Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '09

 
Kategori
Mizah
 

Kuantum okula koş!...

Kuantum okula koş!...
 


Okullar açılacak, az kaldı.. Öğretmenlik ayağa düşürüldüğünden beri, artık herkes öğretmen! Basıyorsun bir tuşa, bilginin bini bir para! Artık prof. olmak için saçı başı ağartmaya da gerek yok. Yeter ki bir diz üstü ya da masa üstü bilgisayarın olsun... Bas bir tuşa, gelsin bilgiler!.

Bir de hocalara, hacılara, profesörlere bir şey sorma modası var. Televizyon kanalında... forumda... “jogging”te anlatır dururlar.

Jogging ne demek mi? Nasıl anlatayım şimdi bunu? Jogging’i bilmeniz için kuantumu bilmeniz gerekir önce!

Sırtında eşofmanı, ayağında spor ayakkabısıyla “mozaik pasta” hazmetme aşkına ormana dalanlardan da duyabilirsiniz şu kuantum meselesini...

“Şekerim... bak şimdi! Nasıl yani? Hiç mi duymadın? Sen çok cahil kalmışsın hayatım.. Benim bu yıl okula başlayan küçük oğluma öğretmenleri fiş vermiş. Ayol, bu öğretmenler çok cahil canımın içi.. Fiş mi kaldı bu devirde?

Dershaneye yollayacağım bu yıl çocuğu... Projeksiyonlu bilgisayarlarla ders anlatılıyormuş orada. Eve de alalım diyorum bir tane, odasına...

İki gündür, fiş ezberliyor evde..

“Kuantum okula koş !”, “Türkçe topu attı.”, “Altay dile geldi.” “Ural ılık Ice tea iç.” “Avrupa hindi al !” “Hindi yok al sana ördek!”, “Vakvakvak! Ak ak ak! Lambayı yak! Sahura kalk!”


Küçük oğlum, bir de “ront” öğrenmiş okulda. Eve gelip anlattı. “Okulda “rond” öğrendik dedi. Dedim ki, “Bak oğlum, önce rond değil, ront... Galiba ‘sizin sınıftakiler’ Türkçe’ye hakim değil. Doğrusunu söylemezsen, seni ciddiye almazlar! Biz sert milletiz. Dünyayı titreten Türküz, Malkoçoğlu’nun torunlarıyız biz! Rond yumuşaktır, aslı Türkçe’dir, serttir ve ‘ront’tur.”

“Pardon, Avrupa “ront” u bizden almış, sonra da yumuşatmış öyle mi? “Rond” yapmış.. Ee bize de karşılığında bir “kont” verselermiş de biz de şu “kont”u iyice yumuşatıp “kon” yapsaymışız. Olmaz tabi ya! Şanımıza yakışmaz. Biz üzerimize toz “kond”urtmayız! Kont mu aldık? Tutar onlardan kontur yapar, “kontur at sevgilim, kontur at!” şarkısına klip çekeriz. Link, ront in! ling, rond out.”

***

“Milletçe insanları paranoyaya sürüklemeyin canım!”

Pardon, ne demiştiniz en son? Kim kimi nereye sürüklemiş anlayamadım. Şimdi şu tümceyi öğelerine ayıralım. Siz, gizli özne; sürüklemeyin, yüklem; insanları, belirtili nesne; paranoyaya, dolaylı tümleç...Buraya kadar tamam. “Milletçe” sözcüğü hangi öğeye ait bir sözcük? Durum belirteciyse, yeri nerede? Virgül de yok, deviririm ulan şimdi ben bu tümceyi!

Şu “canım” ünlemi ele ayağa dolaşıyor, bir kenara koyalım, beklesin orada. (Kızma.. canımsın!)

Şimdi şu tümceye biraz aerobik yaptıralım.

Milletçe, insanları paranoyaya sürüklemeyin!

İnsanları, paranoyaya milletçe sürüklemeyin!

Hangisi?

Millet olarak, hep birlikte (saçmalayıp)... insanları paranoyaya sürüklemeyin (mi?)

yoksa....

Siz (tek başınıza saçmalayıp) insanları paranoyaya millet olarak sürüklemeyin (mi?)

Hangisi?

Bir Türk atasözü var.

“Söz var, dağa çıkarır; söz var, dağdan indirir.” ya da “Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir.”

Eğer ibret alınmak için değil de, laf olsun, torba dolsun diye söylenmiş bir sözse, sözü devirmek gerek. Söz devrildiğinde de öğeleri sağa sola saçılır ve siz toparlamakta zorlanırsınız. Çünkü konuşmakla laklaka arasında fark vardır.

“Ben... ben... ben... benim... benim.... benim... im.... im.... dım... dım... dım...” diyenlerdenseniz, bir yerlerde yanlış yapıyorsunuz demektir.

***

Blog yazarı A, blog yazarı B’nin “Kürtçe aslında Türkçe imiş” başlıklı yazısına: “Kürtçenin Türkçe olduğunu iddia etmek, “Güneş Dil Teorisi kadar saçmadır. (...) Dil adlarına gelen çekim ekleri ayrılmaz...”diye bir yorum yapmış ve aşağıdaki yanıtı almış:

“TürkçeYE ek yaparken söz, sizi hatırlayacağım bundan sonra (...)”

Blog yazarı B, bu Türkçe kuralını daha öğrendiği anda unutmuş olmalı ki, “Hangi Kürtçe’den söz ediyoruz bu arada? “ diyerek hem SÖZünde durmamış, hem blog yazarı A’yı hatırlamamış, hem de Kürtçe sözcüğüne gelen ‘çekim eki’ni kesme imiyle ayırarak, kuralı bir kez daha ihlal etmiş.

Bu durumda blog yazarı B, “çekim eki”nin ne olduğunu bilmeyen bir müstakbel roman yazarı mı, yoksa “-den” hal eki sırf Kürtçeye geldiği için beyninde değişime uğramış ve ruhsal nedenlerle bu eki “itim eki” olarak algılamış biri mi, yoksa hiçbiri mi?

***


Şaka bir yana...


Bilimsel tartışma, hoşgörüyü gerektirir. Hoşgörü, bir konudaki bilimsel tartışmaların atmosferidir. İnsanların bilimsellik düzleminde kalma istekleri, hoşgörüyü muhafaza etmekteki titizliklerinden anlaşılabilir.

Bilimsel iddialar, doğru ya da yanlış olabilir. Bu onların bilimselliklerinden bir şey kaybettirmez. Yeter ki elde ettiğimiz verilerin iddialarımızın yanlışlığını kanıtlamaları olasılığına da hazır olalım; iddialarımıza bilim dışı bağlılıklar içerisinde olmayalım.

Bir tartışmada hoşgörüden uzaklaşılıyorsa, kolayca söyleyebiliriz ki bilimsellikten de uzaklaşılmıştır. Çıkarların olduğu bir tartışma söz konusudur.

***

Bu arada lafa tutulduk, lafa daldık... ‘kuantum’ başı boş kaldı, oyuna daldı ve her zamanki gibi... okula geç kaldı!


[ZelinArtuğ, 17 Eylül 2009, Yeryüzü]

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..