Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kuantum gerçeği 6 – “Metafizik” düşünce

Kuantum gerçeği 6 – “Metafizik” düşünce
 

ben "kötümser" çıkmıştım. İnanmadım elbette...


Artık fiziğin durakladığı noktayı aştık ötesini algılamak istiyoruz. Cinler, melekler, ruhlar gerçekte nedir? Kader nasıl bir olgu? Ölümün sonrasında ne var? Cennet – Cehennem var mı? Reenkarnasyon gerçek mi? ...

Gelin bir bakalım!

Konumuz kuantum, malum. Fiziğin ötesine bakacağız ama çerçevenin dışına çıkmayalım. Bilimdeki evrim sonucunda kuantum fiziği madde ile enerji arasında bir dönüşüm yaşandığını ispat edip, farklı zannedilen bu iki fiziksel büyüklüğün artık birlikte kavranması gerektiğini ortaya koymuştu. Dönemim bilim adamları bu yeni kavramı aralarında haşin biçimde tartışırlarken kamplaşmaları uzun sürmemişti. Bir tarafta, sözcüsü Danimarkalı Fizikçi Bohr olan ateşli grup şunu diyordu. Doğada her şey belirsizdir. Artık her şey olasılıkla değerlendirilmelidir. Diğer tarafta ise, Einstein’in meşhur sözü hayat buluyordu. “Tanrı zar atmaz!”

Oysa Madde=Enerji denkliğini bulan, Einstein’in ta kendisi değil miydi? Gerçekte, üstat şunu haykırıyordu. Abartmayın! Zira günümüzde, felsefe yapacağız derken söylemler şu hali almıştır. “İçtiğiniz kahvenin içindeki elektron, aynı anda dünyanın diğer ucundaki bardakta çayı karıştıran kaşığın ucunda atom altı bir parçacık olabilir.” Güzel. Olsun, bize ne? Bunu bilince kahvenin tadı mı değişiyor? Üstelik tamamen akılları karıştırmaya yönelik, çıkar amaçlı bu tür söylemlerin altındaki bilimsel basitliği yakalamak hiç zor değil…

Dostlar, fiziksel bedenimize ait olan beş duyumuzla evrenin ilk üç boyutunu algılayabiliyoruz. Maddenin üç boyutundan bahsediyorum. Hani en-boy-yükseklik var ya, onlar. Bakın yine çaktırmadan araya bir anahtar terim sıkıştırdım. “Fiziksel beden” Başka ne beden var ki? Hımm, Bence yanlış soru! Doğrusu şu olmalı. Bir duyumuz daha yok muydu? Altıncı duyumuz vardı ve biz yine unuttuk. Neden biliyor musunuz? Diğer duyularımız gibi kullanmaya alışkın değiliz henüz. Yeterince egzersiz yapmıyoruz. Evet! Şimdi sıkı durun. Yeni bir fikirle karşınızdayım. Bir beden daha tanımlayalım. Adı “ruhsal beden” olsun. Biliyorum. Bunun neresi yeni diyenler var. Yeni olan fikir şu! Altıncı duyumuz “düşünce”, ruhsal bedenimizin hizmetinde olsun. Dahası da var. Onun başı kel mi? O neyi algılayacak? İşte cevap. Dördüncü Boyut. Zaman!

Özetlersek; Bir bedenimiz var, görünür ve evrende sadece kendi gibi görünür olan üç boyutu algılayabiliyor. Bir bedenimiz daha var, görünmez ve sadece kendi gibi görünmez olan dördüncü boyutu algılayabiliyor. Adları ise, fiziksel beden ve ruhsal beden. İşte size kuantanın parçaları. Hatırlayın! Madde “out” kuanta “in” demiştik ve kuanta, madde ile beraberindeki dalga seyirli enerji formunun ortak adıydı. Bir kuantanın madde formu fiziksel bedeni, enerji formu ise ruhsal bedenidir.

Pozitif bilim teorik olarak ispatlamıştır ki, madde evreninde hız yükseldikçe zaman kıvrılarak sonsuzlaşıyor. “Bu da ne demek şimdi?” Diyenler! Kıvırmaya başladım işte anlayın. Asla! Zaman kıvrılır, ben kıvırmam. Sorma sırası bana geçti. Okuduğunuz o cümleyi fiziksel bedeninizle algılamak istediniz değil mi? Olmaz. Zamanı, ruhsal bedenimiz (altıncı duyumuzla) algılayabiliyordu. Buna alıştırmalıyız kendimizi. Yoksa şimdi söyleyeceğim hiç anlaşılmaz. Bilinen en yüksek hıza (ışık hızı) ulaşıldığında zaman sonsuzlaşır, yani akmaz.

