Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '12

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Küçük kardeş Can...

Küçük kardeş Can...
 

O soğuk ve bet salı gecesinde, kızımın teninde sarının en berbat tonunu gördüğümden beri, yaklaşık 5 yıl yaşlandım... Şu an 32 yaşındayım... Bir aklı evvel muhabir gelse: "Neler hissediyorsunuz şu an? " diye sorsa, boğazımda diklemesine duran 9 numara bir örgü şişi var derim, nefes alsam batıyor, almasam olmaz... O derece berbatım...

İnci doğduğundan beri aşı sonrası ateşlenmeleri dışında hiç hastalanmamıştı blogçuğum. Ki ben normalde zaten hasta, efenim ağlayan bir çocuğa hiç dayanamam; kendi kızımın başına gelince yuttum örgü şişini... İlaçlara rağmen inatla yükselen ateşle, kuzumu tuttuğumuz gibi hastaneye ışınlandık...

Görüntü olarak altın gününden çıkıp nöbete gelmiş gibi duran doktor abla, tahlil istedi önce...Kan alınırken İnci'den çok ağladığımı söyleyebilirim. Sonra üzerinde birer parça kıyafet kalana kadar soyundu, poliklinikte bir o yana bir bu yana kucağımızda gezmeye başladı kızım... Tahlil sonuçları ve muayene, faranjit denilen afedersiniz b.k hastalıkla bizi yüzleştirdi. İlaçlarımız yazıldı ve eve dönüldü... Bu arada; bu olay vesilesiyle, hiç bir zaman şu " İnternet annesi " denilen annelerden olamayacağımı da anladım. Millet twitterda, facebookta her hastaneye gidişlerinde kendini, @bilmemne hospital şeklinde etiketleyip ileti gönderebiliyorken, bana telefon numaramı sorsanız oturur düşünürdüm, ki zaten telefonum da bir süre sonra sevdiceğimin cebinden çıktı...

O gece kızım bir daha hastalandı, sonraki günler bir daha, ve bir daha... Antibiyotiği ilk günler içemedi hep çıkardı; ateşi her gün ikindi uykusunda çıktığı için, ikindilerden nefret eder oldum. Bir elim, dudaklarım çocuğun alnına monte oldu... Ve cuma günü de bu pislik hastalık sağlam bir pik yapınca, başka bir hastaneye tekrar gitmeye karar verdik.

Haseki'nin çocuk acilindeki doktor abi de önceki doktor ablayla bire bir aynı şeyleri söyleyince bir nebze rahatladık..En azından, çocuğa boşu boşuna ilaç verip durmamış olduğumuz ortaya çıktı. Muayene sonrası eve dönerken, yolda kızım iyileşmeye başladı; benim de buna paralel olarak sinirim boşaldı blogçuğum... Oturdum bööyle çocuk gibi ağladım, ağladım... Ve bir kere daha anladım ki hayat aslında sadece kızımmış... Kendim dahil herkesin ve herşeyin anlamını kaybettiği anlar yaşadım... İyileştiğine hala inanamıyorum, eşe dosta bahsederken hala gözlerim doluyor... Ama tabi çok şükür halimize, Allah beterinden saklasın diyerek, siliyorum gözyaşlarımı... Velhasılı cumartesi sabaha karşı kızım iyileşti, ve hayatımın belki de en güzel ' sabahın körü 'nü yaşadım: Saat 06:00da ayağa kalkmış ve minnoşu dans ettiren, oyun oynayan ev ahalisi tablosu...

İncim şarkıları çok seviyor, annesi gibi... O hastalığının etkisiyle inleyip ağlarken hep " Küçük kardeş Can "ı söyledim ( gerçi sesim de kötüdür benim ), ben şarkıya her başladığımda, gülümsemeye çalışan o küçük yorgun yüzü, çakmak çakmak gözlerindeki rahatlama ifadesini gördükçe de hiç susmadım... Şu son 5 günde, brüt 500 kere söylemişimdir sanırım... Yani ne varsa eskilerde var işte... Pepeymiş, totoymuş hikaye bunlar abi..

Kızımın nispeten iyi olduğu zamanlarda blog yorumlarımı kontrol edip, mantıklı cevaplar yazmaya çalıştım... Herkese, devam ettirdikleri olumlu tavır ve destekleri için çok teşekkür ederim... Hala moralim tam düzelmediği için yazmaya çok odaklanamıyorum, bu yazımda da saçmaladıysam kusura bakmayınız...

Hastalığın ilk günlerinde, anneannemle telefonda dertleşirken: " İşte şimdi anne oldun " dedi bana... Sanırım bu örgü şişinden, tüm annelerin bağrında var... Herkeslere sağlıklı günler efenim..

 
Toplam blog
: 26
: 268
Kayıt tarihi
: 21.01.12
 
 

1984 İstanbul doğumlu, önlisans mezunu; sanatçı babanın sanatçı parçası kızı... Hem anne, hem eş,..