Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Küçük bir kağıt mı dediniz?..

Küçük bir kağıt mı dediniz?..
 

Sosyal hayatta, gerek argo jargonunda, siyasi hayatta sıkça kullandığımız ve yeni anlamlar, yeni mesajlar yüklediğimiz ''Fiş'' kalıbıyla ülke olarak aramız çok iyidir. Nedeni, sebepleri pek bilinmese de Fransızca ''Fiche'' kelimesinden dilimize girmiş bu söze konuşurken bir şekilde değiniyoruz

Hatta İngilizce'yle Türkçe'yi karıştırarak konuştuğunda kendini modern zannedenler bile sıkça kullanır bunu.

Fişin (Fish) İngilizce'de ''Balık'' anlamına gelmesi bu arkadaşları pek memnun eder. Diyelim eve balık alacak kararsız kalmış. Hemen yanındakine söyler:

''Yaa, eve 2 kilo fish mi alsam ne diyorsun?''
''Buyur??''

Bu ekin kullanımı yazı dillerine de yansır, fiş yazacaklarına fish yazarlar ve böylece kendilerini mutlu hissederken yazıyı okuyanlara da sinir krizleri geçirtirler.

***

Bizim fiş kelimesiyle esas ilişkimizse alışverişlerde gerçekleşir. Özellikle bir dönem vergi iadesi sisteminin geçerli olmasıyla herkesde bir fiş merakı vardı. Üzerinde alışverişin miktarını, vergisini ve tarihini gösteren bu küçük kağıtçıklar hayati önem taşırdı. Gerekli gereksiz herkes fiş toplayıcısı olurdu. Sağa sola sürekli ''Fazla fişin var mı?'' diye sorarlardı.

Aslında bu işi o kadar ciddiye aldığımız yoktur. Bir nevi formalite yani. Fiş alındığında gerçekleşen davranış biçimleri klasiktir. Anlatalım..

1-) İnceleme:

Özellikle aile babalarında sıkça görülür. Otoritesini korumak isteyen baba, aldığı fişi sanki resmi bir sözleşme metnini okuyormuş gibi dikkatle okur. Bunun temelindeki düşünce aile eşrafına gösteriş yapmak ve ''Vayy be, babama, kocama bak'' havası yaratmaktır. Orada yazılanlarla pek ilgilenilmez. Baba, fişi okurken bir yandan da aileyi izler. Çocuklar ya da hanımın dikkati dağıldıysa hemen sesli okumaya başlar.. ''Un 2 lira, şeker 3 lira...''

2-) Başkasına devretme:

Fiş okuma işlemi bittiğinde kafada beliren düşünce ''Ne yapacağım bunu?'' olur ve en kestirme kurtulma yolu bir başkasına vermektir. Fakat her zaman bu kural tutmaz. Bazen verdiğiniz fişi kimse almaz ve elinizde kalır. Üvey evlat gibi hissedersiniz kendinizi. Bir fiş, bir insan...

3-) Kurtulma:

En kestirme yoldan kurtulamak yere atmaktır. Yine de bir alışveriş merkezindeyse kişi bunu yapamaz ve en yakındaki çöpe bırakıverir, yine de o nasıl bir şanstır bilinmez, aradığınızda çöp kovası da bulamazsınız. Sanki birisi tüm kovaları saklamıştır. O halde alternatif yöntemler kullanılır, mesela yardım için kurulan kumbaralar. Bu kumbaralara baktığınızda içinde bir sürü fiş görebilirsiniz.

Tabii sadece alışveriş belgesi değildir fiş, yeri geldiğinde kaçınılmaz bir indirim sebebidir. Alacağınızı alırsınız sıra ödemeye gelir ve Türk bilinçaltında yıllardır yatan bir dev uyanır.

''Fiş almazsak kaça olur?''

***

Alışverişin dışında kumarda para yerine geçen küçük pullara verilir bu isim ama asıl meselesi 2000'li yıllardan sonra iyice hayatımıza giren bankalar gibi bekleyerek zaman geçirdiğimiz yerlerde sıra verme işlemidir ki başlı başlına bir felakettir.

Bankaya girersiniz, kapıdaki görevliye yapmak istediğiniz işlemi söylersiniz. Tavır klasiktir: ''Fiş alacaksınız.''

Böyle küçük bir makina içinde alırsınız fişinizi, tepedeki numarayla karşılaştırırsınız ki arada en az 80-90 rakam fark var. Aslında o kadar kişi yoktur bankada. Oluşan farkın temel nedeni sanki hayatında ilk defa fiş veren alet görmüş gibi her 2 dakika da bir alete basma gereği duyan tiplerdir. Halbuki sizin sıranız 10 bilemedin 15 kişi sonra gelecektir ama bir iki kişinin dengesizliğini siz çekersiniz.

Çocuklar deseniz ayrı bir vaka. Annesi kızdı ya, illa basacak o düğmelere. Hayatında elinin en hızlı çalıştığı yerlerden birisidir o makinanın önü. Öyle hızlı basar ki alet roket hızına geçer, 2 saniye içinde 100 tane fiş verir.

Sonra kalkıp banka müdürüne çemkirirsiniz ama ne fayda??

Otoparklarda da sıkça kullanılır bu fişler. Kampanyaları bile vardır. Bu işin en çetrefilli yönü onaylatma meselesi. Hani firma aracınızın otoparkında ne kadar kalacağını bilmek ister ya, siz de paşa paşa söylersiniz ya... Yalnız malum özellikle bu alışveriş merkezleri artık şehir kadar büyük olduğu için otoparklar da büyüktür ve onaylatma kabiniyle sizin aracınız arasındaki mesafe gözünüzde öyle bir büyür ki, eyvah eyvah.

Hani arabayı orada bırakıp gitmek istersiniz, onu da gözünüz yemez.

En sonunda git-gel yapmaktan yorgun düşerken bir daha alışverişe arabayla gitmeme kararı alıp almayacağınızı gözden geçirirsiniz. Tabii poşetleri nasıl taşıyacaksınız o da ayrı bir konu...

***

Aslında fişin daha çok kullanım yeri var. Elektronikten siyaset bilimine kadar gidiyor bu kullanımlar ama onu da başka bir yazıya bırakalım.

 
Toplam blog
: 278
: 1369
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Küçük bir kız çocuğu masumiyetidir yazmak, her satırı her cümleyi her kelimeyi tekrar tekrar gözden ..