Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '17

 
Kategori
Kitap
 

Kullanım Kılavuzlarının Edebiyatı; Tüketilmiş

Kullanım Kılavuzlarının Edebiyatı; Tüketilmiş
 

Kitap yorumlarıma, o kitabı neden ve nasıl tercih ettiğimi açıklayarak başlamak gelenekselleşiyor. Bunun iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Bir kitapsever için günümüzde en zor meselelerden birisi hangi kitabı okuyacağını belirlemek. İyi ve verimli bir okur yılda 25-50 adet arasında kitap okuyabilir. Oysa bir yıl boyunca basılan ve yayınlanan kitap sayısı belki de binlercedir. Bir de, geçmiş zamanlarda kaçırdığımız ya da kendi kişisel tarihimizden önce yayınlanmış ve edebiyata iz bırakmış eserler olduğunu düşününce, kitap seçimi başlı başına bir meseleye dönüşüyor. Hızla akan bir nehirde, sürü ile geçen balıklardan birkaç tanesini yakalamaya çalışmak gibi bir iş yaptığımız. Bunu apayrı bir yazı konusu yapmak gerektiğini düşünüyorum.

David Cronenberg’in “Tüketilmiş” isimli romanını edinme hikâyesi, uzun süredir internetten yaptığım alışverişlerin, kitabı kitapevlerinden sayfalarına dokunarak, arka kapağını okuyarak, kitap tozlarına bulanarak satın alma geleneğine büyük bir ihanet olduğunu düşünmemle başlar. Bu düşüncenin neticesinde, her ay 1-2 kitabı, kitapevlerinden edinmeye karar verdim. Yaşadığım yerleşmede, yayınevine ait kitapevi olarak Yapı Kredi Yayınlarının işletmesi vardı. İlk ziyaretimde, bu yılın Nobel Ödülü sahibi Kazuo Ishigura’nın iki kitabını edinmek için gitmiştim. “Tüketilmiş”, ikinci ziyaretimde, hedef gözetilmeden yapılan bir alışverişin neticesi oldu. Büyük olasılıkla, İlber Ortaylı’nın “İmparatorluğun Son Nefesi” ve Füruzan’ın “Parasız Yatılı”sından sonra, gözümü bir nebze bugüne ve geleceğe çevirmek istedim. Biraz polisiye, biraz teknoloji içerikli ve ilk bakışta tipik popüler Amerikan edebiyatı izlenimi veren bir eserdi.

Oysa kitab okumadan önce gerek yazar, gerek kitap hakkında yaptığım kısa araştırmada, en azından tipik “bestseller tarzı”, popüler bir kitapla karşı karşıya kalmadığımı anladım. David Cronenberg aslen bir yönetmen. Filmlerinde insan bedeni ile teknolojinin iç içe geçtiği gelecek senaryolarını işlemeyi seviyor.

“Tüketilmiş” ise yine teknoloji ve tıbbın iç içe geçtiği bir hikâyeye sahip. Ancak bu kez için içine felsefe de katılmış. Hikâyenin başkarakterlerinden Aristide Arosteguy bir Fransız felsefe profesörü.  Kitapta kısa bir ekran görüntüsü ile sahne alan eşi Celestine Arosteguy ise yine bir felsefe profesörü olmakla birlikte, kitapta karşımıza eşi tarafından öldürülmüş ve cesedi yenilmiş bir maktul olarak çıkıyor. Ancak hikâye aslen, sevgili olan iki gazetecinin etrafında dönüyor. Bağımsız çalışan ve biri uluslararası tıp haberleri, diğeri cinayet haberleri peşinde koşan bu iki gazetecinin tuttukları iki farklı ip, giderek birbirlerine dolanıyor ve ortak bir yumağa dönüşüyor.

Hikâyenin geçtiği mekânlar oldukça geniş. Paris’te başlayan yolculuk, Budapeşte, Tokyo ve Toronta’ya kadar uzanıyor. Hatta Amsterdam’da kısa geçişler de mevcut.

Kitabın üzerine oturduğu temel felsefi mevzu ise tüketim. Bu mevzu kitabın ismine de yansımış; Tüketilmiş. Kitabın en çarpıcı ifadesi ve belki de özeti, Celestine Arosteguy’un bir sözünde saklı; “Modern çağdaki tek gerçek edebiyat kullanım kılavuzlarıdır.” Kitapta tüketim mevzu, marka fetişizmleri ile örülmüş. Kitaptaki tüm karakterlerin kullandığı ürünlerin markaları ve modelleri, özellikleri ile birlikte sergileniyor; Fotoğraf makineleri, bilgisayarlar, tabletler, cep telefonları, ses kayıt cihazları vs.

Kitabın polisiye kısmına denk düşen, Fransız profesörün eşini öldürmesi ve cesedini yemesi de, benzer bir tüketim sürecine dâhil edilmiş bir senaryoya dönüşmüş. Ama aynı sürece, tıbbi bir rahatsızlığın da eşlik ettiğini eklemek gerekiyor, Apotemnofili; Yani vücut bütünlüğüne ait kimlik bozukluğu, kişinin herhangi bir uzvunu kendine ait hissetmemesi ve varlığından rahatsız olması. Benim bile ilk okuduğumda gerçek olduğunu düşünemediğim sendromun, biraz araştırınca dünyada rastlanan bir rahatsızlık olduğunu fark edince dehşete kapıldım açıkçası.

Felsefi kökeni ve gerçek bir sendrom üzerine kurulan hikayenin ucunun, sonunda Kuzey Kore ve birazda komplo teorilerine bulaşması, kitabın bir Amerikan Edebiyatı ürünü olduğunu sonlara doğru bana hatırlattı. Amerikalılar büyük olasılıkla, karşılarında karanlık bir düşman üretemeden düşünme becerisine sahip olmayan bir toplum. Bu edebiyatlarına ve sinemalarına da yansıyor. Her gizemli ve kaotik süreci bir karanlık düşmana bağlamayı başarıyorlar. Bu kitapta da benzer bir duruma tanıklık ediyoruz. Cannes film festivaline kadar müdahale eden bir Kuzey Kore’nin varlığına şahitlik etmek mümkün, kitabın sayfalarında.

Kitabın, Yapı Kredi yayınlarının genel kalite ortalamasından biraz daha düşük olduğunu düşünsem de, farklı tarzlara kaçış yapmak isteyen okurlar için iyi bir tercih olabileceğini düşünüyorum. Tüketim toplumu meselelerine biraz daha derin girebilse, daha anlamlı bir romana dönüşebilecek olan eser, yazarın komplo teorilerine bulaşması ile, Amerikan edebiyatının “bestseller” geleneğinden yeterince sapamamış. Roman sahnelerindeki sinematografi, David Cronenber’in hikâyeyi senaryolaştırma isteğini de ortaya koyuyor gibi.

 

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..