Zamanda yolculuk hayalleri, Einstein’in rölativite teorisi olarak bilinen bu fikre dayandırılmıştır. Ancak, teori aynı zamanda hiçbir madde formunun ışık hızına ulaşamayacağını da söylemektedir. Elinize bir cisim alın ve cama hızla fırlatın. Camın kırıldığını göreceksiniz. Eğer cismi ışık hızında fırlatabilseydiniz, camdan ışığın geçtiği gibi kırmadan geçebilecekti. Sorun değil camcıyı çağırın halleder. Siz de ortalıkta dolaşmayın.

Şimdi gelelim yukarıdaki illüzyon cümleye. Armudun sapı üzümün çöpümüydü? Yok daha saçma bir şeydi. Kahvenin elektronu kaşığın sapı mı, ne?… Her neyse… Mikro evrendeki yaşam ışık hızındadır. Demek ki, zaman akmamaktadır. Bu durumda “aynı anda” diyerek zamana atıf yapmak anlamsızlaşır. Elektron bir orda bir burada gezer ve kolunda saat taşımaz. Aslında gerçek şudur. Mikro evrende zaman, farklı bir mevhum olarak vücut bulur. Vücut mu? Hani lafı şimdilik böyle bağlayayım ki, bizden bir şeyler olsun, anlaşılır…

Durun bir dakika! Bir şeyi fark eder gibiyim. Sanki bu yeni düşünceye ısınır gibisiniz. Ne dersiniz? Harika! Bekletmeden dalalım şu ruhlar alemine. Enerji formlu bu alemde gözler, kulaklar ve diğerleri işe yaramaz. Sadece düşüncemizde algılamaya çalışacağız. Cin, peri, melek, ruh ve nihayetinde tanrı gibi birçok isim yakıştırmasıyla algılamaya çalıştığımız bu alem sadece ve sadece, maddenin enerji formundaki yaşamıdır. Farklı bir alem değildir. Bütünün diğer yarısıdır. Önce-sonra sıralamasına tabi değildir. Aynı anda yaşanır. Ancak, bir alemdeyken diğeri algılanamaz. Hangisini algılıyorsak, o anda onu ve onun unsurlarını yaşarız. Objelerin; biz baktığımızda madde formunda, bakmadığımızda ise enerji formunda yaşadıklarını hatırlayın.

Bu anlatımın içinde reenkarnasyon felsefesini de bulabilirsiniz. Enerji formları, emanet bedenlerde geçici konaklama yaparlar. Bir bedenden diğerine geçiş mümkün olsa bile, geçiş öncesindeki bedensiz yaşanan süreçte ruhsal aleme girilmiş ve fiziksel alemdeki tüm yaşanmışlıklar orada bırakılmıştır. Formatlanmıştır! Bir başka bedende fiziksel aleme geri dönüldüğünde ise öncekinden kalıntılar aramak anlamsızdır. Gerisi faraziyedir. Fanteziden öte bir şey değildir. Fantezi ise, kötü bir şey değildir.

Gelelim kader olgusuna. Yaşanmışlıkları kaleme alan yazgıcı abladır o, yaşanacakları bilen falcı teyze değil. Dostlar, bir an sonrasına dair hiçbirimizin elinde malumatı yoktur. Hayatımızın kullanma talimatı da yoktur. Hepimizin çok iyi bildiği ama yaşarken unutmak istediği tek doğa gerçeği, ölümdür. Geleceğe dair tek bilgi. Ölümse ne bir son, ne de bir başlangıçtır. Aynı sürecin içinde yaşanan form değişikliğidir. Ruhsal bedenin emanetindeki fiziksel bedeni terk edip, zamanın akmadığı alemde enerji formunda yaşamını sürdürmesidir. Terk edilen bedense fiziksel evrenin, maddesel sonsuzluğuna ait olarak yaratılmış geri dönüşümlü zerresidir.

Özellikle bu son bölümde yaptığımız fikir egzersizleri bundan sonra içeceğiniz kahvelerin tadını değiştirir mi bilemem ancak, bildiğim güzel bir dörtlük var, yol verin paylaşayım.

Düşüncelerine dikkat et, fikrin olur

Fikirlerine dikkat et, eylemin olur

Eylemlerine dikkat et, alışkanlığın olur

Alışkanlıklarına dikkat et, kaderin olur…

Dostlar, bloglarımda okuduğunuz ve okuyacağınız her bir satır özgün kalemimin eseridir. Anonim de olsalar fikre ve emeğe saygı gereği alıntı bölümleri bildirmeye özen gösteriyorum. Şimdi bir deyiş de benden olsun.

“Nasıl bir yarışsa yaşamak, sona kalan kazanıyor. Kaybeden dostlarımız, varışta bizi bekliyor.”

Son bölümde, ölüm sonrası cennet cehennem inanışı ve tanrı kavramı üzerinde söylemek istediklerim var.

Fikrin fikre yar olması dileğiyle, görüşmek üzere…

 
Toplam blog
: 36
: 1267
Kayıt tarihi
: 25.05.08
 
 

İstanbul'da doğdu. Teknik Lise Elektronik Bölümünde okurken rakamlara olan ilgisini de keşfetti. ..