Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '12

 
Kategori
Deneme
 

Küçük bedende büyük acılar

Küçük bedende büyük acılar
 

Süt yanığı lekeler, uykuya dalmış olan tüm gözlerin sabahın ilk ışıklarında, sessizliği bir anda kovan acı çığlıklarla uyanmasına sebep olmuştu. Gören her gözün gördüklerine inanamadığı, duyan her kulağın işittiklerinin doğru olmadığı bir durum olmuştu bu ilk anlarda. Zaman denen kavram durmuştu adeta ve geçmek bilmiyordu. Her saniye bir asırmış gibi uzadıkça uzuyordu.  Gün, çok hızlı başlamış ve hiç aydınlanmamıştı da. Gün, kalplere yaydığı derin acı ile koyu bir karanlığın sınırlarında uzun ve yorucu bir yolculuğa çoktan başlamıştı.

“Yaşamış olduğum acılarda süt yanığı lekeler var bugün, belki de üzerinden uzun yıllar geçse de üzerimdeki etkisi hiç geçmeyecek olan…”

Yolculuk devam ediyordu belki de hiç durmaksızın. Yaşanmış olan bu derin acı, izlemiş olduğumuz rota üzerinde ilerliyordu bizlerle birlikte. Alınan nefes kadar yakındı bazen. Ve bazen de uçsuz bucaksız bir okyanusta bir damlayı barındıran bir gerçeği bulacak kadar uzak ve imkânsızdı. Ama her durumda vardı hayatımızda ve var olmaya da devam edecekti anlaşılan.

Küçük bedende yaşanan büyük acılar, hafızalarda yer etmeye başladığı ilk andan itibaren silinmesi mümkün olmayan durumlara işaret ediyordu. Güneşin doğuşu bu ilk anın en büyük şahidi idi. Güneş, o gün acıların üzerine doğarak bu olaya tanıklık etmişti. Hüküm henüz verilmemiş ve kalplerde belirsiz duygular barınmaya başlamıştı. Olabilecek en iyi durumdan en kötüsüne değin.

“Hayatın sadece küçük ama en önemli parçası olan yaşamak her şeye rağmen güzel olsa da, bazen hiç kaldırılamayacak derecede çok acımasızdı…”

Duyguların belirsizliği zamanla ortadan kalkmaya başlamıştı ve artık tüm duygulara derin bir matem hâkimdi. Küçük bedende yaşanan büyük acıların sonu olan bu durum, yaşanılması gereken başka acıların sadece bir göstergesiydi. Hüküm çoktan verilmiş ve küçük bir beden bu hayatın dahi ne olduğunu anlayamadan bu hayata veda etmişti.

Yaşanan son durum, ilk ana nazaran kabul edilmesi daha zor bir durumdu her canlının doğası gereği. Yerden gökyüzüne yükselen sesler yakılan ağıtlardan geriye kalan tek yansımaydı belki de. Yakılan her ağıt, gözlerden kalbe bir damla daha gözyaşının düşmesi demekti. Gözden kalbe düşen her damlanın yaşanan bu derin acıyla birlikte yanıp kavrulan kalpleri, belki de biraz serinletmesi anlamı taşıyordu bugünlerde. Acı yaşanmalı, gözyaşı akmalı ve bu yaşananlar dinmeliydi zamanla.

“Bu gün, yıllarca kendime kendimle ilgili sormuş olduğum soruların bir kısmının cevaplandığı gün. En zor anımda davranışlarımın şekillendiği ve belki de kendime yakıştıramadığım, zor da olsa yapamadığım ama bu gün ile farkına vardığım gözyaşlarımın hem yanaklarımı hem de kalbimi ıslattığı gün. Gözyaşlarımı sadece içime akıtmakla kalmadığım ve dışa yansıttığım, hatta hıçkırıklara boğulduğum gün, bu gün. Bu gün, süt yanığı lekelerin kalıcı bir iz olarak hayatımda yer ettiği gün…”

“Hayat, koca bir tatlı yalan olduğu kadar, ölüm de yaşamı sona erdiren ve kabul edilmesi zor olan acı bir gerçektir…”

 

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..