Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı ABDULLAH BEDELOĞLU

http://blog.milliyet.com.tr/abdullahbedeloglu

22 Şubat '15

 
Kategori
Arkeoloji
 

Kubbeli mimari hangi devlete ait?

Kubbeli ibadet yeri yapımı Osmanlı Devletine ait değildir. Bir çadır devleti olan Osmanlının bir mimari ekolü yoktur.

Habertürk kanalından tarihi mimarileri çok iyi bilen Talha Uğurluel’in kubbeli mabet mimarisini tarihe ve belgelere aykırı olarak Osmanlıya ait demesi etik değildir.

Osmanlı bir çadır medeniyeti olup Türk ve Müslüman Devletleri yıkma,işgal ederek halkın özel mülkiyet hakkını kaldırma, Müslüman ülkelerin topraklarını devşirmelerin asıl ülkesi olan Müstevlilere satma amaçlı bir devlettir. Osmanlı Devleti halkın yerleşik hayatı terk edip Yörük hayatı sürmelerine sebep olmuştur. Bu yüzden mimari gelişmemiştir.

Mescid-i Aksa (Arapça: ??İslam dinine inananlarca kutsal mekânlardan biridir.

Mescid’i Aksanın Süleyman Tapınağı kalıntılarının da bulunduğu tapınak tepesine halife Ömer tarafından M.S. 638 yılı itibariyle yaptırıldığı, daha sonra Emevi halifeleri I. Mervan ve Abdulmelik tarafından genişletilerek I. Velidzamanında son şeklinin verildiği bilinmektedir.

Süleyman Mabedi

Kral Süleyman tarafından MÖ 957 yılında yaklaşık 7 yıllık bir sürede inşaa edilmişti. Antik Museviliğin merkeziydi[1] Tapınak, Musevi inancının merkezinde bulunan Shiloh, Nov, ve Givon’da bulunanlarla beraber Musa’nın buluşma çadırı (taşınabilir musevi tapınağı) ile yer değiştirmiştir. İlk tapınak MÖ 586 yılında Babillilerce tahrip edilmiştir.

İkinci Tapınak

Yeni tapınağın yapımına MÖ 535’de başlanmış olup bir süre ara verildikten sonra inşaat MÖ 521’de yeniden başlamış, MÖ 516 yılında tamamlanmasının ardından MÖ 515 yılında ibadete açılmıştır. Ezra Kitabı’nda bahsedildiğine göre, Tapınağın yeniden inşasına Büyük Cyrus izin vermiş ve Büyük Darius’da onaylamıştır. Yaklaşık 500 yıl sonra İkinci Tapınak, MÖ 20 yılında Kral Herod tarafından yeniden tamir ettirilmiş ve daha sonra Romalılar tarafından 70 yılında tahrip edilmiştir.

Mimari nitelikleri

Kubbet-üs Sahra İslâm mimârîsinde bilinen ilk kubbeli eserlerdendir. Bu yapı Abdülmelik’in halifelik döneminde 689-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Binanın mimarları Kudüs’lü Yezid Bin Salam ve Baysan’lı Raja Bin Hayve’dir. Günün coğrafyacısı olan El-Mukadassi’ye göre, bu kutsal binanın inşası için Mısır eyaletinin gelirlerinin 7 mislinden daha fazla finansal fon sarfedilmiştir. Fakat bu binanin orijinal planalri bulunmamakytadir ve organik olarak gelistirilip yapimladigi kabul edilmektedir. Bu binanin detayli ilk plani 19.yuzyilda bu kutsal binaya gizlice girebilen Hristiyan gezgin harita subay/mimarlari tarafindna yapilmistir.

Binanın muhendis/mimaralrinin Kudüs’lü Yezid Bin Salam ve Baysan’lı Raja Bin Hayve oldugu kabul edilmektedir. Günün coğrafyacısı olan El-Mukadassi’ye göre, bu kutsal binanın inşası için zengin Mısır eyaletinin vergi gelirlerinin 7 mislinden daha fazla finansal fon sarfedilmiştir.

Bu bina Kudüs’te Müslümanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen (Muallak Taşı adi verilen) kaya üzerine olup ortası kubbeli sekizgen bir binadır. Ortasında kutsal kayayı örten yüksek tahtadan iskeletle yapılmış 20m çaplı bir kubbe bulunmaktadır. Bu kubbe altın sarısı renkli metalik levhalarla kaplıdır. Bu metalik levhalar 1964’de kadar kurşundandı ve o yıl tamamlanan renovasyon ile levhalar alümünyum-bronz alaşımdan yapılmışlardır. Bu kubbe 16 pencere boşluğu ve sütün ihtiva eden bir silindirik davulumsu yapı üzerinde bulunmaktadır. Bu silindirik davulumsu yapı zeminden yükselen ve bir daire şekilde yapılmış, aralarından 24 boşluk bulunan sütunlar üzerine dayanmaktadır. Sütünlar arası boşluk 19ar metre eninde olup sütun yüksekliği 11 metredir. Binanın dış duvarlarinin yüzeyleri porselen çiniden oluşmaktadır ve binanın sekizgen şeklini aksettirmekdirler. Hem dış duvarlar ve hemde davulumsu silindirik yapıda pencereler bulunmaktadır. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi Kur’an süreleri ve çeşitli motiflerle süslenmiştir. Duvarlar Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilmiş olan çini karolarla kaplıdır. Kubbenin altından bulunan zemin satıhı Muallak Taşı denilen kayadan oluşmaktadır.

