Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Küçük siyah köpek yavrusu

Mart ayı içinde bir gündü. İşten eve yorgun dönmüştüm. Mutfakta yemek hazırlığı yapan eşim beni karşıladıktan sonra;

" Biliyor musun ? " dedi.

" Neyi ? "

" Çocuklar bir köpek yavrusu bulmuşlar ! "

Büyük kızımın her türlü hayvana müthiş derecede bir sevgisi var. Bir sitedeki dairede oturduğumuz için herhangi bir köpeği evlat edinip bakmanın ne kadar güç olacağını tahmin edersiniz. Bunu bilerek kızıma, liseyi iyi bir derece ile bitirip üniversiteyi kazanırsa köpek olayına ciddi olarak eğileceğimiz sözünü vermiştim.

" Nasıl bir köpek bu ? Büyük, küçük ? "

" Küçük, tamamen siyah renkte ! " dedi eşim.

Bu arada kızlarım koşarak yanıma geldiler ve onlar da aynı haberi müjde şeklinde verdiler. Sarılıp öptüler, benden izin alabilmek için.

" Bu konudaki kararımızı biliyorsunuz ? " dedim büyüğe.

" Baba ne olur, sokakta kalmış, inliyor, ağlıyordu. " dedi kızım.

" Peki köpek nerede, balkona mı koydunuz ? "

Hayır aşağıda, bir karton kutunun içine koyduk ! "

Ben de bir hayvanseverim, köylü çocuğu olduğum için sanki genlerimizde vardır bu.

Neyse kızlarımla aşağıya indik ve hafif çiseleyen kapalı bir havada binanın arkasına yerleştirilmiş, üst kısmı da ıslanmış karton kutunun içine baktım. Bir anda yüreğim burkuldu ve içim titredi. Küçücük ve siyah bir topaç gibi yavru, kutunun içinde inleyip duruyordu.

Biraz daha dikkat ettiğimde aşağı yukarı üç aylık civarında olan yavrunun gözlerini açamadığını farkettim.

"Kızım bu yavru hasta ! Bak gözleri de hastalıktan açılmıyor ! "

Kızım endişe ile cevapladı :

" Özellikle hasta olduğu için aldık babacım ! Ona kimse bakmaz. Ne olur bizde kalsın ! "

Ben buna çoktan razı olmuştum. Hayvan, yalnız bırakılacak durumda değildi.

" Peki ama kızım, böyle olmaz. Hayvanı kutusu ile yukarı balkona alalım, burada yağmur altında karton erir ve bu hayvan da soğuktan ölür. "

Çocuklarımın bayram sevincini görecektiniz. Balkona aldık ama eşim buna pek memnun olmadı. Çünkü yavru, ishaldi ve kutunun içi çok kötü kokuyordu. Hayvan az buz değil, bayağı hasta idi. Eşimle birbirimize baktık.

" Kızlar köpek çok hasta. Süt verdiniz mi ? "

" İçmiyor ! " dediler.

Bir biberon hazırladık acele ile. Ben denedim fakat bir türlü içiremedik.

Hemen aile meclisini toplayıp bir karar verdik. Bilecik'te bir veteriner dikkatimi çekmişti ama bu arada hava da kararmıştı iyice. Karton kutuyu arabaya koyduk, iki kızımla şehre indik. Veterinerin önüne geldik. Kapalıydı ama vitrinin önünde telefonu vardı. Aradım. Eğer mümkünse gelmesini, hasta bir köpeğimizin olduğunu söyledim. Veteriner onbeş dakika içinde geldi. Muayeneye aldı. Kızlarıma da davranışlarını, birşeyler içip içmediğini söylüyordu.

Cevaplarını aldıktan sonra üzgün bir yüzle bizimkilere kötü haberi verdi:

" Bu köpek yavrusu, gençlik hastalığı denilen bir hastalığa yakalanmış. Birşey de yedirmeniz zordur ! "

" Nasıl yani doktor ? Ölecek mi ? "

" Yaşaması çok zor ! İnlediğini de görüyorsunuz. İshali de son derece kötü, yeşilimsi renkte. Hastalığa bağlı olarak gözleri de kapanmış. Şu anda acı çekiyor!"

" Peki ne yapalım ? O halde onu uyutup acılarını dindirmemiz daha iyi olmaz mı ? "

Ben bu cümleyi tamamlayıp kızlarıma baktığımda ikisinin de gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. Veteriner de bunu görmüştü.

" Peki kızlar ! " dedi

" Sizin üzülmenizi istemiyorum. Bu sebepten hayvana bir antibiyotik iğnesi yapacağım. Bu geceyi çıkarır ve birşeyler yemeye başlarsa tedaviye devam edip onu yaşatmaya çalışırız. "

Çocuklarımın gözlerindeki o mutluluk parıltıları için herşeyi verirdim. Hayvana ben de üzülmüştüm.

Antibiyotiğini yapıp eve getirdik ve balkonda kutusunun çevresini iyice sardık, üşümesin diye.

Bir saat sonra inlemesi ile balkona koştuk. Hayvan kutunun içinden çıkmış, betonun üzerinde ayaklarını uzatıp çekerek sürünüp diğer uca doğru gitmeye çalışıyordu. Onu tekrar kutunun içine aldık ve iyice sardık. Bir süre sonra sesi kesildi.

Sabah işe gitmek için erkenden uyandığımda hemen balkona gidip kutunun kapağını açtım. Zavallıcık ölmüştü. Kızlarımın üzüntüsü aklıma gelince davrandım. Kutusu ile birlikte hayvanı aşağıya indirip, arka tarafımızdaki kırlık alana gömdüm ve geri döndüm.

Akşam eve geldiğimde bu konu sanki hiç olmamış gibi kızlarım benimle hiçbir şey konuşmadı.

Anlatmak istediğim şudur;

Çocuklarımızın hayvanlara sevgileri varsa sakın onları törpülemeyin ! Bunu hissedemeyen bir kişinin insanlara da sevgi besleyebileceğini pek düşünemiyorum.

Doğaya sevgimizin gittikçe azalmasının sonucunda o doğa ile birlikte kendimizi de yokoluşa sürüklediğimizi farkettiğimizde bu dünya yaşanır olacaktır.

 
Toplam blog
: 41
: 864
Kayıt tarihi
: 29.06.10
 
 

1959 Artvin Arhavi doğumluyum. İnşaat Mühendisiyim. Trabzonsporluyum. Ailesine, büyüklerine ve va..