Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

29 Haziran '08

 
Kategori
Güncel
 

Kulakların çınlasın binbaşım

Bugün bir vesileyle kulaklarını çınlattığım dostum, arkadaşım, kardeşimin sözcüklerinin çağrıştırışıyla, şişede durduğu gibi durmayan alkolü ve beni iten, rahatsız eden boyutunu ele almak istedim.

Gerçekten de şişedeki gibi durmuyor mideye ulaştığında, hele ki damarlarda yolculuğa çıktığında. Ama ne demiş üstat: Şarabı şerli görüp de şaraba olma kızar, şarap testisi içinde ne varsa dışarı o sızar.

Gerçekten de ne varsa içinde insanın, gerçek kişiliği neyse, onu çıkartıyor bu meret ortaya. Tek iyi yanı da bu olsa gerek insanları tanımak adına.

Örneğin tanıdığım biri vardı bir zamanlar; acımasız, asan, kesen, megaloman mı megaloman, saygısız da üstelik herkese, her şeye. Ama içti mi bir iki kadeh, gözlerinize inanamazdınız, dünya iyisi, şeker mi şeker, duygu yüklü duyarlı, insan ötesi bir güzellik, öl deyin ölsün sizin için. Bir işiniz, bir sorununuz mu var, Fizan’da olsa gider halleder, gerekirse cebindeki son kuruşa kadar harcar sizin için, yarın aç mı kalırım açık mı düşünmeksizin. Ama ertesi gün tavrı geri gelse de, o masada verdiği söz orada kalmaz, unutmaz sözünü. Ölümüne yerine getirir vermişse o sözü.

Bu akşamın ilk saatlerinde, bir yazar dostumla imzalayıp kuryeyle gönderdiği son romanına teşekkür amaçlı yaptığım telefon görüşmesinde kulaklarını çınlattığım o eski dost beni nerelere götürdü. Sağ olasın arkadaşım, sağ olasın kardeşim, sağ olasın Binbaşı Necati bugün de sayende bir konu oldu yazacak.

Efendim ikinci üniversiteye 27 yaşında başlamıştım. Dolayısıyla da sınıf arkadaşlarım benden yaklaşık 10 yaş gençtiler. Uzun yıllardan sonra, onlardan orduda görev alan, bu Necati kardeşimle Ankara/ Kızılay’ da karşılaşmış, ayaküstü hâl hatır sorup, kenarından köşesinden geçen süreçteki yaşamımızı birbirimize özetledikten sonra, telefonlarımızı da vermiştik birbirimize. Bayram, yılbaşı gibi özel günler yanı sıra, zaman zaman da hâl hatır sorardık birbirimize. İlkelerine, yaşam felsefesine, duygu ve düşüncelerine saygı duyup, paylaştığım bu kardeşim; bir görüşünü, bir düşünce ya da duygusunu dile getirir bir cümleyle, siz ne dersiniz veya sizce de öyle değil mi diye bir mesaj gönderir. Bazen de şu görüşü, şu düşünceyi veya şunu yazar mısınız diye mesajla bir lâf atar ortaya ben de oturup başlardım yazmaya. Esin kaynağım da oluyordu böylelikle. Güzel şeyler yazdım onun sayesinde. Sağ olsun.

Kitabımın yazımına hız verdiğim, 3 ay eve kapanıp hiç çıkmadığım günlerde, o boğucu yalnızlığa paydaş ediyordum her akşamüzeri bir iki kadehi. Her aradığında içtiğimi öğrenince, üzülüyor, yapmayın hocam yazık bırakın şunu, nereden çıkarttınız bu kötü alışkanlığı, ne olur sağlığınızı düşünün hiç değilse diye dostane uyarır dururdu beni.

Yaklaşık bir yıl kadar sonra bir gün, paylaştığı bir düşüncesinin yanlışlığını vurgulayarak, abla konumum güvenciyle karşı çıkıp, kulağını da çekmiştim telefonda sözcüklerle. O dönem yazamıyordum da tek satır bazı sorunlar ve koşturmam gereken işler nedeniyle. Bana aynen şöyle söyledi, hâlâ içiyor musunuz sorusuna hayır cevabım üzerine: Size bugüne dek hep içmeyin diyordum, üzülüyordum ama siz yine için bence. Siz içmeyince yazamıyorsunuz. Güzellikler dile getiremiyor, katılaşıp acımasızlaşıyorsunuz. Sizin içmeniz gerekir, için için, bu haliniz hiç güzel değil.

Kahkahalarla güldüm son derece safiyane dile getiriş biçimine. İşine gelmemişti dediklerim. İlk kez kınıyor, ilk kez serzeniyordum kendisini ama bunun içip içmemekle bir ilgisi yoktu. İlk kez kınanacak, kendisine de yakışmayan bir felsefi bakış açısı getirmişti bir olguya ve uyguladığında da kendisi üzülecek, incinecekti o an göremese de olabilecekleri. Her halükarda aynı olacaktı söylemim. O öyle algılamış, içmemekle ilintilendirmişti kulakları çınlasın.

İşin çirkin yanı, vahim olanı ve benim en kızdığım ve affedemediğim yanı, içmeyi bilmeyişi bazılarının ve de çirkinliklerine kılıf kılmaları içtiklerini!

- Efendim çok içmişim, ne dediğimi bilmiyorum, ne yaptığımı bilmiyorum özür dilerim hiç hatırlamıyorum-

Hayır yalan, koca bir yalan, alkolün rehaveti, cesur kılışı, kolaylaştırışı bir takım şeyleri doğru ama ne kadar içerse içsin kişi yaptığını da, ettiğini de pek alâ biliyor. Sığınıyor alkolün ardına, onunla maskelemeye çalışıyor bazı çirkinlikleri ve çirkinliğini, ayıbını ona yüklüyor fütursuzca, pek ala biliyor olmasına rağmen ne yaptığını ne söylediğini.

Erkek adam merttir, sığınmaz şişelerin ardına. Söyler söyleyeceğini, yapar yapacağını ama her akla gelenin söylenmeyeceğini, her istenenin yapılmaması gerektiğini de bilir. Ne zaman, nerede, ne kadar içmesi ve nerede durması gerektiğini de. Ve suçlamaz şişeleri.

Ha bilmiyorsa, bilemiyorsa, irade devreye girmeli ve bu mereti içmemeli.

Durur efendim durur.

İnsan isterse ve bilirse içmenin adabını, durur midede de şişedeki gibi!..

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..