Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '17

 
Kategori
Tarih
 

Kudüs’ü 100 Yıl Önce Kaybettik. Ama Anadolu Hala Bizim!

Kudüs’ü 100 Yıl Önce Kaybettik. Ama Anadolu Hala Bizim!
 

Kudüs’ün gündemde olduğu şu günlerde, uzun zamandır kütüphanemde duran “Zeytindağı” kitabını okudum. Başta Kudüs olmak üzere, Osmanlı’nın Ortadoğu’yu neden kaybettiği anlatılıyor. Kitabı okunur kılan sadece Kudüs konusunu ele alması değil. Aynı zamanda yazarı Falih Rıfkı Atay’ın 1. Dünya Savaşı Sonrası yedek subaylığını 4. Ordu Komutanı olarak Suriye'ye ve Filistin’e giden Ahmet Cemal Paşa’nın yanında o bölgede yapmış olmasıdır. Dolayısıyla kitapta anlatılanlar, sadece tarih değil, yaşanmış acı gerçeklerdir.

Tarihten ders alma, geleceğe sahip çıkma adına, ibretle okunması gereken bir kitap…

Tabii ki anlatılanların tümü çıplak gerçekliğe dayanmıyor. Her yazar gibi, F. R. Atay da olayları kendi bakış açısıyla, kendi dünya görüşü ile anlatıyor. Seçtiği konular, gördüğü manzaralar da buna göre seçilmiştir. Dolayısıyla kitapta tasvip etmediğim, beğenmediğim ve gerçeklerle örtüşmediğine inandığım yerler de var.

Tüm bunlara rağmen, kitaptan tarihimize dair, ama geleceğimizle ilgili,  içimizi sızlatsa da, öğrenilecek çok şeyler de var. Ben, daha çok bunlara değinmek istiyorum.

F. Rıfkı Atay kitabında, Osmanlının Ortadoğu’da jandarmalık yaptığını söyler. Sevdirerek değil, korkutarak Araplara hâkim olmaya çalıştığımızı, bundan dolayı da onları kaybettiğimize dikkat çeker. Lübnan’ı anlatırken şöyle der:

“Yollarda benzi sarı ve zayıf halk selama duruyor. Bir gün Kurmay Başkanı bana demişti ki:

 -Suriye’de bizim ne kadar temelsiz olduğumuzun en iyi misali nedir, bilir misiniz? Yüzüne baktım.

Şu sekiz yaşında çocuğun, korkudan bana selam duruşu!” (s.89) 

 

Kitapta Atay’ın çizdiği aşağıdaki tablo karşısında, Lübnanlı bir Arap’ın dönemin Osmanlısına aidiyet beslemesini nasıl beklersiniz?

“Sokak İnlemektedir. Büsbütün aç, bir parça ağaç kışrı ve bir kuru portakal kabuğu bile bulamayan, karınları bağırsaklarının içine karışmış, sürüne sürüne kaldırım üstüne çıkan insan iskeletlerinin son iniltisini dinliyorduk.

-          Cuani… Cuani…

Yanımızdan bir çöp arabası geçti, kenarından bir kol sarktığını gördüm. Belediye, ölü ve can çekişenleri topluyordu. Gün doğmadan sokağı susturmak lazımdı.

Süprüntü maşası ve ölüm, el ele Beyrut’un hazin sabah tuvaletini yapıyorlar. “ (s.90)     

Buradan da anlaşılacağı gibi, aidiyet duygusunu geliştirmek, devlete bağlılığı artırmak için halkının başkasına muhtaç olmaması gerekir. Çünkü yukarıda resmedildiği gibi sefalet içinde bir hayat süren bir etnik unsurdan, aynı kökenden gelmeyen idarecilerine, devlete bağlılık beslemeleri beklenilmemelidir.

 İşte bunu çok iyi bilen Batılı devletler, adeta para ile Arapları satın aldılar.

Burada niyetim son dönem Osmanlı idaresini eleştirmek değil. Osmanlı, zor durumdaydı, değil kendinden olmayan unsurlar, Anadolu halkının yaşantısı bile bundan farklı değildi. Ama Anadolu insanı, vatanı için her fedakârlığa katlanır, bunu yabancılardan beklemek mümkün müdür.          

Kitap’ta neden Kudüs’ü kaybettiğimizi gösteren en can alıcı nokta ise Osmanlıyı temsilen orada bulunan Cemal paşa gibi bir vatanpervere bölge halkının bakışıdır. 

“Mısır’ı fethe çıkan Cemal Paşa, Kudüs’te, Şam’da, Lübnan’da, Beyrut’ta ve Halep’te oturduğu zaman, bir işgal ordusunun kumandanı gibi bir şeydi”.

Bir “işgal ordusu kumandanı” gibi algılanan bir ordu komutanına kim yardım eder? Muhtemeldir ki, Araplar onun gitmesi için İngilizlere yardım ettiler…

Devlet şefkat elini gösterinceye kadar, yani henüz düne kadar Güneydoğu’da bir kısım vatandaşın askere bakış da bundan daha farklı değildi!                                             

Kudüs’ü 100 Yıl Önce Kaybettik. Ama Anadolu Hala Bizim!

 

 
Toplam blog
: 81
: 623
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

1963 yılında dünyaya geldim. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde..