Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '12

 
Kategori
Siyaset
 

Kul muyuz vatandaş mı?

Bir bireyin elde edebileceği en önemli ve en kutsal hak; “vatandaşlık” hakkıdır. Artık birey, imparatorluklarda ya da ilk dönem sanayi devrimi ülkelerindeki gibi köle, kul değil, vatandaştır.

Bu vatandaşlık kavramı, bir insanın “insan” gibi yaşama, eşit eğitim-sağlık-güvenlik-barınma-beslenme gibi temel insani hakları içermelidir.

Gelecekten umudu olmayan, hayal kuramayan bireyler “toplum”, “millet” olmaktan uzak ve sadece “insan yığını” ve hatta “kuru kalabalık” olmaya mahkum olur. Ki bu durum ne üst yapı olarak devletin, ne de onu oluşturan en önemli unsur olan bireyin geleceği için faydalıdır.

Devlet yapısı, çatısı altında insanların gelecekten umutlu olmalarını sağlamakla yükümlüdür ve olmalıdır da.

Devlet, “vatandaşın hizmetkarı” olarak konumlandırılmalıdır. Devlet görevlileri,o görevi kabul ettikleri andan itibaren statü olarak vatandaşın üzerine çıkmadığını, tam tersi ona hizmet etmek için vatandaşa söz verdikelrini kabul etmelidir. Bir milletvekili, kendisini yolda durduran trafik polisini tokatlayamaz, vatandaş “mezarda emekli” olacakken kendisi bir dönem milletvekili seçildiği andan itibaren emeklilik hakkına sahip olamaz, 3 aylık maaşını peşin peşin-hiç bir iş yapmadan alamaz, polis-asker-zabıta adı her ne olursa olsun devletin kolluk kuvvetleri, üzerlerindeki üniformanın onlara vatandaşı tartaklama, onlara keyfi muamele etem hakkı verdiğini düşünemez.

Devlet, ne yapı ne edip, tüm ihtiyaç sahibi vatandaşına yukarıda sayılan insani gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür. Devlet yapısı bu yüzden kurulmuştur. Yoksa istediklerini yapan, toplumsal faydayı gözetmeyen, sadece kendi çıkarlarını düşünen, toplumsal çıkarları düşündüğünde ise kendi bakış açısıyla – diğer görüşleri dikkate almadan- hareket eden bir elit bir üst tabaka yaratmak için değil !.

“Ben vergisini veren bir Türk vatandaşıyım!” dendiğinde bu vatandaşlık kavramı, toplumun üyesi olan bir bireyin bir insan gibi yaşama talebini isteme hakkını ifade eder.

Gelecek Kavramı: Demek ki en önemli beklenti “gelecek” tir. İnsanlar her zaman daha iyiye gidiş isterler. Bu belki de insan doğasının “hiç bir zaman yetinmeme ve hep daha fazlasını isteme” özelliğinin bir sonucudur.

İnsan, bir birey olarak kendi çıkarlarını düşünmekle birlikte, sosyal bir varlık olarak ta, kendinde bir sorumluluk hissederek, kendisi ile etkileşim içindeki diğer bireylerin de geleceğini düşünmek görevini üstlenir. Anne, baba, eş, çocuklar ve benzeri kişiler “ana sorumluluk çemberi” içinde yer alan “hayatımızın ÇOK ÖNEMLİ KİŞİLERİ – vip” ni oluşturur. Planlarımızı bu insanları gözeterek yaparız. Dolayısıyla kendisi ve sosyal sorumluluk alanı içinde olansevdiklerini düşünen birey, gelecek kaygısı taşırsa , halihazırda geçerli olan sosyal-ekonomik-siyasi sisteme isyan etme aşamasına gelir. Kafası rahat ekonomik kaygıalrı,gelecek endişesi olmayan , ihtiyaç duyduğunda arkasında duracak ve güvenilebilecek güçlü bir devlet yapısı hisseden bireyin ise ülkeye, geçerli siyasi yapıya bağlılığı artar. Farklılıkları hissetmek yerine “eşit” hisseder.

Bir insan, dünyaya geldiğinde , tüm ömrünü “karnını doyurmak” için uğraş vererek geçirmek zorunda kalmamalıdır. Bir grup insan aşırı lüks içinde yaşarken, toplumun büyük bir çoğunluğunun standart bir insan için gerekli olan greksinimlere ulaşamaması ve ömrünü bu gereksinimlere -bırakın ulaşabilmeyi-  yaklaşamaması haksızlıktır, adaletsizliktir.

Örneğin çalışma saatleri ve günleri düzenlenmeli, en azından haftanın bir günü 1 ya da 2 saat erken paydos edilmeli, hafta sonu veya hafta içi olmak üzere haftada 2 gün izin yapılabilmeli ve insanın ( sanatsal aktiviteler, ibadet, hobiler, aile,özel yaşam ve benzeri ) manevi ihtiyaçlarını giderebilmesi için zaman yaratılmalıdır. Bu yaratılan zaman boş geçirilse bile, bu, ilgili kişinin seçimidir. Bir insanın hiç bir şey yapmadan aylaklık etmesi de bir hak olabilir. Ama en azından devlet , istediği gibi kullanabilmek üzere vatandaşına bir zaman hediye etmelidir. Çünkü bu hayatın telafisi yoktur. İnsanlar bir bitki gibi nefes alma, zar zor beslenme peşinden koşmakla bir ömrü harcamamalıdır. Hayatın ve yaşamanın güzelliklerini yaşama deneyimine erişebilmelidir. Bu da benim ütopyam !

 
Toplam blog
: 22
: 358
Kayıt tarihi
: 09.10.12
 
 

  >İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ULUSLARARASI İLİŞKİLER 2000 Mezunu, >Beykent Ü..