Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Küçük kızından...

Küçük kızından...
 

Başının altındaki yastığı düzelteyim diye gelmiştim. Gelmişken birkaç kelimeyle çiçekleri sulayayım istedim.

27 yaşıma girdim bak. Bugün senin gurbetinde geçirdiğim 21.senem. Küçük bir çocuğa verilebilecek en büyük cezayla yaşamaya çalışıyorum. Hiçbir şekilde temyize götüremediğim bu cezaya alışabilmem için kaç 21 yıla daha ihtiyacım var bilmeden. Sensiz bin ömür verseler içinde senin olduğun çeyrek ömre gider yüreğim. Küçük kızının saçları bıraktığın gibi, hangi renkteyse yine aynı. Genetiğimi senden almışım ya, yıllar geçtikçe güzelleştim haliyle. Ama ruhumun iyiden iyiye obezleştiğini hissediyorum. Bedenime ağır gelmeye başladı. Sahi, elimden tutup beni sahilde dolaştırırken, iki denizin arasında tuttuğun o dileklere ne oldu? Ne dilemiştin çok merak ediyorum. Gösterdiğin yıldızlar nereye gittiler? Ne oyunu bu söylesene?

Biliyor musun, küçük kızın sevdaya bile tutuldu bu aralar. Şaşırma. Suda açan çiçeğine bunu da yaptılar işte. Çok değişik bir şeymiş. Özellikle gördüğüm bir rüyanın sabahında yepyeni bir Deniz olarak yeni bir hayata başladım gibi. İşin bütün psikodinamiği değişti. Tarihler boyu insanlara efsaneler yazdıran şeyi, bu şarkıları, şiirleri daha iyi anlamaya başladım. Benim kızım büyüyünce çok canlar yakacak derdin. Yaktım. Çok fazla hem de. Ama benim de canım acıdı. Hatta acıyor. Halbuki ben öyle olacağını tahmin etmemiştim. Bir kızın ilk aşkı babası olurmuş. Öyle derler. Benim bu şansım olmadığı için aşk oyunu hayatımda başlamadan biten bir şey oldu. Ama buraya kadar direnebildim galiba. Şimdi canım hiç olmadığı kadar yanıyor. Aylarca uyku nedir bilmeden günlerimi geçirdim biliyor musun? Sabahları halimi görsen çok gülerdin. İşe hiçbir vakit tam zamanında yetişemeyen hatta kahvaltı nedir bilmeyen ben, saat 6.30’da giyinmiş, süslenmiş, püslenmiş hazır bir şekilde kahvaltımı yapmaya, sonra da herkesten önce işyerine gitmeye başladım. Arkadaşlarım uzun bir süre buna alışma sancısı çektiler. Bunların da olabileceğini neden söylemedin bana o zamanlar? Hem bir taraftan öyle zor bir şeymiş ki bu, aynı duruma getirdiğim insanları düşündükçe kendime çok fazla kızdım.

Bir insanın taşıyabileceği en büyük yük ne olabilir sence hayatta? Seninkinin olsa olsa minyatür hali gibi dursa da, özlemin en ağır türlerinden birisiyle yapışık ikizler gibi yaşamaya çalışmak olabilir mi mesela? Nefes almakta bile zorlanır hale gelmek? Ama sabırlıyım. Senden aldım belki de bu tarafımı. Sabırlı, inatçı ve kararlıyım. Bu kararlılığım birçoğunun işine gelmeyecek, önüme taşlar sürülecek bunun da farkındayım. Ömrümün kaç yılına mal olacaksa, benden neler götürecekse hiçbiri umurumda değil. Rüyamda bana sen söylemiştin mutluluğunun peşini asla bırakma, hiçbir zaman gereksiz gurur yapma diye. Dönülmez yollarıma yalın ayak çıktığım gün diğer bütün ihtimalleri ömrümden söküp attım. Perde inip ışıklar söndüğünde kaybeden tarafta da olsam, bir şeyi gerçekten sırf kendim istediğim için, gücüm yettiğince ve kendi mutluluğumun gereği olduğu için yapabilmiş olmanın gurur nişanı olarak hayat boyu göğsümde taşıyacağım. Sen de olsan benden bunu isterdin biliyorum.

Aslında daha yazmak istediğim çok şey var ama boğazımda bir şey düğümlendi. Gücüm buraya kadar yetti. Ama aynaya her baktığımda gördüğüm suretim, her gün Tanrı’ya şükretmem için hayatımın bakiyesinde en az bir neden bulunduğunu ve sahip olduklarımı hak etmem için daha fazla uğraş vermem gerektiğini söylüyor. Özellikle de onun için.

Hayatıma dair önemli kararlar alıyorum bugünlerde. Bazen de öyle açmazlara düşüyorum ki ne yapacağımı bilemiyorum. Hani sen olsan belki daha kolay olurdu her şey. Daha az düşünür, hayata daha çok gülümserdim. Şimdi zamanımı bunların hepsine yetirmeye çalışıyorum.

Büyüyorum artık galiba.

Kızın.

Kuzguncuk, 20 Nisan’12

 
Toplam blog
: 4
: 573
Kayıt tarihi
: 16.04.12
 
 

İstanbul aşığı bir hayalperest... Tek duası aşık olduğu çiçeğe konamadan ölmemek olan bir kelebek..