Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '07

 
Kategori
Özel Lezzet Durakları
 

Küçük bir kaçamak...

Küçük bir kaçamak...
 

Bazı şeyler vardır ki... Mümkünse paylaşılır. Paylaşılamıyorsa da anlatılır ki, başkaları da bilsin, öğrensin ve aynı güzellikleri gitsin, görsün, yaşasın.

Deniz kıyısında, muhteşem manzaranın karşısında oturmuş... Masadaki inanılmaz güzel görünümlü salataya bakarken aklımdan bu düşünceler geçiyor. Rengerenk bir salata bu. Yeşil, turuncu, kırmızının tonlarıyla renk cümbüşü adeta. Çatalımla bir tutam almamam mümkün değil. Oysa daha balıklarımız gelmedi.

Amasra salatasından bahsediyorum... Sabahın köründe yollara düşüp geldiğimiz Amasra'nın, meşhur salatasından.

Marul (bu yörenin yaprakları sert olmayan lezzetli marulu, yoksa eğer, göbek marul kullanılıyormuş), salatalık, domates, yeşil zeytin, kuru ve yeşil soğan (kuru soğan iri halkalar şeklinde doğranmış), kırmızı lahana, havuç, piyaz, maydanoz, beyaz ve kırmızı turp, tereotu, semizotu, çükündür, roka, nane, karışık turşu (özellikle pancar turşusu ve kornişon) doğranıp, sanat eseri gibi süslenir... Sonra da nar ekşisi, sirke, tuz ve sızma zeytinyağından oluşan sos ile tatlandırılırsa ne olur? Ortaya inanılmaz bir lezzet çıkar. Limon suyu da kullanılıırmış nar ekşisi yerine, ama bu tadı vermezmiş. Canlı Balık Restaurant'ın servis elemanının yalancısıyım.

Canlı Balık Restaurant yazdığıma bakmayın. Asıl adı Mustafa Amca'nın Yeri. Mustafa Bey ölünce işi devralan oğlu tarafından bu yeni isim verilmiş lokantaya.

Salon veya teras yerine daracık sahilde... Kumların üzerindeki masalardan birine yerleşiyoruz. Bir yanımda deniz... Masamda sevdiklerim... Ve balık yemek üzereyim. "Mutluluk bu olsa gerek" diyorum. Oysa daha pek çok kez başka başka şeyler için de kullanmışımdır bu cümleyi.

Küçük Liman'da ilçenin en eski lokantası burası. 1945 yılından beri hizmet veriyormuş. En büyük özelliği de balığın kızartılmasına rağmen yağlı olmaması. Balığın hiç yağ çekmemesi için yıllardır uyguladıkları yöntem ise; Balıkların önce bol yağda kızartılıp, balıkları tavada çevirirken bu yağın boşaltılması ve balığın tavanın dibinde kalan yağla pişmesiymiş. Bu şekilde pişen balık da o yüzden neredeyse tamamen yağsız oluyor, ama kurumuyormuş. Balığı da kavrulmuş süt mısırı ununa buluyorlarmış kızartma öncesi.

Barbunu çok sevdiğimden sipariş verilirken "Ben barbun istiyorum lütfen" dememe kalmadı... Herkes farklı bir balık istediğinden... Garsonumuzun önerisi üzerine masamıza mezgit, barbun, ve hamsi tava geldi... Hem de kocaman bir tabakta. Yanında da kepekli mısır unundan yapılmış taş fırın ekmeği.

Yolda gelirken yaşlı kadının sattığı mancar böreğini yemeseydim diye hayıflana hayıflana başladım yemeye. "Çıtır çıtır taze balık, o muhteşem salata ile nasıl yendi... Ne çabuk bitti anlayamadım demek" isterdim ama... Çok anladım. Çünkü masada hepimiz birbirimize bakıp gülmeye başladık boş tabakları görünce. Gerçekten de çok doyurucu bir yemek olmuştu.

O sırada masaya bir tatlı getirdiler; Üzerine çekilmiş fındık ve ceviz konmuş ballı manda yoğurdu. Hmmm! Nefisss görünüyor.

Hani biz doymuştuk... Hani bir lokma daha yiyesimiz yoktu... "Nasıl bir şey bu" diye sorup çatal ucu ile alan masadakilere... "Hmmm! Muhteşemdir" diyerek diğer taraftan eşlik etmem sonucu bitiyor "balığın taze olduğunu kanıtlayan" tatlı. Üzerine de birer demli çay. Bu kadar kişi tıka basa doyduktan sonra "inanılmaz ucuzz" diyerek hesabı ödüyoruz.

Yemek sonrası "Müzeyi, Amasra Kalesini, surları, oymacılar çarşısını, limanı gezmemiz ve özellikle mendirekte yürümemiz gerekir ki yediklerimizi eritelim" diye düşünerek ağır çekim hareketlerle kalkıyoruz masadan.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..