT 127: “Abla” 20 Yıl Sonra, Halâ O Bakışı Hatırladıkça, Yol Boyu, Hayat Boyu Ağlar.

Çaprazlama iki kez katladığı kağıdı ters çevirip enine ve boyuna bir kez daha katlayan “abla”, kağıttan kayık yapar gibi, bildiğinden değil babası öyle yaptığından, bir yüzeyi yine çaprazlama katlar, onu da yarıdan tekrar katlar, çevirir, öteki yüzü de aynı şekilde, sona kalan iki yüzü bu kez ters uçlardan içeri doğru yapıştırır, üzerine mermer küllüğü koyar.

Verandada Koçero ile Hırçın; kalkar, kapı aralığından önlerine koyduğu mamayı Koçero’nun, çiftleşme ve yavrularını emzirdiği zamanlarında büyük bir nezaketle Hırçın’a bırakışını izler. Kapının aralığından içeri dalan Küçücük, akmakta olan gözü seyreltilmiş İsveç Şurubu ile silinirken, birkaç pençe attığı “abla”nın, ellerindeki gül dikeni çiziklerine kendi desenlerini ekler. Birlikte verandaya çıkarlar, musluğun dibindeki en rüzgârsız noktaya, iki-üç gündür devam etmekte olan poyrazda üşümesin diye Küçücük için koyduğu derin plastik çöp kutusuna dolmuş çeri çöpü silkeleyen “abla”, dışarı süpürmeye çalışırken rüzgâr marifetiyle bir kuru yaprak salvosu ortasında kalır, vazgeçer. O ara gelen, öteki koyda yaşadığından kahvaltıya yetişemeyen Sarışın/Sarman’a da, 40 yıl öncesi Ziraat Bankası promosyonu, soluk sarı metal bardakla yarım ölçü kraker ikram eder. Ardından, öğleye doğru, tekrar acıkan kedi tayfası birer ikişer verandaya düşmeye başlar. "Şunlara yaptığımın yarısı kadarını çocuğuma yapabilseydim, çocuğum ne mutlu olurdu!" der "abla" kendi kendine.

Aklında, birkaç gün önce okuduğu bir metinden, dönüp durdukça yüreğine batan “…Doğurur doğurmaz kreşe bırakılmak üzere çocuk sahibi olan ve akşam yalandan, baştan savmacı ilgi gösteren kadınlar…” cümlesi! 1981 yılının on ikinci ayının on dokuzuncu gününden beri böyle bir annedir “abla”. Doğum izni biter bitmez, bebek 1.5 aylıkken işe başlar; “abla”nın annesi de çalıştığından, anneannesinin bir yaşına kadar bakabildiği bebeğe, kreş sırası gelene dek, bir altı ay daha kocasının yeğeni, kuzenleri, kız kardeşleri, o ara kimin zamanı uygunsa, o tarafından bakılır.

1.5 yaşında, ana-kız kreşe başlar: İlk gün küçük kız, hiç sesini çıkarmaz, boynunu hafifçe büker annesinin ardından, o kadar! “Abla”, minibüse biner, Şişli’de iş yerine varana dek, 20 yıl sonra halâ o bakışı hatırladıkça, yol boyu, hayat boyu ağlar. Yeni rotası, minibüsle; Yeniköy/Sarıyer/Şişli/Okmeydanı (SSK Hastanesi karşısında, epey arayıp, temiz, hesaplı, devlet kreşi olduğundan kontrollü olduğunu düşündüğü bir kreş bulmuştur), kızı bırakıp tekrar Şişli! İşyeri oradadır, sabah-akşam herkes imza atarken, muhteşem insan, rahmetli müdür Avni Bey “abla”yı o defteri imzalamaktan muaf tutmuştur.