Türk Müslümanlar yaygın olarak yapının içindeki Muallak Taşı’nin havada durduğuna inanırlar. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Muallak Kayası’nı havada gören hamile kadınların hayretten, şaşkınlıktan ve dehşetten çocuklarını düşürdüğünü söylemiştir. Fakat şimdi Muallak Kayası’nın Müslümanlar tarafından havada durduğu düşünülse de Harem-üs Şerif’teki yapıların altında kaldığından gözükememekte, içine Kubbet-üs-Sahra’dan inilebilmektedir.

Ayasofya (Yunanca, Latince: Sancta Sophia ya da Sancta Sapientia),[2] İstanbul’da tarihî bir müze. Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından MS 532 - 537 yılları arasında İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılındaİstanbul’un Türkler tarafından alınmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beri ise müze olarak hizmet vermektedir.[3][4] Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.

Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, eski Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup,Ortodoksluk mezhepinde Tanrı’nın üç niteliğinden biri sayılır.[6] 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Milet’li İsidoros ve Tralles’li Anthemius’un[1][3] yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve Jüstinyen’in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir.Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.

Bizans döneminde Ayasofya büyük bir “kutsal emanetler” zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş İkonostasisti. Konstantinopolis Patriği’nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi’nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mikhail Kiroularios’un Papa IX. Leo tarafından Aforoz edilmesine şahitlik etmiştir, genel olarak bu olay Schisma’nın yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.

1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgorüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş,Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

TAC MAHAL
Tac Mahal’in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmış ve 1648 yılında tamamlanmıştır.

Babür İmparatoru Şah Cihan’ın, doğum sırasında ölen eşi Mümtaz Mahal’in anısına Agra’da yaptırdığı Tac Mahal anıt mezarının 1863-1869 yılları arasında Samuel Bourne tarafından çekilen fotoğrafı.

Tac Mahal’in yandan görünüşü.
Kubbe üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hattat Serdar Efendi tarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır.
İnşaatta çok sayıda ustanın da yanı sıra, günde 20 bin işçinin çalışmasıyla türbe 1643’te, çevresindeki avlu ve yapılar 1649’da bitirildi. Tac Mahal, 20 yılda 1652’de bütünüyle tamamlandı.
Agra ilinin dışında Yamuna Irmağı’nın kıyısında, 305x580 metre ölçülerinde dikdörtgen avluda yer alan Tac Mahal, dört cephesinin ortalarında 33 metre yüksekliğindeki taç kapılarıyla 75 metre yüksekliğindeki anıt kubbeyi çevreliyor.
İç mekanı örten 30 metre yüksekliğindeki alt kubbeyle üst kubbe arasında türbe mekanı kadar ölü hacim var.
Mümtaz Mahal ve Şah Cihan’ın sandukaları üst katta, kubbenin altındadır. Sandukaların bulunduğu yerdeki kubbede insan ağzından çıkan her ses 7 kez yankılanacak şekilde bir akustiğe sahiptir. Şah’ın ve eşinin asıl lahitleri ise, en alt katta bulunmaktadır.
Tac Mahal’in yüz binlerce akik, sedef ve firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet çok iri inci vardır.
Romantik görünüşü ile herkesi büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac Mahal, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür.
Tac Mahal, 1983’ten bu yana UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.
AMERİKAN KONGRESİ BİNASI
Amerikan Kongre binası kubbeli yapıdır. ABD Kongre binası Osmanlı mimarisi değildir.
Dr. William Thornton (d. 20 Mayıs 1759, İngiliz Virjin Adaları - ö. 28 Mart 1828, Washington, D.C.) Amerikalı fizikçi, mucit, ressam ve mimar.
William Thornton’ın en büyük ve en önemli eseri Amerika Birleşik Devletleri Kongre Binası’dır. Tasarımı kendisine aittir. Thornton ABD Kongre Binası baş sorumlusuna verilen ve görevleri arasında binanın bakımı, gelişimi, korunması, personel alımı ve daha da önemlisi Kongrenin gerçekleştirilmesinin sağlanması olan Bina Mimarlığı görevine getirilmiş olan ilk kişidir. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri Patent İdaresi’nin de ilk başkanıdır.

OSMANLI SARAYLARI
Osmanlı Sarayları’nın ne parası, ne mimarisi ne de mimarının Osmanlı Devletine ait olduğuna dair bir kayıt yoktur.
Topkapı Sarayı, Bizans Sarayı değil miydi? Yıldız Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı Avrupa’dan alınan borç parayla Avrupa Mimarisine göre yapılan binalar değil miydi?
Sanat Tarihi uzmanı olduğunu iddia eden Talha Uğurluel’in tarihle ve gerçeklerle çelişen beyanları TV haberciliğine uygun değildir. TV kanallarının iç denetimlerinin olması, yani sanat tarihçisi kurulunun denetimine sunması gerekir.
Talha Uğurluel’e tavsiyem mimarlık ve mimarlık tarihi okusun. Mimarlık fakültesi mezun ve öğretim görevlilerinin Talha Uğurluel’in tarihi ve tarihi kişilikleri saptırmaya yönelik hareketlerine dur demesini dilerim.


ABDULLAH BEDELOĞLU
KAYNAKÇA
1. tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya

ABDULLAH BEDELOĞLU
KAYNAKÇA
1. tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya

 
Toplam blog
: 152
: 2363
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yü..