Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '11

 
Kategori
Öykü
 

Küçük kız

Küçük kız
 

Adam herkesin bir gün yaşamayı hayal ettiği bir sahil köyünde kalbinde küçük bir kızla yaşıyordu.

Küçük kız adamın kalbinde sürekli üzgün ve dalgın bekliyordu, huzursuzdu. Uzakları merak ediyordu. Sıkılıyordu küçük kız, gitmek istiyordu. Adam bu duruma çok üzülüyordu. Ne çıkarıp atabiliyordu, ne de onunla oluyordu.

Adam her gün uzaklara, denize, gecelere, yıldızlara, aya bakarak küçük kızla konuşuyordu.

“Bak küçük” diyordu.

“Bütün kalpler fesattır, habistir, haindir.” Gidip de bulamazsan hiç bir şeyin olmayacak, hiç bir şey olacaksın. Benim kalbim ana rahmi gibidir. Hiç bir kalp kanamaz, sana yer açmak için genişlemez, kimse seni benim gibi sevemez, seni tek seven benim. Gidersen ölürüm…”

Adam da söylediklerini biraz duygu sömürüsü gibi algılayıp rahatsız oluyordu. Küçük kız mutlu olsun istiyordu. Acaba gerçekten gitse küçük kız daha mutlu olabilir miydi? Acaba kendisi bir engel miydi? Bilse mutlu olacağını kalbini kesebilirdi.

Küçük kız doğru sözleri bulabileceğine inansa adama;

“Korkuyorum ama sen hiç bulamadığın mutluluğu benim bulmamdan korkuyorsun, benim mutlu olmamı istemiyorsun, iyi bir hayatım olmasını istemiyorsun, beni kullanmandan bıktım usandım” demek isterdi.

Bir gün adam uyurken küçük kız adamın kalbinden çıktı, dar patikadan yürümeye başladı. İlk defa bir ırmak gördü. İlk defa bir bulut. Yürüdü yürüdü bir kasabaya geldi. Adama kızdı. Kimse ona taş atmamış kimse ona bir kötülük etmemiş kimse ona bakmamıştı. Kasabanın ortasındaki havuzda kağıt gemilerini yüzdüren çocuklara baktı. Her yerde çiçekler vardı. İnsanlar parklarda oturuyor çaylarını içiyorlardı. Sevilebileceği bir kalbin hayaline dalıp gitti…

Akşam olmuştu, hava serinlemişti. Adamın anlattıkları aklına geliyor, içinin alevi sönüveriyordu arada bir. Derken karşıda yüksek duvarlı, duvarlarında rengarenk çiçekler salkım saçak bir kalp gördü. Önünde bir araba vardı. Ömründe hiç araba görmemişti. Elleriyle dokundu metale, camından baktı, direksiyonun arkasında yuvarlak camın ardındaki ibreleri gördü, beyaz deri koltuklara… Bacakları titreyerek kalbin kapısını çaldı. Kapı açıldı bir adam çıktı.

Küçük kız

“Ben bu kalbin sahibiyle tanışmak istiyorum” dedi

Adam

“Ben şoförüyüm kendisi evde yok” dedi.

Kız şaşırdı. Şoför ne demekti?

Küçük kız

“Olsun beklerim” dedi

“Ne zaman geleceği belli değil” dedi adam.

Kapıyı kapattı. Ama küçük kız kafaya koymuştu bekleyecekti. Kapının önünde kıvrılıp yattı. Çok üşüdü, acıktı, korktu.

Şoför sabahleyin kapının önüne bir tepsi içinde yiyecek bir şeyler koyarken küçük kız aniden kapıdan içeri girdi. Kocaman camdan bir evdi burası. Camın arkasında aniden açılmış bir ağız ve iki göz gördü. Ve birden perdeler çekildi…

Küçük kızı şoför kucakladığı gibi arabanın arka koltuğuna yatırıp kapıları kapattı ve onu geri dönmesi için ikna etmeye çabaladı. Deniz kıyısındaki küçük köye adama götürmek için yola çıktılar. Küçük kız adama ne diyeceğini düşünüp üzülüyordu. Ona haksızlık etmişti. Yol bitti. Arabadan indiler.

Şoför önde küçük kız arkada patika yoldan yürüdüler. Irmağı geçtiler. Şoför birden kızın önünde zınk diye durdu. Yarı döndü, küçük kızın gözlerini kapatmaya, ve geldikleri yöne doğru itmeye başladı. “Sakın bakma” “Geri dön” diyordu.

Ama yeterince hızlı davranamamıştı. Ani bir esinti yere sarkan söğüt dallarını bir perde gibi aralayıverdi. Bir anlığına görebildi. Yere devrilmiş  bir iskemle. Yüksek dalların birinden sarkan ip. Ucunda sallanan Adam…

 
Toplam blog
: 271
: 606
Kayıt tarihi
: 16.05.08
 
 

Güzel sanatlar fakültesi Müzik bölümüne gitmeme rağmen, fakülte sonunda yıllardır yaptığım turizm..