Akşam aynı macera, bu kez tersine, yine minibüsle; Şişli/Okmeydanı/Şişli/Yeniköy! Bir süre sonra kreş müdiresi hanımın yeğeninin boşalttığı eve, -o yıllarda ev bulmak mucizedir- kiracı, çıkacağını bildirmeden epey önce ev sahibine ulaşıp talip olur “abla”. Çoook sonraları alınan, ana-kız yıllarca birlikte oturduktan sonra kız evlendiğinde “abla”nın onlara bırakıp taşraya göçtüğü ev, Yeniköy’den çıktıkları evin kirasının üç katıdır (36 bin TL) ama kaloriferlidir ve kreşin hemen karşısındaki bloklardadır.

Görünüşte yüksek ücretlerin ödendiği, fazla mesainin genellikle ödenmediği, basınla eşgüdümlü çalışan reklam sektörü temposu içinde “abla”, küçük kız kardeşiyle oturuyor olmasa, kızı, bebeklikten çocukluğa geçemeyecek. Fazla mesai olağan karşılanır ama bir dönem 20:00’e, 22:00’e, 01:00’e doğru giderek fazlaca uzar, taa ki bir gece, atölye şefi “abla”nın, arkadaşlarını ayaklandırıp 03:30’da evini arayıp uyandırdığı sanat yönetmenine "işi bıraktıklarını" söyleyinceye dek. İlginçtir, kovulmayı göze aldıkları eylem saygınlık kazandırır grafik ekibe ama bir zaman sonra ajans, iflas sonucu kapanır. Sektör böyledir, iş yeri değişir, durum değişmez.

Küçük kız kardeşin kendi düzenini kurup evden ayrılmasından sonra, "abla"nın kızı, 9 yaşından itibaren okul ve yuva dönüşü eve yalnız girer. Girer girmez telefona gider annesini arar, sorar, "ne zaman geleceksin?" Yalnız doyurur karnını, yatağına yalnız girer "seni bekleyeyim" der ama uyuyakalır. Ayakkabılıkta annenin terliğine, buzdolabı üzerinde bir magnet altına sıkıştırılmış ufak notlarla haberleşirler: "Anne Cem’e Cuma günü gidebilir miyim? Cevabın hayır olur. / Anne beni öp ve uyandır / Anne lütfen Testlerle Dilbilgisi diye kitap var Fiyatı: 6300 / Sabah 9’da hazır olacağım lütfen fihrist defterimi ara / Anne bana kızma / Not-1 Anneciğim gelirken akşam beni öp Not-2 Şemsa Teyze’ye parayı verdim Not-3 Fatura buzdolabının üstünde. Onu görmezsen sana sabah gösteririm (10 Mayıs 1989 tarihli) / aralarda kalp resimleri ile, Seni Seviyorum Anne Love görl…"

Hayatın hızına adım uydurmaya çalışan, birkaç cephede birden çarpışan anne “abla”, yorgun, sabırsız… Çocuğun isminden çok duyduğu sözcük, HADİ! Sevgiye zaman çok az; yine de bebeklikten çocukluğa geçene dek her gece “abla” uyumadan önce kızını kucağına alır, sıkı sıkı sarılırlar, koklaşırlar ve bunu sevişmek diye isimlendirirler. “Abla” sevginin, dahası bedensel temasın sağlıklı beden ve ruh gelişimi için olmazsa olmaz olduğunu bilir.

“Sizin diye bildiğiniz evlâtlar gerçekte sizlerin değildirler. / Onlar kendilerini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdır. / Sizlerin aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler. / Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler. / Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncenizi asla. / Çünkü onların kendi düşünceleri vardır. / Onların vücutlarını çatabilirsiniz ama canlarını asla. / Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz. / Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç. / Çünkü hayat ne geriye gider ne geçmişle ilgilenir.” Halil Cibran’ın bu şiirini, Berat Günçıkan’ın bir anneler günü yazısından kesip saklayan “abla”, bir anlamda yapışmadığı, seçimlerinde özgür bıraktığını kızının kurduğu yaşama bakarak, başka nedenlerle de olsa, becerebildiği kadar annelikle, şiirdeki öğüdü tutmuşa benzer.

Yine de, annelikle ilgili toplumsal beklentilerin ağır şartlandırması yüzünden olmalı, kızını yuvaya bıraktığı ilk günkü bakışı aklına düştükçe içi kanar, “abla” ağlar.


 

 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..